Berkant Dişcigil:  “Sektörde dijitalleşmenin önündeki en büyük engel mevzuatla ilgili kısıtlar”

Hayatımıza bir buçuk yıl önce giren bireysel emeklilik otomatik katılım uygulaması çeşitli platformlarda farklı boyutlarıyla tartışılıyor. Cayma oranlarının yüksekliği baştan beri uygulamanın en çok tartışılan yönü olmayı sürdürürken, sektör temsilcileri genelde sistemin pozitif çıktılarına bakılması gerektiğini söylüyor. AvivaSA Emeklilik ve Hayat operasyondan sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Berkant Dişcigil de altyapısı çok kısa bir sürede hazırlanıp start alan otomatik katılımda operasyonda sektörün iyi bir sınav verdiğini, bu konuda dijital teknolojilerin de önemli katkısının olduğunu vurguluyor. Dişcigil, dijital olanakların diğer branşlarda da etkili kullanımı için mevzuattaki engellerin kaldırılması gerektiğini vurguluyor.

 

Sizce emeklilik şirketleri operasyon anlamında otomatik katılım sürecini nasıl yönetti?

Sektör geneli için konuşacak olursak bence sektör gayet iyi bir iş çıkardı. Otomatik katılımın başarıyla uygulandığı Yeni Zelanda ve İngiltere gibi örneklerine bakarsak, hazırlıkların yıllarca sürdüğünü görüyoruz. Örneğin, global ortağımız Aviva’nın lider olduğu İngiltere’de benzer uygulamanın tartışılmaya başlaması ile hayata geçirilmesi toplam sekiz yıl aldı. Düzenlemeler yapıldıktan sonra da en az iki yıllık uyum süresi öngörüldü. Türkiye’de otomatik katılım konusu sektörün talepleri arasındaydı ama yasalaşması ve yürürlüğe girmesi çok ani oldu. 2016 Ağustos’unda yasası çıktı, 2017 başında da fiilen başladı. Beş aylık süre içinde diğer örnek ülkelerde yıllarca süren hazırlıklar hızla tamamlandı. Bu bağlamda sektörün gayet iyi hazırlandığını düşünüyorum. Özellikle Sigortacılık Genel Müdürlüğü’ne de teşekkür etmek lazım; sıkışık zaman sınırları içinde mevzuat hazırlık süreci çok şeffaf bir şekilde sektörle koordinasyonlu ilerledi. Kamu ve sektör son derece uyum içinde çalıştı.

Büyük bir çalışan kitlesini ve işverenleri etkileyen otomatik katılım gibi bir konuda, ilgili tüm tarafların katılımını ve sahiplenmesini sağlamak kritik konulardan biriydi. Normalde daha uzun geçiş sürelerine; kamu tarafından daha etkin iletişim çalışmalarına, tartışma platformlarına, farklı bakış açılarına ihtiyaç vardı. Zaman kısıtı nedeniyle, buradaki eksiği bir nebze sektör kendisi gidermeye çalıştı; işverenlere, çalışanlara sistemin mantığını anlatmaya çalıştı. Sektör o şartlar altında yapılabilecekleri en yüksek ölçüde yaptı.

 

Bu süreç sektöre operasyon yeteneklerini geliştirme anlamında bir şey kattı mı? 

Elbette… . Otomatik katılım bizim de doğru bulduğumuz şekilde düşük kesinti limitleriyle hayata geçti. Diğer birçok ülkede olduğu gibi. İşin özü, hızlı bir şekilde çok sayıda müşteriye ulaşmak… Bunun için de minimum maliyetli bir süreç kurmanız gerekiyor. Aynı zamanda müşterilerin ihtiyaçları ve alışkanlıklarıyla da uyumlu kurgular gerekiyor. İnovasyon tam da böylesi, zor zamanlarda ortaya çıkıyor. Bunu sağlayacak en kullanışlı araç doğal olarak dijital çözümler. Sektör haliyle dijital çözümlere yöneldi, biz de AvivaSA olarak kısa sürede dijital çözümlerimizi uygulamaya aldık.

Otomatik katılımda çalışanların maaşlarından bir miktar kendi birikim hesaplarına aktarılıyor ve bu tutar değerleniyor. Biz, tüm katılımcılar için en önemli noktanın uygulama ile ilgili doğru bilgilendirme ve süreçlerin basit ve kolay olması gerektiğini biliyorduk. İletişim faaliyetlerimizi ve süreçlerimizi de buna göre planlayarak hayata geçirdik. Özellikle asgari ücretli ya da asgari ücrete yakın maaşı olan çalışanları da dikkate alarak eğer katılımcının acilen paraya ihtiyacı varsa, sistemden çıkması gerekiyorsa, bununla ilgili süreçlerin zor olmamasına dikkat ettik. Tabii bunu yaparken de, sistemde kalmalarının uzun vadede onların çıkarına olduğunu bir şekilde anlatmamız lazım. Sistemden çıkma halinde kayıplarını anlatmak için dijital mecraları etkin kullandık.

Sektör dijital olanakları yeterince kullanabiliyor mu?

Kullanıyoruz ama sektörde dijitalleşmenin önündeki en büyük engel mevzuatsal kısıtlar. Sektör dijitalleşmeyi otomatik katılımda başardı. Otomatik katılımda, işlemlerin dijital ortamda yapılabilmesine imkân sağlayan düzenlemeler yapılmasına katkı sağladık. Otomatik katılımda şu andaki dijital ağırlıklı uygulamalar biraz da bizim taleplerimizin sonucudur. Ancak sadece otomatik katılımdan bahsetmiyoruz; bireysel emeklilik var, hayat sigortacılığı var, sigortacılığın farklı dalları var. Bu alanlarda yüzde yüz dijital, kâğıtsız ortamda bir operasyon süreci mevzuatsal olarak şu an için mümkün değil. Bu konuda bir örnek vermek istiyorum. MASAK mevzuatına göre bazı işlemler için müşterinin ıslak imzasını atması veya mevzuat genelinde yüz yüze  işlemlerde bilgilendirmenin yeterli yapıldığının ıslak imzayla kanıtlanması gerekiyor. Yani 200 sene önce nasılsa aynı şekilde, kâğıt üzerine kalemle imza atılması şart. Sektörün, ülkenin bugünün imkânlarına uygun olarak çalışabilmesini sağlamalıyız. Mevzuat altyapısının oluşturulması lazım… Örneğin; tablet üzerine atılan imza ile birçok işlemi kâğıtsız ortamda çok daha hızlı olarak bitirebilmeliyiz, tablete özel bir kalem marifetiyle atılan bu imza özünde normal imzadan çok daha güvenli ve fiziki imzada yer almayan birçok kontrol noktası içeriyor. Tablete atılan imzada, hangi teknik personel/bireysel emeklilik aracısının işlem yaptığı, yapılan işlemlerin tüm log kayıtları, atılan imzanın zaman damgası ve işlem yapılan yerin konum bilgileri dâhi yer alıyor.

Mevzuat açısından ikinci olarak vurgulamak istediğim konuysa aşırı mevzuat olarak belirtebileceğimiz over-regulation. Operasyon fonksiyonları olarak bizim görevimiz, operasyonlarımızı mevzuata uyumlu bir şekilde yürütmek. Ancak mevzuat tek bir kurum/kurul tarafından çıkarılmıyor, farklı düzenleyicilerin düzenlemeleri arasında çelişkilererastlayabiliyoruz. Son yıllarda yapılan yasal değişikliklerle artık bizim düzenleyicimiz sadece Hazine ve Maliye Bakanlığı değil; örneğin Ticaret Bakanlığı ve Kişisel Verileri Koruma Kurumu da bizim kritik düzenleyicilerimiz arasında. Burada daha koordine bir yaklaşım ve çalışmaya ihtiyaç var.

Mevzuat kapsamında vurgulamak istediğim son konu uyum süreci. Düzenleyici kurumlar bir düzenleme yaptığında yeni düzenleme çerçevesinde sigortacıların, aracıların ve hatta düzenleyici-denetleyici kurumların gerekli teknoloji yatırımlarını yapabilmesi, yeni düzenlemeye alışması, yeni düzenlemelerin pozitif-negatif yönlerinin belirlenmesi için bir gözlem, uyum ve gerektiğinde revizyonların yapılacağı bir “geçiş dönemine” ihtiyaç bulunuyor. Bu da operasyon tarafından bir başka talebimiz ve beklentimiz.

Oto-katılımda beşinci aşama 1 Temmuz’da başladı; bu aşamada daha küçük ve çok sayıda işyeri sisteme dahil olacak, bu özelliğinden dolayı bir güçlük yaşanmasını bekliyor musunuz? 

Bu fazın öncekilerden en önemli farkı şu: Bu aşamada karşımızda kurumsal yapılar yok. Kurumsal işletmelerde iş süreçleri daha net çizilmiş oluyor. Kurumsal yapılarda insan kaynakları departmanları veya hukuk departmanları kendi işlerini organize ediyorlar ve bizimle etkin bir iletişim içinde oluyorlar. Daha küçük ve kurumsallaşması yetersiz işletmelerde bu kolaylıklar yok. İkincisi, bu işletmelerde kişilerin öne çıktığı davranış şekilleri belirleyici olabiliyor, kurumsal kararlar yerine kişilere özel karar mekanizmaları söz konusu, bunların getirdiği zorluklar var. Ayrıca, çok sayıda ve coğrafi dağılım anlamında çok yaygın işletmeler söz konusu olduğu için fiziki olarak ulaşmak daha zor.

Bilindiği gibi, Türkiye’de sigorta ve bireysel emeklilik ürünleri, penetrasyon oranları yüksek, yoğun talep edilen ürünler değil. Biz kendi kanallarımızla satış gerçekleştiriyoruz; insanların ayağına gidiyoruz, anlatıyoruz. Otomatik katılımın bu aşamasında ise bu yöntem etkili olmaz. Emeklilik şirketleri 200 – 300 bin firmaya hangi aralıkta gidecek, onlara nasıl ve nereden ulaşacaklar? Dolayısıyla burada sisteme giriş süreçlerinin daha kullanıcı dostu olması, dijital kanalların daha çok kullanılması önemli hale geliyor. Dijitalleşme burada tam olarak bir mecburiyet haline geliyor. Otomatik katılım sadece sektöre değil işverenlere de çok büyük sorumluluklar getiriyor. Dolayısıyla işletmeler açısından yeterli zaman ve kaynağın olmadığı bir ortamda emeklilik şirketlerinin işverenin hayatını kolaylaştırması gerekiyor. İnsan kaynakları departmanlarının, bordroları düzenleyen mali müşavirlerin hayatını kolaylaştırmak çok önemli. Bu kapsamda bizim bireysel katılımcılara yönelik “Bi’tıkla Bireysel” ve işverenler için de “Bi’tıkta Kurumsal” adını verdiğimiz online şubelerimiz var. Katılımcılar ve işverenler tüm işlem ve tercihlerini, birkaç tıkla ve kendileri buradan yapabiliyorlar. İnternet sitemiz üzerinden online teklif alıp hemen sisteme dahil olabilecekleri bir yapı kurduk. Bu sayede işverenlerle aramızda herhangi bir kâğıdın gidip gelmesine, ıslak imza dolaşmasına gerek kalmıyor. Gerçekten tek tıkla, hiçbir satış temsilcisiyle görüşmeden tamamen online olarak hem teklifini alabiliyor hem de sisteme katılabiliyorlar.

Bir emeklilik şirketi yetkilisi olarak otomatik katılımın bir buçuk yıllık geçmişine baktığınızda, bu uygulama ülkeye, sektöre neler kazandırdı?

Günün sonunda sisteme dört milyon yeni katılımcı kazandırıldı. On beş yılda biriken katılımcı sayısının yarısı bir buçuk yılda gelmiş durumda, bu çok önemli bir kazanım. Bizim ülke olarak, vatandaşlar olarak temel sorunlarımızdan biri uzun vadeli tasarruf eksikliği. Bu, gerek ülkenin cari açığının kapatılması açısından, gerekse vatandaşların para birikimini sağlamaları açısından önemli. Otomatik katılım bence bu açıdan son derecede gerekliydi ve kanımca başarılı oldu. Daha başarılı olabilir miydi?

Olabilirdi ama bu tek seferlik maç değil, bunun devamında tekrar katılım dönemleri var; mevzuatlarda veya süreçlerde iyileştirebilecek alanlar var. Ülkedeki tasarruf edebilir kitleye önemli bir uzun vadeli tasarruf platformu oluşturulmuş durumda. Biz, cayma ya da sistemden çıkış yerine sistemde kalmaya odaklanıyoruz yani bardağın dolu tarafına bakıyoruz. Evet, sistemde kalma oranları düşük görülebilir ama aslında katılımcılar üçüncü basamak bireysel emekliliğe göre çok daha yüksek oranlarda sistemde kalıyorlar. Yani aslında kalanların kalıcı olduğu ve sistemin onların içine sindiği bir sistem olduğu görülüyor. Tabii yapılacaklar da var.

 Nelerdir?  

Otomatik katılım sisteminin daha başarılı olması için en kritik konunun işveren katkısı olduğu görüşündeyim. Otomatik katılımının başarılı olduğu veya yeterli başarıya ulaşamadığı örneklere baktığımızda işveren katkısının önemini görüyoruz. Mevcut ekonomik konjünktürde işverenlerin üzerlerindeki mevcut yüklere bir de bunun eklenmesi zorluk yaratacaktır. Bu nedenle sektör olarak işverenlere yük yaratmayacak öneriler üzerine çalışıyoruz. Mesela geçici olarak vergisel avantajlar sağlanabilir, işsizlik fonundan buraya geçici süreyle kaynak aktarılabilir. Ayrıca uzun vadeli tasarruflarla ilgili olarak önümüzdeki dönemlerde gündeme gelecek düzenlemelerde bireysel emeklilik sektörünün öncelikli olarak değerlendirilmesi gerek. Bireysel emeklilik sektörü 15 yılı aşkın süredir başarıyla işleyen, şeffaf ve sağlıklı bir sistemdir. Bireysel Emeklilik sektörü, rüştünü Otomatik Katılım ve Devlet Katkısı gibi ülke genelinde uygulanan büyük projeleri başarıyla hayata geçirerek kanıtlamıştır.

Kıdem tazminatı fonlu yapıya dönüşürse BES sektörü yönetmeli

Örneğin; Kıdem Tazminatının fonlu yapıya dönüştürülmesine karar verilirse bunun sektörümüz tarafından yönetilmesi yerinde olur. Kıdem tazminatı, insanların özellikle emeklilik dönemine ilişkin yaptıkları bir birikim, bir hak ediştir. Fonlu bir yapıya dönüşmesi halinde, emeklilik sisteminin dışında paralel bir yapı değil, o yapının içinde konumlanması gerekir. Bu şekilde, hem çalışanlar tek bir sistemden şeffaf olarak birikimlerini görebilecek, hem devlet tüm emeklilik fonlarını aynı şekilde gözetleyip, denetleyebilecektir.

Benzer şekilde Çeyiz Yardımları, Konut Edindirme Yardımları hesapları var, ancak bunlar istenen başarıyla ulaşamadılar. Bu araçlar da uzun vadeli tasarruf amacıyla tasarlandılar. Mevcut tecrübemiz, uzun vadeli ürünlerin ancak sigorta sektörünün aktif satış ve bilgilendirme faaliyetleri sayesinde kamuoyunda bir yer edinebildiğini ve toplumda yaygınlaştırılabildiğini gösteriyor. Bunun ana nedeni, bu tip uzun vadeli devlet destekli tasarruf ürünlerinde insanların ayağına gidilen, ürünün teknik özellikleri ve avantajlarının anlatıldığı satış mekanizmalarının gerekmesi. Bu mekanizmalar olmadıkça söz konusu girişimler büyümeyen ve amacına ulaşmayan çözümler olarak kalıyor. Başka bir açıdan bakıldığında ise bu ürünler bankalar açısından küçük ve tali ürünler.

Eğitim sigortaları ve yaşlılık bakım sigortaları

Tüm bunlara ek olarak ülkenin eğitim ve yaşlanan nüfus sorunu var. Eğitim bir ihtiyaç. Bu yüzden devlet özel eğitim kurumlarına teşvik mekanizmaları açıklıyor. Hâlbuki bununla ilgili de sigorta sektörü kullanılabilir. Bizim şirketimizde de bulunan, sektörde giderek yaygınlaşan eğitim sigortaları var. Bu sigortalar devlet tarafından daha fazla teşvik edilebilir. Velinin başına bir şey gelmesi halinde, tazminatın doğrudan eğitim kurumlarına ödendiği ürünler devlet teşvikine, devlet katkısına konu edilebilir. Ya da benzer şekilde yaşlı nüfusa yönelik uzun süreli bakım sigortaları kullanılabilir. Burada da tazminatın bakım evlerine ödendiği ürünler geliştirilebilir; bunlar devlet katkısına konu edilebilir. Böylece devlet, bakım sektörünün gelişmesine de katkı sağlar; yaşlılar bunun gibi ürünler sayesinde ileride kendilerini güvence altına alabilirler. Her iki amaca yönelik olarak da kullanılabilecek birikimli hayat sigortalarını da unutmamak lazım tabi. Bu ürünlere yönelik vergi teşvikinin eski seviyesine yükseltilerek primin tamamının vergi indirimine konu edilmesi ve hayat sigortaları için diğer can sigortalarından ayrı olarak vergi indirimi limiti tanımlanması çok yararlı olur. Bu ürünler sayesinde biriken para yine ülkenin tasarruf ihtiyacına önemli katkı sağlar. Dolayısıyla sadece bireysel emeklilik değil, hayat sigortaları tarafını da unutmamakta, burada uygulanabilecek birçok programın olduğunu dikkate almakta fayda var.