Orhun Emre Çelik’in yazısı: Beklenen yaşam süresinin uzaması ve emeklilik

Gelişmiş ülkelerde emeklilik söz konusu olduğunda son yılların iki önemli konusu var: Düşük yatırım getirisi (negatif ya da sıfıra çok yakın faiz oranları) ve beklenen yaşam süresinin uzaması. Uluslararası Aktüerler Birliği (IAA) tarafından Berlin’de düzenlenen ICA 2018’in açılış konuşmaları da bu konu üzerineydi.

Yaşam süresi uzayan kişiler daha uzun bir emeklilik dönemi geçirecek ve bu da sosyal güvenlik sistemlerinin yükümlülüklerini önemli ölçüde arttıracaktır. Yatırım getirilerinin düşmesi özellikle bireysel katkıya dayalı emeklilik planlarının da gelecekte ulaşacağı değerin düşük kalmasına neden olacağından refah seviyesini tehdit ediyor.

Bireysel fonlamaya dayanmayan sistemlerde ise genel uygulama emekli durumdaki kişilerin maliyetinin çalışanlar tarafından karşılanmasına dayalı olduğundan, bir ölçüt olarak pasif/aktif oranı (bir emekli kişinin masraflarını kaç çalışan kişinin karşıladığına ilişkin oran) dikkate alınarak çeşitli analizler yapılmakta. Aşağıdaki grafikte bu bakış açısının bir göstergesi olarak 65 yaş ve üstü nüfusun çalışma çağındaki (15 – 64 yaş) kişilere oranını, Almanya ve Türkiye için yıllar itibarıyla görüyoruz.

Türkiye ve Almanya için yaşlı bağımlılık oranı (Dünya Bankası)

Türkiye’de de artış trendinde olmakla birlikte Almanya (ve grafikte yer almayan birçok gelişmekte olan ülke) için bu oran hem şimdiden çok yüksek seviyelere ulaşmış durumda, hem de (doğum oranlarındaki düşüşün de etkisi ile) yükselişi çok daha hızlı.

ICA 2018’de Dr. Winfried Heinen tarafından yapılan sunumda Almanya için yapılan analizlerde bu oranın 2050’li yıllarda %50’yi aşmasının beklendiği belirtildi. Benzer analizler başka ülkeler içinde yapıldığında 2060 yılındaki bağımlılık oranının Fransa’da %50’yi aşacağı, İngiltere’de ve ABD’de %45’e ulaşacağı, bireysel emeklilik sisteminin öncülerinden Şili’de %35’i geçeceği, İsveç’te %40’a yaklaşacağı, yaşlı nüfusunun çokluğu ile bilinen Japonya’da ise %85 civarına yükseleceği tahmin ediliyor.

Sosyal güvenlik sisteminin altından kalkmakta zorlanacağı bir risk

Bu sonuçlar önümüzdeki yıllarda sosyal güvenlik sisteminin altından kalkmakta zorlanacağı bir yük oluşması anlamına geliyor. Alternatif gelişmeleri inceleyebilmek için emeklilik yaşının yükseltildiği, göçün tamamen engellendiği, göçün teşvik edildiği, mortalite iyileşmesinin çok daha yüksek olduğu (beklenen ömrün daha da uzadığı) ve doğum oranının arttığı 6 senaryo üzerinden gelecekteki durum tahmin edilmeye çalışılmış. Mortalite oranının iyileştiği senaryoda %60’ları geçen, göçün engellendiği senaryoda %70’lere yaklaşan oranların söz konusu olduğu görülmüş. Göçün teşvik edildiği bir senaryoda ise yine artışın devam edeceği ama 2060 yılında standart senaryoya göre %5 civarında düşük bir seviye olan %45’lere geleceği öngörülüyor.

İngiltere’de her dört kişiden biri 70 yaşında çalışacağını düşünüyor

Özetle Avrupa’da sosyal güvenlik sisteminin geleceği incelendiğinde göçün sisteme fayda sağladığı, doğum oranlarında artış yaşanmasının yararlı olacağı, emeklilik yaşının kademeli olarak 70’e çıkarılmasının önemli bir etkisi olacağı değerlendirilmesine varılıyor. Dr. Heinen, nihai yorumunda bireysel tasarrufun önemine de vurgu yapıyor.

Bu sonuçlar birkaç açıdan önemli. Son yıllarda çok gündem olan mülteci meselesinin pek de tartışılmayan başka yüzlerinin olduğu görülüyor. Genç ama eğitimli mülteciler, Avrupa sosyal güvenlik sistemini rahatlatmak için büyük fırsat.  Emekli yaşının 70’e yükseltilmesi senaryosu ise ülkemizde de gündem olan “mezarda emeklilik” tartışmasına kadar gidiyor. Diğer taraftan Aegon tarafından İngiltere’de yapılan bir ankete göre her dört kişiden biri 70 yaşına geldiğinde zaten çalışacağını düşünüyor

Burada bahsedilen konular henüz gündemimize girmediyse bile ilerleyen yıllarda ülkemizin önüne (belki çok daha büyük şekilde) çıkacak. Bireysel emeklilik sisteminin güçlendirilmesi, bireysel tasarrufun arttırılması ve bunların yapılabilmesi için de güçlü ekonomi politikalarının takip edilmesi gerekiyor. Günü kurtarmaya çalışmak, uzun vadede düşünülenden de kötü sonuçlar doğurabilir.