Türkiye’de 1929 sonrası ağırlık kazanan korumacı politikalar, sigorta sektörünü doğrudan etkiledi. Aynı yıl devreye giren reasürans tekeli, özellikle yabancı şirketlerin büyük tepkisiyle karşılaştı. Tekel en fazla İngiliz sigortacıları rahatsız etmişti. İngilizler büyük bir boykot uygulayarak neredeyse tüm şirketlerini ülkeden çekti.
Dr. Hasan Meral
Takvimler 1929’u gösterdiğinde, Türkiye Cumhuriyeti ekonomik bağımsızlık yolunda emin adımlarla ilerliyordu. Beş yılın sonunda ekonomi canlanmış, savaşın izleri büyük ölçüde silinmişti. Milli gelirde yıllık ortalama %10,3 gibi kayda değer bir büyüme oranı yakalanmıştı. Ancak sanayileşme anlamında daha gidilecek uzun bir yol vardı. Zira ekonomi büyük ölçüde tarıma dayanıyordu. İhracatın %70’i tarım ürünlerinden, ithalat ise çoğunlukla sanayi mallarından oluşuyordu. Türkiye, hammadde ihraç eden, tüketim malı ithal eden bir ülkeydi.
Cumhuriyet, bir yandan milli sanayi ve burjuvaziyi güçlendirmeye çalışırken, diğer yandan dışa bağımlılığı azaltmayı hedefliyordu. Lozan Anlaşması gereği ilk yıllarda gümrük vergileri artırılamamıştı. Türkiye’nin gümrük tarifesi belirleme hakkına kavuşacağı 1929, Osmanlı borçlarının ilk taksitidinin de ödeneceği yıldı. Tam bu sırada dünyada patlak veren ekonomik kriz, tüm bu gündemlerin önüne geçecek ve Türkiye’nin ekonomi politikalarını kökten değiştirecekti.
24 Ekim 1929’da Amerikan borsası Wall Street büyük bir çöküş yaşadı. Tarihe “Kara Perşembe” olarak geçecek bu olay, bankacılıktan sanayiye, tarımdan ticarete kadar pek çok sektörde küresel bir krizin fitilini ateşledi. Böylece dünya tarihinin en yıkıcı ekonomik krizlerinden biri olan Büyük Buhran başlamış oldu. Buhranın etkileri hızla Avrupa’ya yayıldı. Uluslararası ticaret keskin bir şekilde daralırken, işsizlik oranları tarihi zirvelere ulaştı. Adam Smith’in görünmez eli bu sefer başarısız olmuştu, piyasaya devlet eli değmesinden başka çare yoktu.
Büyük Buhran’ın en fazla etkilediği ülkelerden biri Türkiye oldu. Tarım ürünlerinin fiyatlarında yaşanan %70 varan düşüşler, ülkeyi en önemli dış ticaret gelirinden mahrum bırakıyordu. Üstelik tüm dünya yerli üreticileri korumak amacıyla yüksek gümrük tarifeleri uygulamaya başlamıştı. 1932’ye gelindiğinde, 1928’e kıyasla ihracat yarıya, ithalat ise üçte bire düşmüştü. Dönemin başbakanı İsmet İnönü’nün de vurguladığı gibi, Türkiye’nin ılımlı bir devletçilik politikası benimsemek dışında pek bir seçeneği kalmamıştı.
Uluslararası ticaretin sekteye uğraması en çok da sigortacılara zarar verdi. Aslında sigortacılar, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağının farkındaydı. Savaşın yarattığı yıkım her ülkeyi kendi sorunlarıyla baş başa bırakmıştı. 1920’lerden itibaren artan siyasi ve ekonomik istikrar, sigortacılara yeniden dış pazarlara odaklanma şansı verecekti. Ancak sigortacıların işi eskisi kadar kolay olmayacaktı. Bağımsızlığını yeni kazanmış çok sayıda devlet, yabancı sermayeye karşı daha temkinli bir tutum izlemeye başlamıştı.
1920’lerden itibaren Şili, Uruguay ve İran gibi gelişmekte olan sigorta pazarları, piyasayı kontrol altına almak için kararlı adımlar atmaya başladılar. Kamulaştırma politikaları ve yerli tekellerin kurulması, sigorta sektöründeki devlet hakimiyetini giderek güçlendirdi. On yılın sonunda gelen Buhran ise bu süreci geri dönülemez bir rotaya soktu. Ekonomik krizin yarattığı derin çöküş, küresel sigorta ağlarını yeniden kurma umutlarını tamamen yok etti. Böylece küresel sigortacılığın altın çağı sona erecek, sigortacılar uzunca bir süre kabuklarına çekilecekti.
Türkiye’de 1929 sonrası ağırlık kazanan korumacı politikalar, sigorta sektörünü doğrudan etkiledi. Aynı yıl devreye giren reasürans tekeli, özellikle yabancı şirketlerin büyük tepkisiyle karşılaştı. Tekel en fazla İngiliz sigortacıları rahatsız etmişti. İngilizler büyük bir boykot uygulayarak neredeyse tüm şirketlerini ülkeden çekti. Milli Reasürans’la İngiliz sigortacılar arasındaki gerilim Türkiye ile de sınırlı kalmadı. Londra sigorta piyasasında Milli’ye karşı bir ambargo hareketi başlatıldı. Bir zamanlar Türk sigortacılığının tohumlarını atan İngilizler, şimdi yeni filizlenen bu sektörü baltalamaya çalışıyordu…
Bu bölümde, 1929’da dünyayı sarsan Büyük Buhran’ın Türkiye ekonomisi ve sigorta sektörü üzerindeki erken dönem etkilerini ele aldık. Krizin tetiklediği ekonomik paradigma değişimi, Türk sigortacılığının yönünü köklü biçimde değiştirdi. Devlet kontrolünün arttığı ve dışa bağımlılığın azaltılmaya çalışıldığı bu yeni dönem, Türk sigorta sektöründe içe kapanmanın da başlangıcı oldu. Gelecek sayıda, Türkiye ekonomisindeki bu yapısal değişimin sigorta sektörü üzerindeki uzun vadeli etkilerini inceleyeceğiz.
Not: Bu metin, LinkedIn’de yayınlanan Türk Sigortacılığının İzinde isimli bültenin bir parçasıdır.