TOBB SAİK Başkanı Levent Korkut: Sorun çözmede klasik yaklaşımı değiştirmek istiyoruz 

Dört yıl boyunca TOBB çatısı altında çalışmalarını sürdürecek yeni Sigorta Acenteleri İcra Komitesi geçtiğimiz ay seçildi ve göreve başladı. SAİK’in yeni başkanı Levent Korkut, ilk röportajını Sigorta Dünyası’na verdi. Eylül sayısında yayınlanan röportajda, hem sektörün hem de acentelerin sorunlarının çatışmayla değil, ortaklaşa hareket ederek çözülebileceğini bildiren Korkut şunları ifade etti: “Bugüne kadar, sigorta sektörü için hep beraber, elbirliğiyle güven oluşturduk ve bu güveni kesintiye uğratmadan hizmeti her zaman ileriye taşımamız lazım. Bunu da ben-sen değil, biz olarak yapmamız lazım; yani Hazinesi, eksperi, aracıları, sigorta şirketleri olarak hep birlikte konsensüs içinde hareket etmeli ve diğer taraflara zarar vermemeliyiz.  

SAİK seçimlerini sizin listeniz kazandı; adaylığınız ve seçim sürecinde yaşananları sizden dinleyebilir miyiz? 

Elbette… Ticaret odası seçimleri bittikten sonra SAİK il delege seçimleri yapıldı. Birlikte hareket ettiğimiz Acentelerin Sesi grubundaki arkadaşlarımızın talebi üzerine listede yer aldım. İstanbul acenteleri geçmiş dönemlerdeki çalışmalar ve birikimlerimizden dolayı bizleri tercih etti, demek ki bizlerden beklentileri vardı. Biz de onların o sesine kulak verdik, listemizi çıkardık ve neticede kazandık. Ondan sonra da Türkiye genelinde ne yapabileceğimizi tartışmaya başladık. Başlangıçta TÜSAF Başkanı Murat Büyükçelebi’yle görüştük. 5 Temmuz’daki seçim sonrasında tebrik telefonu edip ayın 11’inde birlikte nasıl hareket edeceğimizi konuşmak istediğini söyledi, biz de kabul ettik. Ancak o arada adaylığını da açıklamış. Biz buna da çok fazla takılmadık. Çünkü amaç iş yapmaksa koltuk çok önemli değil. 11 Temmuz’da birkaç arkadaşımızla birlikte toplantı yaptık. Kendisini SAİK başkanı, beni meclis başkanı, İstanbul’dan iki arkadaşımızı da SAİK üyesi olarak düşündüklerini söyledi. Biz de 50 delege arkadaşımıza bu teklifi sunalım dedik. Hayır da demedik, evet de; ama benim açımdan bir problem olmadığını bildirdim. Ancak arkadaşımız Hasan Usta, ittifak olasılığı varken başkanlık adaylığını açıklamasının doğru olmadığını söyledi.   

Ertesi gün İstanbul’da 48 arkadaşımız SAİK Başkanının, ben veya bir başkası, ama mutlaka İstanbul’dan olması gerektiği yönünde görüş belirtti. Sonuçta, SAİK’in 10 yıldır Ankara ve TÜSAF tarafından yönetildiği için artık İstanbul’un yönetmesi gerektiği yönünde karar çıktı. O zaman da ben de Murat Bey’le mi yoksa Süleyman Özer’le mi yol alacağımız yönünde Acentenin Sesi grubundan bana yetki verilmesini istedim, çünkü üç liste vardı seçime girecek olan. Arkadaşlarıma, “Bana öyle bir yetki verin ki, belki diğer iki arkadaşı uzlaştırabiliriz. Belki acenteler ilk defa bizim sayemizde birleşmiş olur. Biz başkan olmayız ama gururunu duyarız” dedim.  

Süleyman Bey’le konuştuktan sonra, birlikte hareket ettiği Kocaeli Ticaret Odası Başkanı ve SAİK Üyesi Necmi Bulut bizi davet etti ve Özgür Yılmaz’la birlikte gittik. Görüşmede “Üç listeyi nasıl birleştirebiliriz” dedim ama Necmi Bulut ve Özgür Yılmaz, Murat Büyükçelebi’yle birlikte hareket etmelerinin mümkün olmadığını, ancak başkan olarak beni destekleyebileceklerini söyledi. Ben de daha önce Murat Bey’le görüştüğüm için, kendisiyle tekrar istişare etmeden orada hemen yanıt vermenin doğru olmayacağını Necmi Bey’e aktardım. Ayrıldıktan sonra yolda Murat Bey’i aradım ve Necmi Bey’le görüştüğümü söyledim. Murat Bey de onlarla bir araya gelmesinin mümkün olmayacağını bildirdi. Ben de güçlü bir meclis için mutlaka en az iki listenin birleşmesini istiyordum. Murat Bey’le karşılıklı oturup nasıl daha iyi hizmet vereceğimizi konuşmak istedim. Murat Bey görüşmeye geleceğini söyledi ama günlerce bir türlü gelemedi ve görüşemedik. Ben de Süleyman Bey’le konuştum ve Necmi Bey’in de dahil olduğu bir toplantıda buluştuk, el sıkıştık ve seçim için benim başkanlığımda çalışmaya başladık.  Neticede, 13 Ağustos’ta yapılan seçimlerde 32 ilde örgütü olan TÜSAF’a karşı 16 oy farkla kazandık ve 40 sektör meclisi üyesi belirlendi. Daha sonra SAİK’in yedi asil, yedi yedek üyesini seçtik. Şimdi kısa bir süre içinde de bir araya gelip başkan ve başkan yardımcısını belirleyeceğiz. Şunu da söylemeliyim ki, seçim çalışmalarında birlikte hareket ettiğimiz Süleyman Özer’in kolektif ekip çalışmasına çok uygun, özverili çalışan bir arkadaşımız olduğunu gördüm. Seçim sürecinde bazı tatsız karalama kampanyaları da oldu. Bizler her zaman birbirinin yüzüne bakacak, hâl hatır soracak ve ortak çıkarlara sahip insanlarız. Bu koltuklar gelip geçicidir, asıl amaç insanların kalbindeki koltukta yer almaktır.  

Son yıllarda acente örgütlerinin seçimlerinde kıyasıya bir yarış oluyor; bu seçimler için adayları motive eden unsurlar neler?  Niçin bu derecede çekişmeye sahne oluyor? 

Kendi adıma konuşursam, şahsen bu çalışmalar için biz şimdiye kadar tüm masraflarımızı kendimiz karşıladık. Cebimize beş kuruş girmediği gibi, örneğin, ticaret odasındaki gücümüzü kullanıp odanın trafik sigortalarını kesmek için bile bir girişimde bulunmadık. Şimdiye dek benim girdiğim hiçbir seçimde karşı tarafı karalama olmamıştır. Kesinlikle benim grubumdan kimse karşı taraf hakkında kötü bir söz sarf edemez. Ama karşı taraftan bizim için “ahlaksızlar” diyen bile oldu. Biz birbirimizin elini sıkacağız karşılaşınca, bunu unutmamalıyız. Oy sayımında kazananın bizim listemiz olduğu ortaya çıkınca, “hep birlikte ne yapabiliriz” diye konuşma yaptım ama arkadaşlar tahammül edemeyip arkalarını dönüp gitti.  

Çalışma gündeminizin ana maddeleri neler olacak? Acentelerin öncelikli sorunları neler? 

En başta acente komisyonları sorunumuz var. Bildiğiniz gibi, trafik sigortasında yüksek riskli sigortalılar havuzu kapsamında kesilen poliçelerde acente komisyonu yüzde 8; burada acentelerin ciddi kayıpları var. Kayıp sadece azami komisyon uygulamasından da gelmiyor. Bu arada  trafik primleri de düştüğü için acentelerin komisyon payı da düştü. Çoğu acentenin asıl üretimi trafik sigortasından geldiği için çok ciddi kayıpları var. Şu an içinde bulunduğumuz ekonomik konjonktürü de düşündüğümüzde, gerçekten çok ciddi problem yaşıyor acente meslektaşlarımız. İkinci önemli konu poliçe iptalleri nedeniyle acentelerin uğradığı zarar. Biz poliçeyi üretip görevimizi tamamlıyoruz. Bu arada acente olarak ben hizmetimi verdim, personel maaşını, ofisimin kirasını ödedim. Ama bir süre sonra sigortalı arabayı sattığı için poliçe iptal oldu, bundan dolayı ben komisyonumu kaybediyorum. Bu konuda tüketiciyi de satıcıyı da mağdur etmeyecek bir formül bulunmalı. Hazine doğal olarak vatandaşı mağdur etmemeye çalışıyor ama biz de sıkıntı içine düşmemeliyiz. Örneğin 6 aya kadar kademeli hak ediş olabilir ama 6 ayı geçtiyse komisyonun tamamı acenteye verilmeli. Şöyle bir örnek vereyim: Motorlu taşıtlar vergisinin ikinci taksitini Temmuzda ödediniz ve sonra arabayı sattınız diyelim, devlet vergiyi iade ediyor mu? Etmiyor. Hatta etmediği gibi, yeni sahibinden tekrar alıyor. Ya da emlak vergisini ödeyip evinizi sattınız. Evi alandan da tekrar vergi istiyor. O zaman ben de acente olarak hizmetimi verdim, poliçemi düzenledim, müşteri aracını satsa da emeğimin karşılığını almalıyım.  

Bir başka konu; aracılar arasındaki uygulama birliğinin sağlanması…  

Nedir? 

“SAİK TÜM ARACILARI KAPSAMALI” 

Sigorta Acenteleri İcra Komitesi kesinlikte “Sigorta Aracıları İcra Komitesi”ne dönüşmeli ve brokerler ve diğerleri de bu çatı altına girmeli. Bir kural konduğu zaman sadece acentelere değil, tüm aracılara uygulanmalı. Rekabet adil olmalı, kural da herkese eşit uygulanmalı. Bunların dışında, öncelikli yapılması gereken işlerden biri de “risturn”un yasaklanması olmalı. Risturn aracılar arasında haksız rekabete yol açıyor. Biri, “Trafik poliçesini benden alırsan 20 liralık akaryakıt puanı veririm” diyor, bir başkası kredi kartı puanı veriyor, karta para iade eden de var… Bunların hepsinin yasaklanması lazım. Poliçenin fiyatı tüm aracılarda eşit olmalı; bankada ayrı, brokerde ayrı, acentede ayrı olmaz. Bundan bütün sektör zarar görüyor.  

İl delegelerini aktif çalışır ve sektör meclisi üyeleriyle entegre hale getirmeliyiz. Önümüzde süreçte en önemlisi de meslek komiteleri ve ticaret odaları arasındaki iletişimi kuvvetlendirmeliyiz. Üniversite mezuniyeti şartının da bazı acenteler için sorun yaratmaya devam ettiğini duyuyoruz… 

Evet, eski acente olup da süresini kaçırdığı için müdür statüsü alamayan bazı lise mezunu arkadaşlar var. Bunlarla ilgili de bir defaya mahsus bir çözüm bulmalıyız. Onlara işlerinin sahibi olabilmesi yetkisini tanımalıyız.  

“Teknik personel zorunluluğu kaldırılmalı 

Bunun yanı sıra, şahıs acentesinde teknik personel çalıştırma zorunluluğu yok ama tüzel kişi acentede var. Bu öncelikle anayasal olarak eşitlik prensibine aykırı. Biz bununla ilgili çok uğraşmıştık. Öncelikli olarak bunun da hallolması lazım. Benim personel çalıştırıp çalıştırmayacağıma ben karar vermeliyim. İş potansiyelim buna  yeterli olmazsa çalıştırmam, tek başıma yaparım, kimi ilgilendirir! Geçmişten gelen “home office” sorunu da var, bu da zaman içinde aşılmalı. Bizim SAİK olarak acentelerin önünü tıkayan sorunları çözüp hayatını kolaylaştırıcı bir işlevimiz olmalı, amacımız bu. Bunların yanı sıra, birtakım kurum ve kuruluşlarda acente temsilcisi yok, bunların mutlaka olması lazım. Çünkü acenteyi de ilgilendiren bazı yanlış kararlar alınabiliyor ve o kurullarda acente olmadığı için bu kararların geriye dönmesi çok uzun zaman alabiliyor. Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, finansal bir üst kurul oluşturulacağını ve sigortacılığın da burada olacağını açıkladı; işte burada da mutlaka bir acente temsilcisi olmalı. Sigortacılık Bilgi ve Gözetim Merkezinde olmalı, SEGEM’de olmalı. TSB’deki aracılar komitesinde de benim temsilcim yok mesela. SAİK yapılanmasında da ciddi bir değişiklik yapılmalı. Geçmiş dönemlerde bine yakın kararın 700’e yakınını cezai yaptırımlar oluşturmuş. Bu SAİK’in işi olmamalı, sektör meclisinde bir kurul oluşturulmalı ve orada bakılmalı. İş SAİK’e en son aşamada gelmeli. Bu dosyaların her biriyle uğraştığınız zaman aslında yapılması gerekenler yapılamıyor. Mesela trafik sigortasında asgari tavan prim… Bunlar hep gözden geçirilmeli. Ben hizmet verebiliyorsam sektör var. Yeterli personel çalıştıramazsam müşteriye hizmet veremem, müşteriye hizmet veremezsem bu sigorta sektörüne mâl olur. Hep beraber elbirliğiyle güven oluşturduk sektöre ve bu güveni kesintiye uğratmadan hizmeti her zaman ileriye taşımamız lazım. Bunu da ben-sen değil, biz olarak yapmamız lazım; yani Hazinesi, eksperi, aracıları, sigorta şirketleri…  Konsensüs içinde yapılmalı ve diğer tarafa zarar vermemeli. Gemi su alırsa, hepimiz o gemide olduğumuz için hepimiz zarar görürüz.  

ÇAĞLAR VE EROĞLU SEKTÖR İÇİN ŞANS 

Yeni dönemde SAİK olarak sorun çözme yaklaşımınız nasıl olacak?  

Öncelikle, sorun olduğu zaman biz sigorta şirketleriyle birlikte karar verip Hazine’ye öyle gitmeliyiz. Halihazırda, önce bir taraf Hazine’ye gidip bir şeyler aktarıyor, bir şeyler talep ediyor, bazı şeyler kabul ettiriyor; daha sonra diğer taraf gidiyor, bu yapılanlardan zarar gördüğünü söyleyip değiştirilmesini istiyor, böylece de çatışma ve çözümsüzlük çıkıyor. Bu çatışmalar sektöre zarar veriyor, çünkü sağlıklı iletişim kurulamıyor, sorun da çözülemiyor. Yeni dönemde biz bu klasik sorun çözme yaklaşımını değiştirmek istiyoruz. Önce taraflar olarak kendi aramızda çözüm üretip sonra Hazine’ye gitmeliyiz. Elbette farklı çıkarlarımız olabilir ama bir tarafın kaybettiği, diğerinin kazandığı bir ortam sürdürülemez. Bu konuda TSB  Başkanı Can Akın Çağlar ve Genel Sekreteri Akif Eroğlu çözüm odaklı tutumlarıyla sektör için şanstır. Kol kola Hazine’ye gidip sorunlarımızı bildirmeliyiz.   

Geçen sayımızda ABD’de bir sigorta akademisinin direktörü tarafından kaleme alınan ve sigorta satıcısının müşterisine poliçeyi çok iyi anlatabilmesinin öneminin vurgulandığı bir yazı yayınlamıştık. ABD’de durum böyleyken bizde de bu ihtiyaç geçerlidir sanırım. Peki bunun için acenteler yeterli eğitimi alabiliyor mu? 

Eskiden sigorta şirketlerinin eğitimleri çok yoğundu ama şimdi bitti. Çünkü şirket sizi eğitecek ve acente artık birçok şirketle çalıştığından dolayı başka şirketlerin satışı için bu eğitimi kullanacak. Her eğitimin şirkete ciddi bir maliyeti var. Bundan dolayı şirketler artık acentelere yönelik eğitim çalışması yapmıyor. Çarşamba günkü yaptığımız SAİK toplantısında altı komisyon belirledik; bunların içinde bir de eğitim komisyonu var. Bence en önemlisi de bu komisyon. Şirketler eğitim vermiyorsa odalar bünyesinde meslektaşlarımıza biz eğitim vermeliyiz. Çünkü bir işi ne kadar iyi bilirseniz, satışta o kadar etkin olursunuz. Aksi takdirde işiniz sizi terk edebilir. Herkes işine gereken özeni göstermek zorundadır. İçinde bulunduğumuz ortamda teminatları, kapsamları, kapsam dışı durumları çok iyi bilip bir sigorta danışmanı olarak hizmet vermeniz gerektiğini bilmeliyiz. Ticaret Üniversitesinde Prof. Dr. Suna Özyüksel’in önderliğinde doktora programı açılmıştı. Bizim de İTO’da kendisiyle çalışmalarımız olmuştu. Yeni SAİK yapılanmasında Suna Hanım’la birlikte hareket edip bir bu konuda şeyler yapabileceğimizi umuyoruz. TSEV’de de belki işbirliğiyle acentelere eğitim imkanı sunulabilir.