Prof. Dr. Cemalettin Şahin: Coğrafyaya inat yaşam kurulmaz

Coğrafyayı hesaba katmama inadımız devam ettiği müddetçe önümüzdeki yıllarda şehirlerimizde sel ve su baskınlarını ve heyelan zararlarını göreceğimizi ileri süren Marmara Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Cemalettin Şahin, “Yeni yerleşimler sürerken coğrafyaya dikkat etmezsek böyle devam eder” dedi.

Covid-19 sonrası sigortacıları Bekleyen Büyük Risk: Doğal Afetler başlıklı Sigorta Strateji Söyleşilerinin üçüncüsünün konuğu Marmara Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Cemalettin Şahin’di. Sigorta Strateji yazarı Behlül Ersoy’un moderatörlüğünü üstlendiği söyleşide konuşan Şahin, Türkiye’de son dönemde afetlerde yaşanan artışların sebepleri arasında yanlış arazi kullanımının payının büyük olduğunu söyledi. “Yaşadığımız coğrafyayı bilmeden yerleşim yapmak kayıpların artmasına neden oluyor” diyen Şahin şöyle devam etti: “Coğrafyamızı bilerek hareket etmemiz şart. 1900’ün başından bu yana yer sarsıntıları kayıtlı. 1566, 1766, 1894 depremleri var İstanbul’da. Öyle korkunç felaket yaşanıyor ki, o dönemin tarihçileri küçük kıyamet diyor. Fatih camiinden önce oradaki cami 1766 depreminde yıkılmış ve yerine bugün bildiğimiz cami yapılmıştır. Yani onu fatih yaptırmamıştır. Cumhuriyet döneminde 7 ve üzeri büyüklükte 15 deprem var. 1939‘da Erzincan’da 40 bin can kaybı oldu. 1942’de Erbaa ve Niksar depremleri… Erbaa’nın yeri değişti bu depremden sonra. Deprem hafızamız zayıf ama literatürümüz çok güçlü. Sigorta camiasının ihtiyacı olan her türlü bilgiyi bilim camiası üretmiştir. Var olan bilgiyi gündelik hayata, uygulamaya sokamıyoruz. Doğal afetler konusundaki bilgi birikimimizi sigorta camiasının kullanması lazım.”

Türkiye’de ciddi manada heyelan riski olduğuna da değinen Şahin, “1950-2010 arası Trabzon’da 1200 heyelan olmuş. Yani yılda 20 heyelan… Bunun maliyeti var. Buna karşı tedbir almalıyız. Rize’de bu dönemde 1100, Kastamonu’da 600 heyelan olmuş. Kuzey Anadolu kuşağı ciddi risk bu konuda. Erzurum’da 500 heyelan. Sigorta sektörü bu illere özel özel şeyler yapabilir. Bazı illerimizde de 60 yılda sadece üç heyelan görülmüş. Mardin’deki riskle Trabzon bir değil. Adana, Maraş, Bartın da heyelan bakımından riskli yerler. Bu konuda sektörün ihtiyaç duyacağı tüm bilgilere sahibiz” dedi.

“Mekanı yanlış kullanıyoruz”

Sel riskine de dikkat çeken Prof. Dr. Şahin, 2009’da İstanbul’daki selde 30’dan fazla insanın öldüğüne dikkat çekerek sözlerini şöyle sürdürdü: “1994’te İzmir’de 64 kişi sele kapılarak öldü. Ankara’da da oldu daha öncesinde ve 10 insan öldü. Barajlarla makro düzeydeki selleri önledik ama şehirlerdekini önleyemedik. Bugünün insanı yaşadığı coğrafyayı bilmiyor. Dere var mı, yağan yağmur nereden akar, bilmiyoruz. Şehirlerin drenaj şebekeleri, kaldırımları, yağmur suyu tertibatı kötü. Bu kadar can ve mal kaybının nedeni mekanı yanlış kullanmak, şehirleri yanlış yere kurmak. Taşkın yataklarını yerleşime açarsanız, fabrika yaparsanız riskiniz artar. Benim yaptığım bir çalışmaya göre, İstanbul’da 203 sokağın adında dere geçiyor. Yani burası dereydi, siz buraya sokak yaptınız. Bu da büyük şehirlerde sorun olarak karşımıza çıkıyor. Ortaköy Derboyu caddesini düşünün. Eskiden orada köprü vardı, şimdi cadde oldu. Sel ve su baskınları kıştan ziyade yazın olur. Türkiye’nin yağışlarında düzensiz bir rejim vardır. İzmir’e bir sene 400 mm ertesi sene 1100 mm yağış düşer örneğin. Bu yağış oynaklığıdır. Kanuni Sultan Süleyman ava çıkar ve öyle bir yağış olur ki, selden atın üstüne çıkarak kurtulur. Yani o zaman da var sel. 1890’da İstanbul’a 650-700 mm yağış düşüyor, bugün de öyle. Yani yağış sorun değil, miktar aynı ama sorun mekanda, coğrafyayı bilmeden yerleştiyseniz bu sele maruz kalacaksınız.”

Mahalle düzgünse afetten dolayı

Ülkemizde afet evleri adıyla mahallenin çok olduğunun altını çizen Şahin, “Örneğin, Trabzon’da Çaykara’daki sel ve heyelandan sonra vatandaşın artık ev yapacağı, güvenli yaşayacağı ortam kalmayınca bunların bir kısmı Şahinkaya köyünden Gökçeada’ya gönderiliyor, 64 hane kadar. Bir kısmı da Hatay Kırıkhan’a gönderiliyor. 408 Evler Mahallesi vardır. Bunlar o Çaykara’dan göçenlerin mahallesi. Yine Çaykara’dan Van’ın Erciş ilçesine gönderilmişler sel ve heyelandan ötürü. Anadolu’da dolaşırken gördüğünüz cadde ve sokaklar geometrik olarak düzgün ve evler de aynı tipse bilin ki iskan köyüdür. Ya yurtdışından gelenler ya da doğal afetten dolayı yapılmıştır” şeklinde konuştu.

Afetlerin sebebi coğrafyayı hesaba katmamak

Coğrafyayı hesaba katmama inadımız devam ettiği müddetçe önümüzdeki yıllarda şehirlerimizde bu tür sel ve su baskınlarını ve heyelan zararlarını göreceğimizi ileri süren Cemalettin Şahin, “Yeni yerleşimler sürerken coğrafyaya dikkat etmezsek böyle devam eder. Sigortacıların her an afet yaşanacağını bilerek çalışması lazım. Tarihini bilemeyiz ama sel, don, heyelan, taşkın, dolu afetleri azalmayacak. Ama zararını aza indirebiliriz. Kökenine müdahale edemezsiniz, yağmurun yağışını azaltamazsınız ama afete dönüşmemesini sağlayabilirsiniz. Bunları afete dönüştüren bizim coğrafya bilmememiz.

Tarımın öneminden de söz eden Şahin şöyle devam etti: “Tarım gittikçe önem kazanıyor dünyada. Temel gıda maddeleri ve su kaynakları çok önemli, bir de ileri teknoloji. Tarım sektörünü ihmal etmeyeceksiniz, stratejik sektördür. Ciddi riskler barındırdığı için bu konuda sigortaya çok iş düşüyor. Hâlâ önemli bir üretimi var tarımda Türkiye’nin. Bu ülke geliştiyse köylü ve çiftçimizin alın teriyle yaptı bunu. Martta Manisa’da don riski yüzde 10, Konya’da yüzde 45, Balıkesir’de yüzde 15. Böyle bir risk haritası var. Yani 70-80 yıllık ortalamalara göre Mart ayınca gelecek, bu belli. Antalya’da ise Martta don riski ise yüzde 1. Bu sigorta sektörünün işine yarar mı bilemiyorum. Sektör araştırabilir” diye konuştu.