Acar Baltaş: Ekonomi en az sayılar kadar “beklenti”lerle yönetilir

Kaynağını akıl ve gerçek dışı kabullerden alan gerçek dışı görüşlerin ve sahte din haline gelen “Olumlu olalım, birbirimizi sevelim ve çekim yasası bizi iyiliklere çeksin” anlayışının bir alternatifi olmalıdır. Bu hiç şüphesiz kötümserlik ve karamsarlık değildir.

2000 yılındaki dot-com hisselerindeki çöküşün ardından, 2002 yıllarından sonra hem dünyanın finans merkezi ve kapitalizmin kalesi Wall Street’te hem de sistemi kontrol etmesi gereken kişi ve kurumlarda aşırı bir iyimserlik başladı. İşi yönetenler, durumun olduğu gibi gideceği konusunda daha sonra kendilerinin de açıklanmakta zorluk çektikleri bir iyimserlik içindeydiler. İşin en ilginç yönlerinden biri de derecelendirme kuruluşlarının da aynı anafora kapılarak, bu kör iyimserliğin ve aymazlığın parçası olmayı seçmiş olmalarıydı. Bu boyuttaki tedbirsiz iyimserliğin temelinde, her şeyden önce büyük şirketleri yönetenlerin, kendilerini her türlü olumsuz habere kapattıkları sanal bir dünyada yaşamaları vardı.

Hayallerden beslenenler

Mortgage ve hedge fon (türev ürünler) denilen sanal yatırım araçları üzerine kurulu finans endüstrisi, varsayımlar üzerine hayali değerler üretiyor, gerçekte olmayan bu değerleri, yeniden değerlendiriyor ve bunları, Rhonda Byrne’ın “Sır”ındaki (The Secret) “çekim yasası” anlayışına göre yönetiyordu. Basitleştirerek özetlersek, beş yıldan fazla finans dünyasına egemen olan anlayış “içgüdüler”e dayanıyor ve bu kurumlar, “iyi düşünürsen iyi olur” beklentisiyle yönetiliyordu.

Bugünden bakınca, inanılması güç olan bu durumun adına “tedbirsiz iyimserlik” değil, “kör iyimserlik” demenin daha doğru olacağı aşikardır. ABD’de 1965’te bir CEO’nun geliri sıradan bir çalışanın gelirinin 24 katıyken, bu oran 2000 yılında 300’e çıkmıştır. Bunu çok aşan örneklere rastlamak da mümkündür. Örneğin Richard Fould’un 2000-2008 arasındaki primi, ortalama yıllık 60 milyon dolardı. 2008 yılında, kendisine bu gidişin sağlıklı olmadığını söyleyen bir yöneticinin Lehman Brothers’taki kariyeri o görüşmenin sonunda noktalanmıştı.

Jack Welch’i beş defa dinleme şansım oldu. Her seferinde ona yönetilen, “CEO’ların bu kadar çok para kazanmalarını doğru buluyor musunuz?” sorusuna hep aynı cevabı vermişti: “Bu onun ne kazandırdığına bağlı.” Çünkü kendisi de, GE’den emekli olurken 2,1 milyon dolar yıllık gelir, şahsına tahsis edilen şirket jeti, dünyanın farklı yerlerindeki sekiz evinin GE tarafından korunması ve de ABD başkanlarına yakın bir koruma ordusu sağlanmıştı.

Böyle gerçek dışı bir dünyada yaşayan insanların, dış alandan gelecek her türlü olumsuz ve canlarını sıkacak habere karşı kalın bir duvar örmeleri doğaldır. Bu duvarın örülmesinde, hayata bu açıdan bakan ve baktıran sahte guruların büyük sorumluluğu vardır. Bu insanların çalışanlarından da bekledikleri, başarıyı hayal etmeleri, çok sıkı çalışmaları, şikayet etmemeleri, kurumları kendilerine sadık olmasa da, onların kuruma eksiksiz bir sadakat göstermesi ve kendilerini kurumlarına adamasıydı.

Ekonominin hesaba dayandığı ve sayılara dayalı tahminlerle yönetildiği doğru değildir. Ekonomi en az sayılar kadar “beklenti”lerle yönetilir. Bu da psikolojinin alanına girer. Beklenti satan ve en iyi koşullardaki getiriyi önümüze süren yatırım danışmanlarına veya makro politiği yönetenlere, işler yolunda gitmediği takdirde, sonuçların ne olacağını sormak için “yararlı paranoya” geliştirmeye ihtiyaç vardır.

Kaynağını akıl ve gerçek dışı kabullerden alan gerçek dışı görüşlerin ve sahte din haline gelen “Olumlu olalım, birbirimizi sevelim ve çekim yasası bizi iyiliklere çeksin” anlayışının bir alternatifi olmalıdır. Bu hiç şüphesiz kötümserlik ve karamsarlık değildir. Çünkü kötümserlik ve olumsuz düşünce de “iyi düşünelim-iyi olalım” görüşü gibi gerçek dışı ve zehirleyici olabilir. Çünkü duygu durumumuz algımızı etkiler. Böylece gerçekçi olmayan iyimserlik, her şeyin iyi olduğu ve iyiye gideceği illüzyonunu, kötümserlik de benzer şekilde olumsuz yönde bir kısırdöngüyü doğurur.

Sonuç

Toplumda saçma ve temelsiz olan inançlar son derecede yaygındır. Çünkü özel isim ve kısaltmalara sahip yol ve yöntemlere inanmak ve onlardan yarar beklemek zahmetsiz ve kolay bir yoldur. Ülkede ve dünyada işler kötü gittikçe iyimserlik endüstrisi güçlenir. İktidara talip olan politikacılar, ülkenin potansiyelinin büyük olduğunu söyler, refah vaat eder ancak çok kere onlar da vaatlerini gerçekleştiremez.

Bunu gerçek hayata uyarlayabilmek için sahte guruların ve eğitimsiz rehberlerin yol göstericiliğinde pembe gözlükler takmak yerine, kurumlarda şeytanın avukatlığını üstlenecek kişilere yer vermek iyi bir adım olabilir. Ayrıca kendi şartlarımızı değerlendirirken de benzer bakış açısını uygulamamız yerinde olur. Bunun için olumlu düşünmeli ancak tedbirsiz iyimserlikten uzak durmalıyız.

Kaynak: Ehrencreich, Barbara, Bright-Sided, Metropolitan Books, New York, 2009

Bir yanıt yazın