Dündar Kortan:“Forever Honest”

Kısa sürede, bölgesel ve global pazarlarda beğeni toplayan “Haier” adlı Çin şirketi, bu başarıda, yazı başlığında ki sloganı reklamlarında kullanmalarının, etkin bir katkısı olduğuna inanıyor.

Bu sloganın içeriğinde var olan, saydamlık, dürüstlük ve hakkaniyet gibi ilkelerin, şirketin tüm işlemlerinde içselleştirilmesi, müşteri farkındalığını, rakip firmalar karşısında öne taşıyan temel unsur olmuş. Bu ilkeler, satıştan önce satış sırasında ve satıştan sonraki süreçlerde ayrı titizlikle uygulamaya konuluyor. Şirketin çalışma kültürünün oluşması, birey ve topluluklara, doğru bilgi aktarılması üzerine yayımlanmış.

(Şirketlerin övünç kaynağı bu ilişki ve işbirliği kültürünün varlığıdır. Benzeri finansal, tekmil ve organizasyonel kaynaklara ulaşma olanağına sahip rekabetçi çevrelerin, piyasadaki ürünleri taklit etmeleri her zaman için mümkün olduğu halde, kurumların kültürünü, değerlerini, iş zekâsını, programlarını ve insanı faktör profilinin taklit edilebilme olanağı yoktur. Ne var ki, bu kültür oluşumları, değişiklikler, kendiliğinden yapılmıyor. Liderler ve beraberinde ki ekiplerin başarılı karar alma yöntemleri,stratejik değişim süreçleri ve bu kararların doğru yönde eyleme geçirilmeleri sürdürülebilir başarı kazanımlarında-özellikle uzun vadede-en etkin rolü oynamaktadır).

Konu yaptığımız Çin şirketinde, pazarlama faaliyeti, tüm çalışanların sahiplendiği ortak bir platformda, tekmil işlemlerin koordine edilme becerisi olarak benimsenmektedir. Önemli olan, tüketicilere ne sattıklarının değil, taşıdığı değerlerin doğru anlatabilmesidir. Tüm elemanlar, yaptıklarını sürekli sorgulama, daha üst düzeylere yükseltme ve her fırsatta kendi fikir, düşünce ve vizyon oluşturma gayretlerini aşabilme çabası içinde, yeni değerler yaratabilmeyi amaçlıyorlar. Yönetimin üstlendiği görev, ekip çalışmalarının rahatça yapılabileceği ve kişilerin birbirlerine bildiklerini öğretecekleri ortamı hazırlamak olarak belirlemiş.

Bunun yanında, yönetici kadrosu toplumun işin içine sokulması yolunda, çeşitli meslek kuruluşları, eğitim kurumları, akademisyenler ve basın temsilcileriyle sürekli ilişkiler içinde bulunarak farklı fikirler toplamak ve yeni bilgiler geliştirmek suretiyle şimdiki süreci yorumlamanın ötesinde, geleceği şekillendirecek yeni işletme mekanizmalarının tasarlanması çalışmalarını, stratejik bir program çerçevesinde yürütmeyi büyük bir kararlılıkla sürdürmektedir.

Yine bu şirkette, alışageldik yönetici/iş profili yerini, tüketim alışkanlıklarındaki hızlı değişikliklere hızlı ayak uydurabilen, bir risk/fırsat yönetimine dönüştürmüştür. İşletme tabanı, Peter Drnekr’den  etkilenerek, iki temel unsura bağlanmış. Birincisi çalışanların emirleri uygulayıcı değil, kendi mesailerinin, şirketin değerini arttırmadaki etkinlik düzeyini tartabilecek kapasitede olmaları, ikincisi de, doğru ve güvenilir bir şekilde büyüyen bir şirket olabilmek için, yeni müşteriler yaratma hedefine odaklanmak. Bu her iki unsurun gerçekleşmesi için de yenilikçi bir organizasyonun inşasının zorunlu olduğu kabul edilmektedir.

Bu Çin şirketi, özellikle birinci unsur üzerinde hassasiyet göstererek, çalışanların kendilerinin karar alma/uygulama yeteneklerini geliştirme, girişimci ve inovatif ruh sahibi olmaları yolunda onları motive ve destekleyen programlar geliştirmiştir. Yönetim, kendisini, çalışanların bireysel davranış, atılım ve girişimlerini birbirine bağlayan “yapıştırıcının” yapısı olarak tanımlamaktadır.

Ünlü İtalyan mezzo-soprano Cecilia Bartoli operanın özünü, tek kelimeyle ifade ederken, “Nefes” olarak tanımlıyor. Benzeri bir tanımlamayı, tek kelimeyle, şayet sigorta müessesesi için düşünürsek herhalde “Güven” unsuru en doğru seçenek olacaktır. Toplumun sigorta sektörüne güveni çalışanların yönetim kadrolarına ve çalışma arkadaşlarına karşı besledikleri saygınlık, inanç ve karşılıklı etkileşim duygusu.

Sigorta kurumunun, kamuoyunda makul bir güven kazanmanın, sunduğu hizmet ve ürünlerin, yaşam kalitelerini geliştirmede ve geleceğe yönelik kaygılarını mimimize etmede gerçekten bir fayda sağlayacağına toplum üyelerinde tam bir inancın köklenmiş olmasıyla gerçekleşebilir. Sigorta sözleşmelerinde güvenirliğin sağlanması da, işlemlerin her safhasında-müzakere, uygulama hasarı ödeme-saydamlık, dürüstlük ve hakkaniyet ilkelerinin temek unsurlar olarak yer almalarıyla mümkündür.

İş dünyasında, güvenirlik algısı bir moral ve etik değerlendirmenin ötesinde, insanlarda dürüstlük, açık düşünebilmek ve samimiyet göstergelerinin toplu bir tezahürü olarak ele alınıyor. Çalışanlar ve müşteriler, güven duymadıkları kişi ve kurumlarla çalışmak istemiyorlar.

Çalışanlar yöneticilerde karizmatik, süper-kahraman modeli kişiler yerine, sözünde duran, farklı görüşlere saygılı ve tüm iş süreçlerinde ortak aklın geçerliğini benimsemiş, ahlâklı ve onur sahipleri profesyonellik vasıflarını görmek istiyorlar.

Ancak bu özeliklerin varlığı, ogranizasyonel, yaratıcı, dinamik, yenilikçi bir disiplin ve itibar ortamını oluşturabilir.

İçinde bulunduğunuz “Yeni Ekonomi” döneminde, kurumların, geçmişte yazılmış iş programlarını uygulama yerine kendi plan ve stratejilerini üretme girişimlerinin başarılı olması, değindiğimiz kişisel niteliklerin, en üst kademeden en alt tabandaki tüm elemanlar tarafından benimsemesiyle gerçekleşebilir.

Böyle bir ortamın oluşması video konferanslarıyla olmuyor, kişisel temas, bireyselleştirilmiş etkileşim ve yoğun iç iletişim olanakları gibi örgütsel beceriler önemli rol oynuyor.

Bu dönemde, insan odaklı kurumların yapılanması, bürokratik, katı kural ve politikalarla oluşmuyor.

Çözümler, dünkü tecrübelerle değil, müşterinin hayatına en iyi adapte olabilen ve innovasyon, AR_GE ve yenilikçi teknolojilerin desteğiyle geliştirilen daha çevre ve müşteri dostu hizmet ve ürünlerle yapılıyor. Bunun anlamı alışılan kuralların sorgulanması, güncelleme yerine, yeniliklere hız verilmesi ve pazarlarla çok daha akıllıca değerlendirmelerin ortaya konulmasıdır.

İnsan tavrı ve davranışları üzerine yaptığı çalışmalarla Nobel ödülü kazanmış ünlü bilim insanı Rof. Ricard Thale, kural koyucuların, bu düzenleme ve yönetimlerini insanların hak ve özgürlüklerine kısıtlamalar getirmeden, daha akıllıca yönlendirmeler ve sade bir dil kullanarak oluşturma zorunluluğuna vurgu yapmaktadır. Ancak bu suretle, bu düzenlemeleri, iş yapısında, sorun yaratmadan uygulamaya konulması sağlanmış olacaktır. Diyor.

Bugün karşılaştığımız pek çok sorunun kaynağı geçmişte konulmuş ve artık geçerliğini kaybetmiş kuralların hâlâ varlığını ve etkinliğini sürdürmesidir. Acaba Sigorta Poliçesi Genel Şartları kaleme alınırken çeşitli iş çevrelerinde, tüketici derneklerinden akademisyenlerden görüş alınmış mıdır? Günümüz iş yapısı biçimleri insanların sosyal ve çevresel sorumluluk algıları, yaşam kaliteleri, eğitim düzeyleri ve finansal hizmet ve kurumları değerlendirme ölçümleri çok değişti ve aynısı daha da kapsamlı ve hızlı değişmeye devam ediyor. Bu değişimleri geçmişte ortaya konulan kural ve düzenlemelerle değerlendirmek ve işlevsel çözümlere bağlamak ne derecede toplumda itibar görebilir?  Böyle bir zeminde, toplumun beklentilerine cevap verebilecek, doğru ve faydalı sigorta ürün ve hizmetlerin ortaya konulabilmesi ne derecede mümkün olabilir?

Ülkemiz sigorta sektöründe yaşanmış ve toplumun anılarına yerleşmiş olumsuzlukları, sigorta kurum ve sigortacı imajını hayli hırpalamıştı. Bu imajı günümüzde düzeltme ve yeniden tanımlamada gözlenmediğimiz bazı reklamların meselâ, şans üzerine kurulu bir şirketi anımsatan, “Bu kurumda kaybetme yoktur” veya sunulan hizmet ve ürünlerin “bir simit” yahut “Bir t-shirt” fiyatlarıyla kıyaslama yaparak değerlendirme girişimlerinin herhangi olumlu bir etkinliği düşünülmez. Ve yine, sigorta haftasında, sigortacıların ellerinde balonlarla caddelerde yürümelerinin de, toplumda sigorta bilincini geliştirecek bir katkı yapabilme şansı olamaz.

Hizmet ve ürün sunumunda temel unsur insandır. Sigorta sektörünün asıl görevi, toplumun geniş kesimlerinin yaşantı düzeyleri, beklentileri hayal kurguları ve duygusal değerlerini ve hatta varlığından haberdar olmadığı ihtiyaçlarını karşılayacak teminatları açık ve dürüst bir şekilde topluma sunmaktır.

Bu suretle, bilim insanı Richard Thale’nin işaret ettiği gibi, çok kapsamlı oluşacak bir tüketici bilgi birikimi sayesinde, her seviyeden toplum üyelerinin ilgilerini çekecek, isteklerine uygun ürün ve hizmetlerin kolay anlayacakları bir dilde sunulması mümkün olacaktır.

Sektörde bugün karşılaştığımız tablo toplumun geniş kesimlerinin alışma olanağı kısıtlı ve uyum sağlamada zorlanacağı dijital dünyanın peş peşe gelişen ürünlerini, dış pazarlardaki tüketicilere aktarma çabalarının (Kısa vadeli hedef) ağırlık kazandığını aksettirmektedir. Çoğunluk şirketlerin, geleceğe yönelik çalışma programlarında, pratikte uygulamalarının kolay olduğu bu kısa vadeli hedeften öne çıkmaktadır. Zor olan is, sigorta gereksinimi, yaşamsal bir kavram olarak toplum yapısı içinde yerleşmesini sağlayabilmektedir.

Böyle bir oluşum. Toplumda dengeli dönüşecektir.

Bu nedenle, bugün kutsal inançları gelir ve eğitim düzeyleri yaşam kalite algıları farklı ve kişi başına düşen sigorta priminin bir türlü sıçrama yapamadığı 82 milyon nüfuslu ülkemizde, sigortalanmayı, geçmişin dogmalarına takılı kalmadan, şansın mutlak bir gereksinimi olarak toplumun bireysel ve kurumsal üyelerine kabul ettirmek, benimsemek önceliğimiz olmalıdır.

Yeni oluşumlara uyum sağlama ortamının ortaya konulması ancak böyle bir zeminin yapılanmasını gerektirmektedir.

Aksi halde, yetkili ağızların, hemen her panelde dile getirdikleri “Potansiyel” ortaya çıkarmak yolunda çizilecek strateji ve hareket planlarının gerçekleşmesi, alışageldik tartışmalarla nice “Bir başka bahar”a ertelenecektir.