Bundan tam 54 yıl önce dergimizde bir yazı kaleme alan Bahattin Ceyhan, eskiden bir yangın şehri olan İstanbul’la ilgili tarihe geçecek bir tespiti Sigorta Dünyası vasıtasıyla kayda geçirmiş: “Yüzyıllar İçinde, İstanbul ateşten gördüğü fenalığı pek az düşmandan görmüştür. Koca bir semtin bir gece içinde kıvrana kıvrana yanıp kül olduğu çokça vakidir.”
Arşivden sayfamız için 1971 yılının Şubat sayısına gittiğimizde “İstanbul ve İtfaiyesi” başlıklı bir yazıya rastladık. Bir edebiyatçının kaleminden çıktığı izlenimini uyandıran yazının Emekli Anadolu İtfaiye Guruplar Başâmiri Bahattin Ceyhan tarafından yazıldığını görmek ilgimizi daha da çekti. İnternette kendisiyle ilgili bilgiye rastlamadığımız Bahattin Ceyhan’ın adının Sigorta Dünyası vasıtasıyla çevrimiçi kayıtlara geçecek olması bizi daha da heyecanlandırdı.
Yazıyı, anlatım güzelliğinden ötürü haber haline getirmeden, sadece kısaltarak paylaşıyoruz:
Ateşten düşman!
Yüzyıllar İçinde, İstanbul ateşten gördüğü fenalığı pek az düşmandan görmüştür. Koca bir semtin bir gece içinde kıvrana kıvrana yanıp kül olduğu çokça vakidir. İstanbul’un eski yangınlarının başlıca sebeplerinden biri, binaların ahşap oluşuydu. Malûmdur ki İstanbul aynı zamanda zelzele afetiyle de sık sık karşılaşmış bir şehirdir. Zelzeleye karşı esnek ve dayanıklı oluşları dolayısıyla ahşap inşaat daima tercih edilegelmiştir. Hatta İstanbul’daki inşaatın ahşap olmasını terviç eden Padişah fermanına dahi rastlanır.
Hicrî 1043’ten 1249’a kadar sekiz Cibali yangını olmuş ve bazı semtler viraneye dönmüştür. 1660 yılında 4 Temmuz günü çıkan yangında 2700 insanın öldüğü Tarihi Gılmanî’de yazar.
1281 yılında vuku bulan Hocapaşa yangınında alevler tâ Kumkapı’ya kadar sirayet etmiştir. Lâkin bu yangının İstanbul’a bir de hayrı dokunmuş, o sıralarda şehirlerde salgın olan kolera hastalığı yok olmuştur.
Daha sonra meşhur yangınlar 1911 Çırçır yangını (1500 bina yanmıştır), 1912 İshakpaşa yangını (885 bina yanmıştır), 1918 Cibali yangını (7500 bina yanmıştır), 1918 Vefa Yangını (500 bina yanmıştır), 1921 Karagümrük yangını (570 bina yanmıştır) ve Üsküdar Yenimahalle yangınıdır (600 bina yanmıştır).
Nihayet; 26 Kasım 1954 gecesi vuku bulan feci bir yangında İstanbul’un tarihi Kapalı çarşısındaki binaların dörtte üçü tamamen yanıp kül olmuştur.
Eski itfaiye teşkilatı
18’inci yüzyıldan önce İstanbul’da itfaiye teşkilâtı yoktu. Çıkan yangınları söndürmek için kollukçu ve çıplaklar denilen yeniçeri erleriyle halk el birliği eder, iptidai usullerle alevlerin karşısında çırpınıp dururlardı.
1715 yılında İstanbul’a gelen Davit adında bir Fransız mühendisinin yaptığı çardaklı tulumba ilk defa tophane yangınında kullanılıp faydası görülmüş, bunun üzerine Nevşehirli İbrahim Paşa Yeniçeri Ocağına bağlı bir tulumbacı ocağı kurarak başına Davit’i getirmiştir. Müslümanlığı kabul ederek Davut adını alan bu zatın itfaiye tarihimizde hizmetleri vardır. Tulumbacılık teşkilâtının önceleri oldukça faydaları görülmüşse de zamanla bozularak yağmacılar güruhu haline girmiştir. Bu teşkilâtın ömrü 1826’ya kadar devam eder ve Yeniçeri Ocağı ile birlikte ortadan kaldırılır.
1828’de Asakir-i Mansure-i Muhammediye denilen yeni ordu içinde tulumbacı ocağı kurulmuştu. 1868’de şehremaneti ve Belediye ihdas edildiği zaman, askerî itfaiyenin yanında, Belediyelerde birer sivil itfaiye takımı teşkil olundu. Belediye tulumbacıları 20-100 kişilik takımlar halinde idiler. Gündüzleri özel işlerinde çalışırlar, yangın çıkınca koşup gelirlerdi. Gene bu sıralarda halk tarafından hemen her semtte tulumbacı kollarının kurulmaya başladığı görülüyor. Semtin bıçkın ve dayanıklı gençlerinden daire reisleri ve paşa çocuklarına kadar pek çok İstanbullu bu kollarda vazife görmüştür.
Yangın haberi alınca tulumbacı efradı koşar adımla ve naralar atıp kendi namlarını ve yangının çıktığı yeri bildirerek yangına yetişirlerdi. Tulumbacıların rekabet ve naraları meşhurdur. Aynı yangına koşan sandıklar birbirlerini geçmeye çalışır, hatta bu yüzden yangını unutulup kavgaya giriştikleri olurdu. Tulumbacılık zamanla rezalet halini almıştır. Şehirde adeta imtiyazlı bir serseri güruhu türemiş ve bunlar çok defa ödevlerini unutarak ırz ve mal yağmasına girişmişlerdir.
1882 yılında, modern ve askeri bir itfaiye teşkilâtı kurmak için Macaristan’dan getirilen Kont Ziçini adında bir uzman, Sadâret’e bağlı bir itfaiye teşkilâtı kurmuştur. Teşkilâtın Fatih, Üsküdar ve Harbiye nezaretinde şubeleri vardı.