Anadolu Hayat Emeklilik Genel Müdürü Uğur Erkan:  “Sistemin pozitif taraflarını anlatmaya daha çok emek vermemiz lazım”

 

Bireysel emeklilik sisteminde oto – katılımın uygulamaya girdiği günden bu yana, neredeyse kendisinden çok cayma oranları konuşuldu. Sistemden çıkışlar öngörülenden hayli yüksek oranlarda gerçekleşti. Bunun nedenleri yıl boyunca tartışıldı. Sektör temsilcileri en önemli eksiğin işveren katkısı olduğunu vurgularken, kamu konjonktür gereği şimdilik sisteme bu ayağı eklemek istemiyor. Başta gelen eksiklerden biri de oto-katılımın kamuoyunda yeterince anlatılıp tanıtılmadan yürürlüğe girmiş olması. Oto-katılımın geçen bir yılını değerlendiren konuğumuz Anadolu Hayat Emeklilik Genel Müdürü M. Uğur Erkan da özellikle bu iki eksiğe dikkat çekti. Genel Müdür Erkan, katılımcılara da BES birikimlerinin gündelik ihtiyaçlar için pahalı bir finansman aracı olduğunu hatırlatarak, bu fonlardan çabuk vazgeçmemelerini öneriyor.

 

 

Otomatik katılımda bir yıl geride kaldı; geçen bir yıldan sektör ve devlet ne gibi tecrübeler edindi? 

Otomatik katılım geçen yılın başında başladı ve üç fazda yaklaşık 8 milyon kişi sisteme girdi. Ülke için de biz şirketler için de yeni ve önemli bir deneyimdi. Çok kısa bir sürede işleri hazırladık, üç – dört aylık bir sürede de hayata geçirmiş olduk. Sistemi kurmak bakımından başarılı bir iş oldu. Sonuçta yüzde 60’a yaklaşan bir cayma oranı oluştu, yani girenlerin çoğu caydı; buna yüzde 40’ı içeride kaldı diye de bakabiliriz. Daha yüksek bir devam oranı öngörülüyordu, devlet katkısı gibi teşvikler önemliydi ama böyle tecelli etti. Sistemin tanıtımını daha iyi yapabilirdik. Sistemi insanlara iyi anlatmada eksikliğimiz oldu. Oto katılımın 2016 Ağustosunda kanunu çıktı, 2017 başında uygulama başladı. Sistem kurma önemli bir şey ama uygulamaya geçildiğinde bütün katılımcılara tek tek dokunuyorsunuz, şöyle yap böyle yap diyorsunuz; dolayısıyla, ikna etmek için onlara sistemin pozitif taraflarını anlatmaya daha çok emek vermemiz lazım. Burada bir eksiğimiz olduğunu öğrendik. Medyada sistemi anlatıp tanıtırken işin bu yönüne daha ağırlık vermemiz gerektiği ortaya çıktı. Cayma oranının yüksekliğinin nedenine baktığımızda başta şunu aklımızda tutmamız lazım; otomatik katılım işyeri bazlı bir bireysel emeklilik, yani katılımcılar işyerleri aracılığıyla sisteme dahil oluyor. Bu yapının dünyadaki örneklerine baktığımız zaman en önemli özelliğinin işveren katkısı olduğunu görüyoruz. Yani işveren de bir şey ekliyor, çalışan da devlet de katkı yapıyor. Dolayısıyla bu üçlü yapı olsa çok kuvvetli bir teşvik mekanizması olurdu ve cazibesi de o nispette artardı. Bizim sisteminiz işveren ayağından mahrum.

 

Bizde niçin işveren ayağı eksik kaldı?

Konjonktürel nedenlerle öyle bir şey tercih edildi ama işin esası budur. Bunun dışında daha farklı, daha minör şeyler de öğrendik. Mesela ben bu “cayma” sözünün bizatihi kendisinin çok olumsuz bir yansıması olduğunu düşünüyorum. İnsanlarda “belli bir cayma süresi hakkım var, bu sürede sistemden çıkmazsam paramı alamam” gibi bir yanlış algı oluştu. Halbuki hiç de öyle değil; esasen gönüllü bir yapı, ilk iki aya cayma diyoruz ondan sonrasına da ayrılma. Yani canınız istediği zaman paranızı alıp ayrılabilirsiniz. Ama bunu izah etmek ayrı bir öneme sahip. Bu konuda müşteri davranış araştırmaları da yaptık. Hazine Müsteşarlığıyla birlikte değerlendirip bazı değişiklikler önerdik, neler değiştirilebilir nelerde revizyon yapılabilir gibi noktalarda öneri paketleri hazırlayıp Hazine’ye ilettik. Bunları peyderpey hayata geçirmemiz lazım.

 

Sistemin daha sağlıklı işleyebilmesi için neler değişmeli, neler yapılmalı?

Bir defa sistemin dünyadaki benzerleriyle paralel yürüyebilmesi için bilinen eksikliklerinin giderilmesine yönelik adımlar atılması gerekiyor. Böyle bir iradenin de olduğunu görüyorum, ama doğru zamanda, doğru şekilde yapmak yönünde beklenti var. Kişilerin kendi gelecekleri için birikim yapma ihtiyaçları aslında çok bariz. Toplumumuzda ortalama ömür hem kadında hem erkekte 75 yaşın üzerine çıkmış durumda. Kamu emeklilik sistemleri esas olarak kuşaklar arası dayanışma havuzlarıdır. Bir havuz oluşturuyoruz, alttan gelenler emeklileri besliyor. Havuzdan maaş alan çoğalıp, havuza prim ödeyen azaldıkça bu denge bozuluyor. Bu nedenle hemen hemen bütün ülkelerde kamu emeklilik sistemleri revizyondan geçiriliyor. Bizde de en son 2008’de yapıldı. Gelinen en son noktada çalışma süreleri ve emeklilik yaşı uzatıldı, emekli maaşları düşürüldü. Düşünün, 25 yıl çalışan kimse ortalama maaşının yarısını alacak. Yani her halükârda emekli maaşları geçinmeye yetmeyecek. Bu sürece müdahale edip de insanları bu günden tasarruf ettiremezsek, yoksul bir emekli insan grubumuz olacak. İnsanları bir an önce tasarrufa yönlendirip emeklilik dönemine hazırlık yaptırmamız lazım. Bu da uzun dönemli bir hazırlık. Hem gençlerimizi hem orta yaşlılarımızı bir an önce başlatmamız lazım, çünkü ilk yatırılacak para en çok kıymetlenecek paradır. Bunu devlet politikası olarak ortaya koymak lazım ki, vatandaşların refahı bakımından çok önemli. Başka bir sorun; Türkiye’nin tasarruf oranı düşük. Biz çok büyük yatırımlar yapan, yapma niyetinde olan bir ülkeyiz. Tasarruf oranımız yeterli olmadığı için aradaki farkı dışarıdan borçlanarak kapatmaya çalışıyoruz. Dış kaynağa bağımlı olmak sağlıklı da değil sürdürülebilir de değil. Ülkenin yatırımlarının doğru finanse edilmesi bakımından tasarruf oranımızı yükseltmek lazım. Bunun için de en önemli araç bireysel emeklilik sistemi. Buraya herkesin katılımını sağlayabilirsek ülke için de çok iyi olur. Bu fonlara ülkenin de ihtiyacı var. Dolayısıyla bireysel emekliliğin her türlü politikayla desteklenmesi lazım.

 

Katılımcılara ne gibi sorumluluklar düşüyor; onlara, bu sisteme, buradaki birikimlerine nasıl bakmalarını önerirsiniz?

Biz bir hesap açıyoruz, katılımcının ödediği parayı fona yatırıyoruz, onun seçtiği fonlara yönlendiriyoruz. Aynı bankadaki fonlar gibi, tamamen kendi tasarrufuna bağlı, istediğini seçebilir, parasını istediği zaman çekebilir. Her şeyden önce, katılımcıların günübirlik ihtiyaçları için bu paraya dokunmamaları lazım. Bu paradan biraz çabuk vazgeçiyoruz. Ayrılanlara baktığımız zaman, bir şeye ihtiyacım var deyip paralarını çekiyorlar. Daha uzun vadeli bir yatırıma dönüştürüyorsa anlayabilirim. Ama televizyon alacağım, araba alacağım diye bu paradan kolay vazgeçmemek lazım. Benim en çok vurgulamak istediğim budur. Bu para emeklilik parası, bu paraya dokunmamak lazım. Bu paranın çekilmesinin maliyeti banka kredisinden pahalı. Benim param diye çekiyorsunuz ama gidip bankadan kredi alsanız daha ucuza geliyor. Çünkü burada bir kere en başta yüzde 25’lik devlet katkısını kaybediyorsunuz, ya da çok azını alabiliyorsunuz. Bu açıdan baktığınızda bu birikim finansman kaynağı olarak çok pahalı. Üstelik emeklilik parası; bundan kolay vazgeçmeyin. Naçizane önerim budur. Onun yerine gidin bankadan kredi çekin. İki; buraya az para yatırmayın, işinize yaramayacak bir birikim olur. On bin lira maaşınız var, elli lira yatırıyorsunuz, bu elli liranın size faydası olmaz. Gelirinizle uyumlu bir miktar yatırın ki oradaki birikimin size gerçek anlamda faydası olsun.

 

BES ve oto katılım sayesinde 11 milyon insan emeklilik şirketleri üzerinden bir şekilde sigorta sektörüyle tanıştı; bunun bu insanların sigorta sektörüne kazanılmasına ve toplumda sigorta bilincinin yayılmasına katkısı oldu mu?

Oldu. Gönüllü BES 2003’ten beri var, burada çok uzun bir yol alındı. Bu sistemlerin toplumun güvenini kazanması yavaş yavaş olur. Esas sermaye güvendir. Bu tür uzun vadeli sistemlere insanları ikna etmek kolay değildir. Otomatik katılımdan önce de baktığımızda aşağı yukarı yedi milyon katılımcının olduğu noktaya gelmiştik. Ciddi bir altyapı oluşturmuştuk. Artık toplumda bireysel emeklilik hakkında kolay kolay negatif cümle duymuyoruz. Sistem tabana yayıldı, bu şekilde sigorta sistemiyle de tanıştı. Otomatik katılımda da cayma oranı yüksek diyoruz ama sonuçta bir yılda sisteme 3,5 milyon kişi girmiş oldu. Bu şekilde sigorta dünyasıyla bir kontak kurulmuş oldu. Bütün şirketlerin bu yeni katılımcı havuzunda onları sigortanın farklı ürünleriyle de tanıştıracak bir çalışma içine girecekler diye düşünüyorum. Dolayısıyla sektörün büyümesine de hizmet edecektir.

 

Gönüllü BES tarafında işler nasıl gidiyor?

Gönüllü BES ve otomatik katılımda bir anlamda aynı müşteriye gidiyoruz. Bu nedenle, otomatik katılım gönüllü BES tarafını biraz olumsuz etkiledi. Bu da normal. Biz bireysel emekliliğin hayatımıza girdiği 2003 yılından beri her yıl sistemi bir milyon kişi kadar büyütüyorduk. Otomatik katılımın gündeme geldiği 2016 yılında bunun etkilerini gördük, geçen yıl net yeni katılımcı sayısı 300 binlere kadar düştü. Yani bizim normal trendimizin üçte birine falan indi. Çalışanlar otomatik BES’le sisteme girdiği için gönüllü BES’te daha çok ev hanımları, esnaflar gibi otomatik katılımın kapsamadığı kişilere giderek ivmeyi sürdürmek istiyoruz. Dünyada sosyal güvenlik sistemi, işyeri bazlı emeklilik ve gönüllü bireysel emeklilik dediğimiz yapının üçü bir arada uygulanıyor. Bunlar birbiriyle rekabet etmeden bir arada çalışıyor. Bizim de bunu bir arada götürmemiz lazım. O olduğu için bu olmadı diyemeyiz.

 

Emeklilik şirketlerine sağlık sigortacılığı yapma yetkisi verildi; Anadolu Hayat Emeklilik olarak bu yönde çalışmanız olacak mı?

Bizim bireysel emeklilik sistemimizde para biriktiriliyor, sonra da ödeniyor. Bunun tam bir emeklilik sistemi gibi algılanması için katılımcıya ölene kadar maaş ödeyebilmesi ve sağlık sigortasına dair de bir şey söylemesi lazım. Gelir sigortasına ilişkin düzenleme 2016 yılında yapılıp ölene kadar maaş ödeyen ürünlerin önü açıldı. Arada, emeklilik şirketlerinin sağlık sigortacılığı yapmalarına imkân tanıyan düzenlemeler de çıktı. Anadolu Hayat Emeklilik olarak biz de bu çalışmaları yapıyoruz ancak sağlık sigortacılığının her bacağıyla meşgul olmak gibi bir hedefimiz yok. Sadece bireysel emeklilik müşterilerimize bir takım tamamlayıcı sağlık sigortası ürünlerini sunmayı planlıyoruz. Özel sağlık sigortacılığında var olan rekabetin içine girme niyetinde değiliz. Bireysel emeklilik müşterilerimize bu ürünle birlikte yataklı sağlık hizmetini sunmayı planlıyoruz. Hastane networklerinde bu ürünü sunan firmalar var, bu ürünleri sunan firmalarla işbirliği yapabiliriz. Biliyorsunuzdur, zamanında sağlık sigortacılığı bizim işimizdi. Bireysel emeklilik şirketi olunca o zamanki mevzuata göre devretmek zorunda kaldık. Yani aslında bizde bu bilgi birikimi var ama şu anda eskisi gibi değil de başka şekilde yapmak istiyoruz.

Anadolu Hayat Emeklilik açısından 2017 nasıl bir yıl oldu?

Anadolu Hayat Emeklilik olarak iyi bir yıl geçirdik. Bilgisayar altyapımızı yenileme yönünde bir projemiz var, iki üç yıldır sürüyor. Hem donanım hem yazılım anlamında yeniliyoruz. Şirketin kuruluşundan beri olan var olan altyapıyı kaldırıp sıfırdan bir yapı koyduk. Otomatik katılıma liderlik hedefiyle girmiştik, nitekim öyle de ilerledi. Kamu şirketlerini dışarıda bırakırsak özel şirketler arasında en üst konumda yer aldık. Gönüllü bireysel emeklilikte biraz ivmemiz düştü ama sonuçta hem fon büyüklüğünde hem katılımcı sayısında. geçmişten gelen çok güçlü bir pazar payımız var. Buradaki gelişimi devam ettirdik. Bireysel emeklilik bizim için hayati önemde bir şey, buradaki fonumuz 15 milyar TL’ye ulaştı. Hayat sigortalarına bakarsak, Türkiye’de biliyorsunuz hayat sigortaları krediye bağlı olarak büyüyor. Geçen yıl bireysel kredilerin gelişimi çok kuvvetliydi. Dolayısıyla hem sektörde hem bizim şirketimizde hayat sigortacılığı tarafı da çok ivmeli büyüdü. Sektör olarak, krediden bağımsız hayat sigortalarına çok yoğunlaşamıyoruz. Kredi bağlantısız hayat sigortalarının payının artırılması için farklı, yaratıcı ürünler sunma çalışmalarımız oldu. 2017 sonuçlarımız belli oldu, kârımız iyi. Teknik kârımızı yüzde 50 arttırdık. Hızlı büyüyen bir şirketiz. Bütün kategorilerde yatırımcılarımızı mutlu ettiğimizi düşünüyorum.