“Sigortalılık düzeyinin yeterli olmaması kamuya ciddi yük getiriyor”

Türkiye Sigorta Birliği (TSB) Koordinatörü Sevgi Unan, sigortalılık düzeyinin yeterli oranda olmamasının bireyler bazında mağduriyet yaratırken, kamuya da ciddi bir yük getirdiğini söyledi.

International Disaster and Resilience Congress (idRc 2019) 26 Haziran 2019 tarihinde Eskişehir’de gerçekleşti. Afet Risk Azaltma Uluslararası Ofisi (UNISDR) Hyogo Eylem Planı sonuç raporunda tanımlanan “Dirençlilik” tanımı altında yapılmış olan çalışmaların değerlendirilmesi ve dünya ile paylaşılması amacıyla oluşturulmuş akademik bir etkinlik ve uluslararası hakemli bir dergi olan Resilience Dergisi’nin ve editör grubunun organizasyonuyla düzenlenen kongrede, Türkiye Sigorta Birliği (TSB) Koordinatörlerinden Sevgi Unan “Doğal Afetler, Dirençlilik ve İstanbul” konulu oturuma konuşmacı olarak yer aldı.

Küresel ısınmaya bağlı iklim değişikliği sonucu meydana gelen meteorolojik doğal afetler ve kaynağını doğrudan yer kabuğundan ya da yerin derinliklerinden alan deprem, heyelan, yanardağ patlaması gibi jeolojik doğal afetler çok sayıda can ve mal kaybına neden olmakta; üretim, ulaşım, sağlık, tarım, hayvancılık, finans gibi birçok sektörü etkilemekte olduğunu belirten Sevgi Unan, “Kentler, nüfusun, sosyal, kültürel ve ekonomik faaliyetlerin yoğunluğu açısından diğer yerleşim birimlerinden ayrıldıkları gibi bu özellikleri nedeniyle doğal afetler karşısında daha yüksek risk taşımaktadırlar. Kentlerin bu genel yapısal özellikleri ile yerleşim yerine ait coğrafi, fiziksel, sosyo-ekonomik, kültürel özellikler; hızlı ve düzensiz kentleşme gibi sorunlarla birleşince mevcut riskler daha da artmaktadır. Bu açıdan doğal afetler kentleşme sürecinde dikkate alınması gereken bir unsur olmakta, yasal düzenlemeler, eğitim, bilinçlendirme, risk yönetimi, afet yönetimi ve sigorta gibi çok boyutlu stratejilerle değerlendirilmektedir.” dedi.

Doğal afetlerin dünya için giderek daha büyük bir tehdit haline geldiği tüm ülkeler tarafından kabul edilmekte ve afetleri önleyici tedbirler alınmasının yanı sıra sigorta sektörünü geliştirme çabalarını hızlanmakta olduğunun altını çizen Sevgi Uyan sözlerini şöyle sürdürdü: “Gelişmiş ülkelerde doğal afetlerin sebep olduğu ekonomik kayıpların önemli bir bölümü sigorta endüstrisi tarafından karşılanmakta; ayrıca sigorta penetrasyonunun oldukça yaygın olduğu söz konusu ülkelerde sigorta sektörü, sigortalı, kamu, sivil toplum kuruluşları, üniversiteler ve özel sektör ile işbirliği içerisinde doğal afet hasarlarının önlenmesi, azaltılması ve toplumun bilinçlendirilmesi noktasında da faaliyet göstermektedir.
Ülkemizde afetler karşısında psikolojik ve kültürel yapıdan kaynaklanan yetersizlikler bulunmakta; başta deprem olmak üzere son yıllarda sel, dolu gibi afetler sık yaşanmasına rağmen afet kültürünün olmaması, toplumsal bilinç eksikliği ve kadercilik anlayışı afetler karşısında dayanıklılığı azaltmaktadır. Oysa ki, hem katastrofik risklerden korunma hem de bu risklerin doğurduğu maliyetleri azaltma noktasında sigortayı bir araç olarak kullanan ülkeler ve toplumlar en büyük afetlerden bile en az düzeyde etkilenerek çıkmaktadırlar.

Sigortalılık düzeyinin yeterli oranda olmaması bireyler bazında mağduriyet yaratırken, kamuya da ciddi bir yük getirmektedir. Afetler sonrasında kamu tarafından yapılacak yardımlar ulusal bütçeyi sarsmanın yanında afet öncesinde zararların azaltılmasına yönelik önlemlerin alınmasında caydırıcı etki yapmaktadır. Afet sonrasında oluşan mağduriyetler için devletin ayırdığı bütçenin, önleyici tedbirler ve altyapı yatırımları için harcanması daha verimli sonuçlar doğuracaktır.

Sadece sigorta sektörü olarak değil, insanına, varlıklarına değer veren güçlü bir ülke olabilme adına toplum olarak, iklim değişikliğine sebep olan unsurlar ile mücadele etmemiz, şehirleşmenin ve alt yapının olası riskleri bertaraf edecek şekilde düzenlenmesi konusunda duyarlılık göstermemiz gerektiği açıktır. Sigortacıların riskin tanımlanması ve analizi, finansal çözümler oluşturulması ve riski azaltıcı davranış biçimlerinin desteklenmesi konusunda önemli tecrübeleri bulunmaktadır. Bu tecrübelerin kamu-özel sektör işbirliği çerçevesinde kamuyla paylaşılması, bilinç arttırma, riskin haritalandırılması ve bölgelendirilmesi, bilgi paylaşımı, finansal maliyetlerin ve risklerin analizi gibi konularda işbirliğinin geliştirilmesi hiç kuşkusuz ülkemiz için önemli bir sinerji oluşturacaktır.”