Aktüer Orhun Emre Çelik’ten emeklilikte yaşa takılanlara dair değerlendirme

 

Aktüer Orhun Emre Çelik

Ülkemizdeki sosyal güvenlik sistemi “pay-as-you-go” denilen (nesiller arası dayanışma olarak da ifade edilir) ve aktif olarak prim ödeyen kişilerin, hak sahiplerinin gereksinim duyduğu tüm masrafları karşılaması esasına dayalı bir sistem. Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK) aylık olarak yayınladığı istatistik bültenlerine göre 2018 yılı Temmuz ayı itibarıyla 22,2 milyon aktif çalışan (prim ödeyen), 12,4 milyon aylık alan (emekli) ve 35,1 milyon yararlanıcı (kendisi aktif çalışan olmayıp sigortalı başka bir kişi üzerinden hizmet alan) kişi bulunuyor. SGK’nın tek yükümlülüğü emeklilik maaşı değil, hak sahiplerine çok çeşitli tanımlarla ödemeler yapılıyor: Yaşlılık aylığı, malullük aylığı, vazife malulü ödemeleri, iş kazası ve meslek hastalığı sonucu sürekli iş göremezlik geliri, iş kazası ve meslek hastalığı sonucu ölüm halinde hak sahiplerine yapılan ödemeler. Dolayısı ile SGK’yı basit bir “emekli maaşı ödenen sistem” olarak değerlendirmemek, diğer tüm yönleri ile bir arada incelemek gerek.

Sosyal güvenlik sistemlerini incelemek için kullanılan en temel oranlardan biri aktif/pasif oranı.

Aynı bültende SGK, bu oranı Temmuz 2018 itibarıyla 1,91 olarak vermiş. Yıllar itibarıyla gelişim aşağıdaki grafikte görülebilir.

Emeklilik yaşının belirlenmesinde aktif/pasif oranındaki dengenin korunması (hatta emekli maaşlarının vs. daha çok artması tasarlanıyorsa oranın yükselmesi) gözetilerek hareket edilmek zorunda.

Çünkü işin özünde konu bir finansman meselesi: Sosyal güvenlik sisteminden yararlananların maliyeti bir şekilde finanse edilmeli. Bu finansman sosyal güvenlik sisteminin içinde sağlanamaz ise ortaya çıkacak açık vergi yoluyla kapatılmak zorunda.

Beklenen yaşam süresinin uzaması, bu uzamaya paralel olarak ilerleyen yaşlardaki sağlık maliyetlerinin yükselmesi gibi etkiler de dikkate alındığında bu finansman ihtiyacının giderek arttığını görmezden gelme şansı bulunmuyor.

65 yaşındakilerin ortalama ömür beklentisi 18 yıl

Emeklilik yaşının 65’e çıkarıldığı düzenleme yapılırken, yaşam beklentisi 75 denilerek emeklilik yaşının artışı eleştiriliyordu. “Mezarda emeklilik” ifadesi o dönem gündeme gelmişti. Ancak burada bahsi geçen 75, yani yeni doğan bebekler için geçerli beklenti, TÜİK’in bu yıl yayınladığı son çalışmasında 78 olarak hesaplanmış. Emeklilik sistemi söz konusu iken dikkate alınması gereken yeni doğanın beklenen ümidi değil, emeklilik yaşındaki (bu durumda 65) bir kişinin yaşam beklentisi olmalı. TÜİK tarafından açıklanan son verilere göre 65 yaşında bir erkek için yaşam beklentisi 16 yıl, aynı yaşta bir kadın için ise 19,2 yıl. Dolayısı ile 65 yaşında emekli olacak bir kişi için ortalama 18 seneye yakın bir süre için yükümlülük ortaya çıkıyor. Sigorta sektörünün istatistikleri de benzer sonuçlar gösteriyor: Sigortalı istatistiklerinden oluşturulan TRSH-2010 tablosu erkekler için 16,10, kadınlar için 19,38 yıl, irat sigortaları için hazırlanmış TRHA-2010 ise erkekler için 17,44 ve kadınlar için 21,26 yıl yaşam beklentisi gösteriyor.

Konuya sistemin herkes için minimum bazı gereksinimleri karşılayacak şekilde işlemesi olarak bakıldığında teknik açıdan varılacak sonuç emeklilik yaşının kademeli bir şekilde arttırılması ve 65 yaşına (belki de ilerleyen yıllarda daha ileri yaşlara) çıkarılması. Bunun dışında emekli oranının düşürülmesi ya da finansmanın kolaylaşması için yapılabilecek bir kaç şey daha var: Genç nüfusun artması için doğum oranının yukarı çekilmesi (herkesin 3 çocuk yapması), genç göçmenlerin ülkeye gelişinin teşvik edilmesi, çalışanların ödedikleri sosyal güvenlik primlerinin arttırılması, emeklilerin haklarının azaltılması gibi.

Halihazırda kullanılan hakların azaltılması pek düşünülemeyecek bir durum, prim artışı da muhtemelen hiç kimse tarafından tercih edilmeyecek bir seçenek. Genç nüfusu arttırmaya yönelik uygulamalarda ise, bu genç nüfusun üretip katma değer sağlayacağı yeni iş olanakları yaratılmadığı sürece problem daha da büyüyecek.

Mevcut hakları riske sokan unsurlar zaten mevcut: Enflasyon nedeniyle mevcut gelir seviyesinin erime riski, döviz artışı sonucu özellikle sağlık giderlerindeki olası yükseliş ve artan işsizlik oranı. Bu riskler mevcutken bu seçeneklerin tercih edilebilir seçenekler olmadığı görülüyor.

Problem eskiye dayanıyor

Mevcut durumdaki problem emeklilik yaşının 65’e çıkarılması değil, bu durumu ortaya çıkaran erken emeklilik, süper emeklilik gibi geçmiş dönemlerde yapılmış uygulamalar. Henüz emekli olmamışlar için emeklilik yaşının kademeli bir şekilde artırılmasını da önceki hatalı (dengeyi aleyhe bozan) uygulamaların bir sonucu olarak değerlendirmek gerekiyor.

Kademe bugün uygulanmaz ise bunun maliyetini (mecazi değil gerçek anlamda finansman giderlerini) genç nesiller yani bizim çocuklarımız ödemek zorunda. Diğer taraftan bu konu birçok gelişmiş ülkenin de problemi: Örneğin Almanya’da emeklilik yaşının 70’e çıkarıldığı senaryolar konuşuluyor.

Emeklilik yaşındaki kademeli artış uygulamasının geri alınması siyasi olarak taraftar bulan iyi bir konu olabilir; sosyal hukuk devleti açısından vatandaşın hakkı olarak da görülebilir. Ancak mevcut yükümlülükleri arttırıcı her uygulamanın önünde sonunda bizim tarafımızdan finanse edileceği unutulmamalıdır.

Sosyal güvenlik primi ödenmeyen ve tüm sosyal ödemelerin vergilerden karşılandığı uç önerileri ya da çok daha radikal sistem değişiklikleri tartışılabilir. Ancak bu tartışmalar yapılırken kalınacak mevcut sistem içinde biraz daha gerçekçi olmakta yarar var.