Servet Gürkan’dan “Hayatı satranç gibi oynamak” öğüdü…

 Sigorta duayeni Servet Gürkan, şahsi blog’u servetgurkan.com‘da yayımladığı 18 Ocak 2021 tarihli yazısında satranç oyununun hayatımıza kattıklarını güzel bir dille kaleme aldı. Netflix’in mini dizisi “The Queen’s Gambit” de yer alan sahnelerden alıntıların olduğu yazıda Gürkan, Kentucky’li satranç dahisi Beth Harmon’un yükselişini kendi hayatlarımıza nasıl uygulayabilir ve zirveye çıktığımızdan nasıl emin olabiliriz? sorusuna cevaplar veriyor.

Gürkan’ın  “Hayatı satranç gibi oynamak” başlıklı makalesi şöyle…

 

****

Covid 19 salgını döneminde sanırım birçok insanın olduğu gibi benimde en büyük eğlencem bol bol film seyretmek oluyor. Geçtiğimiz aylarda Netflix’de mini bir dizi anons edildi ve dizi satrançla ilgili olduğu içinde hemen izledim.

Netflix’in bu mini dizisi “The Queen’s Gambit”, Kentucky’li satranç dahisi Beth Harmon’un büyüdüğü yetimhanenin hizmetlisinden satranç oynamayı öğrenmesini ve satrançta “dünyanın en iyi oyuncusu” mertebesine kadar yükselişinin hikayesini anlatıyor. İzleyiciler satrancın ve stratejinin güzelliğini yeniden keşfederken, mini dizi Ekim’deki ilk çıkışından bu yana tüm dünyada fenomen haline geldi.

Her sektördeki iyi liderler için “herkes dama oynarken o satranç oynuyor” diye bir tanımlama yapılır, ama bu tanımlamanın ne anlama geldiği de pek fazla düşünülmez? Ancak benim bu diziye esas ilgi duymamın nedenim satranç oyununa duyduğum hayranlık, saygı ve yaşantıma her durumda uygulamaya çalıştığım bir strateji ve teknik olması yanında, oğlumun çocukluktan ergenliğe geçiş döneminde ona verdiğim en önemli hayat dersi olduğu içindi. Ona her zaman hayatı boyunca alacağı her kararı bir satranç oyununun hamlesi gibi düşünüp, sadece bir tek aşama ve onun sonucunu değil üç beş adım sonrasını düşünerek, öngörerek kararlarını vermesinin en doğru ve onu başarıya ulaştıracak en iyi yöntem olacağını öğretmeye çalıştım. Ne mutlu ki, oda beni dinleyip elinden geldiğince hep öyle yaptı.

Yine her zaman bir kıssa olarak anlatılan bir hikayede, bir zamanlar bir kralın ülkesinin bir sorununu çözen bir ustaya “dile benden ne dilersen” diye sorması üzerine, ustanın “bir satranç tahtasında ki karelere bir köşesinden 1 çuval buğday konularak başlayıp, ondan sonra gelen her kareye bir öncekinin 2 katı sayıda çuval buğday konulmasını ve sonunda da bu buğdayları bana verilmesini dilerim” diye cevap vermesi üzerine,  Kralın “ne olacak ki satranç tahtasında 64 kare var bir araba buğday bu işi halleder” diye küçümseyerek “tamamdır, hemen verin buğdayını” demesi, ancak 1-2-4-8-16-32-64… diye başlayıp son kareye gelindiğinde çuvalların sayısının neredeyse depolarda buğday kalmayacak kadar bir sayıya ulaşmasıyla kralın hatasını anlaması ama tabii iş işten geçmiş olması da benim satranç tahtasındaki gizemeler ilgi duymamı sağlayan diğer bir neden olmuştur.

Diziyi izledikten sonra insanın aklına ilk şu soru geliyor; Harmon’un yükselişini kendi hayatlarımıza nasıl uygulayabilir ve zirveye çıktığımızdan nasıl emin olabiliriz?

Bu sorunun cevabını aramaya aşağıdaki dört ipucuyla başlayabilirsiniz.

  1. Sunum önemlidir

Satrancın kendisine gelmeden önce, The Queen’s Gambit’i izlerken sesini kapatsanız dahi size alabileceğinizi ve başarısını anlayabileceğinizi bilmeniz önemlidir. Neredeyse her kare, 1950’lerin ve 60’ların tarzının ve modasının güzel bir tasvirini sunuyor. Harmon, yalnızca Mexico City ve Paris gibi büyük şehirlere seyahat etmekle kalmıyor, gittiği yerde birinci sınıf otellerde kalıyor ve hayattaki en güzel şeylerin tadını çıkarıyor, aynı zamanda modaya da ilgi duyuyor ve kasıtlı olarak lise dışlanmışlığından dergilerin kapaklarında gururla öne çıkan birisine dönüşüyor. Kostüm tasarımı, sinematografi ve ekrandaki görüntülerin uyumu hakkında sizi bu dizinin tam olarak ne olduğunu ve nereye gittiğini bildiğine inandıran bir şeyler var. İzleyicide yedi saatlik bir satranç oyununa dalmak arzusu için yeterince güven oluşturuyor.

Özellikle işlerin çoğunun evden yürütülebildiği bu zamanlarda, bir kazak giyip rahat koltuğunuzda çalışmak muhtemelen cazip gelecektir. Ancak, müşterilerle buluşurken veya bir Zoom toplantısı çağrısı alırken mutlaka bir takım elbise ve kravat takmanız gerekmez. Ancak Star Wars posterinin arka görüntünüzden çıktığından,  ışıklandırmanın iyi olduğundan, ses ayarlarının doğru olduğundan vb. şeylerden emin olun. Başkalarının sizi nasıl gördükleri konusunda bilinçli ve özenli olursanız, onlar da sizin işinizi isteyerek, severek yaptığınıza inanacaklardır.

  1. Başarı bir son değil, başarısızlık da ölümcül değildir

Bu, kahramanımız için de geçerli olan Winston Churchill’den alınmış bir sözdür. Harmon, Methuen Kızlar Yetimhanesinde hizmetli olarak çalışan Bay Shaibel’i yetimhanenin bodrumunda tek başına satranç oynarken ilk gördüğünde, satranç tahtası dikkatini çekiyor. 64 karenin içinde yer alan küçük bir dünya gibi olduğunu söylüyor ve Shaibel’e bu oyunu ona öğretip öğretmeyeceğini soruyor. Shaibel “hayır” diyor ve bu cevapla da Harmon büyük bir hayal kırıklığına uğruyor.

Yine de pes etmiyor; başka bir gün tekrar bodruma gidiyor, onu izliyor ve taşların nasıl hareket ettiğini dakikalar içinde öğreniyor. Sonunda, azmi ve ayrıntılara olan inanılmaz dikkatiyle Sheibel’i etkiliyor, oda çok istekli olmasa da ona oyunun kurallarını öğretmeyi kabul ediyor.

Asla onu aşağılamıyor, kazanmasına asla izin vermiyor ve ona nasıl kaybettiğini göstermeyi bile reddediyor. Ancak Harmon, oyunları zihninde sürekli olarak yeniden oynar. Gece yattığında yetimhanenin tavanında yarattığı satranç tahtasında oynanan hareketleri tekrar görür ve her deneyimden yeni bir şey öğrenir. Kısa bir süre içinde, bu oyunda sadece Sheibel’den değil, şehirdeki herkesten daha iyi oynar duruma gelir.

O, “Hayır” denmenin ya da kaybetmenin sonsuza dek demek olmadığını kanıtlıyor. Bazen zamanlama doğru olmayabilir veya bir iş kurduğunuzda, belki de yüzlerce kez “hayır” demek durumunda kalabileceksiniz, ancak bu durumda da başka bir Winston Churchill alıntısını hatırlamalısınız; “Başarı, şevkinizi kaybetmeden başarısızlıktan başarısızlığa geçme yeteneğidir”. Başarısızlıklarınızdan ders almalı, ancak kendinize inanmaya devam etmelisiniz. Kalkan tozlar yere çöktüğünde, size şüphe ile bakanları size inananlara dönüştürebilirsiniz.

  1. Bir plan yapın ama gerektiğinde doğaçlama yapabilmek için kendinize yer bırakın

Harmon’un satrançla ilgili en büyük zorluklarından birisi, doğaçlama yapmakla diğer büyük oyuncuların geçmiş oyunlarını incelemek arasındaki itip-çekmesidir. Bir dahi olarak, herhangi bir senaryoda mümkün olan en iyi hamleyi yapacağına güvenerek, oyunu gerçek zamanlı olarak okuyup tepki verirken kendini daha rahat hissetmektedir. Bu da onun yerel turnuvaları kazanması ve oyunun en iyilerinden biri olarak ün kazanması için fazlasıyla yeterlidir.

Bununla birlikte en tepede, ondan daha tecrübeli ve daha disiplinli, kendi stilini ona karşı kullanan, onu şaşırtan, ya da düşünmediği şekillerde tuzağa düşüren başka dahiler de vardır.

Shaibel’den Amerikan şampiyonu Benny Watts’a kadar bütün satranç koçlarının ana odak noktası, rakiplerinin ve eski büyük ustalarının geçmiş oyunlarını incelemek, onların oyunu nasıl gördüklerini ve belirli senaryolarda ne yapmaya meyilli olabileceklerini anlamaktır. Hiçbiri satrançta Harmon kadar iyi değildirler, ancak oyundaki daha katı ve tutucu bakış açıları, Harmon’a yeni bir güç katıyor. Harmon, stiller arasında akış yapabildiği, biçimsel unsurları anlayabildiği ve kendi kendine doğaçlama yaptığı veya yeni bir şey denediği zaman, en güçlü olduğu zamandır.

Aynı şekilde girişimcilerinde tutucu olmayan tarihçi bakış açıları olması önemlidir. Yeni bir iş kuruyor olmak, işin her unsurunun yeni olacağı anlamına gelmez ve atılacak adımlarda size rehberlik edebilecek danışmanlar bulmak ayaklarınızı yerden kesmeye yardımcı olabilir. Sadece uçağı uçurmaya çalışmamalısınız, ciddi bir plana ve yapılacaklar listesine sahip olmalısınız.

Bunun yanında, ne zaman doğaçlama yapacağınızı bilmeniz de çok önemlidir ve mevcut iklim şartları bunun nedenine dair mükemmel örnek sağlar. Örneğin viski üreticileri el dezenfektanı yapmaya yönelirken, giyim şirketleri de maskeler yaparak hem müşterilerine hem de işletmelerine yardım etmeye başladılar.

  1. Kendi dizinizi oynayın

Dünya Şampiyonu Vasily Borgov’a karşı oynayacağı maç için Harmon’u eğitirken Watts, “Borgov’la oynayacağın oyunda Sicilyalı stili oynamalısın” diyor. Dizideki ismine rağmen “Sicilya Savunması” Harmon’un kendine özgü bir oyun sitilidir.

Ancak, tek bir sorun vardır. Watts’ın işaret ettiği bu oyun, aynı zamanda Borgov’un tanındığı, bilindiği bir oyundur. O halde kendi oyununda dünyanın en iyisi olan birisini yenmeye çalışmak tehlikeli değilmidir?

Bu soruya Watts, “Bu aynı zamanda da en rahat olacağın şeydir” diye cevap veriyor. “Her zaman kendi repliğini oynamalısın, onunkini değil. Kendin için en iyi olanı oyna”.

Yatırımcıların, ortakların ve paydaşların bir asansör konuşmasında sorduğu en yaygın sorulardan biri genellikle “Şirketinizin, bir rakibin kolayca kopyalayamayacağı fikri nedir?” olur. Bu soruya cevap verirken, iç görüleriniz ve deneyimleriniz, size başka hiç kimsenin sahip olmadığı içinizden gelen bir söylem için ilham verebilir. Bu, bir ürün, bir hizmet veya bir deneyim yaratmak söz konusu olduğunda, başka hiç kimsenin tam olarak kapatamayacağı dünyadaki en büyük farkı yaratabilir.

Kolayca kopyalanabilen buluşlar sunmaya çalışırken kendinizi düğümlere boğmayın. Sizi benzersiz kılan şeyin ustası olun ve bunun yeterli olacağına da inanın ve güvenin. Kısaca “ ne iş olsa yaparım” cılardan olmayın.

Yukarıda sayılan dört ipucu sigortacılık ve risk yönetimi konularında da aynı şekilde uygulanabilecek olup, burada ki doğaçlama yapma şansı diğer sektörlere göre çok daha fazladır ki, bu da inovasyona ve etkili çözümler üretmeye olanak sağlar. Bu konudan da sonraki yazılarda bahsedeceğim.