Karbon gazı salımıyla mücadeleye Türk sigortacılığından destek

Küresel sigortacılık iklim değişikliğine neden olan karbon gazı salımının önüne geçmek için son yıllarda ciddi adımlar atarken, Türkiye sigorta sektörü de soruna kayıtsız kalmadı somut adımlar atmaya başladı. Sigorta şirketleri artık ülkemizde de kömür işletmeleri gibi karbon emisyonu üreten şirketleri sigortalamayı ve bu şirketlere yatırımı bırakıyor.

******

Gezegenimizin geleceği artık tüm insanlığın en önemli sorunu haline geldi. Koronavirüs gibi küresel çaptaki bir salgın son bir yıldır dünya gündemini tamamen domine etse de, virüsün insanlık üzerindeki etkileri azalınca küresel ısınma ve iklim değişikliği yine gündemin ilk sırasına oturacak. Bu arada sigortacılıkta da dünya çapında konuya hassasiyete giderek artıyor ve en son Lloyd’s of London, 2022’ye kadar karbon üreten tesislere yeni yatırımları, 2025’e kadarsa mevcut yatırımlarını durdurma kararı aldı. Bu tür tesislerin sigortalanmasının da aşamalı olarak kesilmesini istediğini duyurdu

Daha önce de AXA, Allianz, Generali ve Zurich gibi uluslararası birçok sigorta devi benzer uygulamaları hayata geçireceğini ilan etmişti.

Öte yandan, Avrupa’daki havası en kirli 10 şehir arasında Türkiye’den sekiz şehir olduğu Dünya Sağlık Örgütü raporlarından basına yansımıştı. Hal böyleyken, Türkiye’deki sigorta şirketlerinin yatırım yaparken ve riskleri sigortalarken çevreyi ve havayı kirleten tesisler konusunda, sürdürülebilirlik ilkesine paralel politikalar benimsemeleri gerekiyor.

Sigortacılık küresel ısınmadan en çok etkilenen sektörlerden

Uluslararası platformda olduğu gibi, Türkiye’de de düşük karbon ekonomisini destekleyen sigorta şirketlerinin başından Allianz geliyor. Konuyla ilgili görüş bildiren Allianz Türkiye CEO’su Tolga Gürkan Allianz Grubu’nun dinamikleri, şirketin stratejisi ve toplumun odak noktalarından yola çıkarak sürdürülebilirlik yolculuğuna yeniden yön verdiklerini söyledi. Fosil yakıt kullanımının küresel ısınma ve buna bağlı iklim değişikliğinin artışında önemli bir rol oynadığını hatırlatan Gürkan, “Küresel iklim değişikliği ve bu değişikliğe bağlı doğal afetlerin sayısında artış dediğimizde, elbette sigorta sektörü de temel konusu risk yönetimi, önleyici çözümler ve hasar tazmini olması nedeniyle ilk etkilenen sektörlerin arasında geliyor. Doğal afetlerin ekonomik etkileri gözle görülür oranda artarken, bu afetlerin sebep olduğu ekonomik kayıpların önemli bir bölümü, trafik, konut, işyeri, tarım, sağlık gibi birçok branşta hizmet veren sigorta sektörü tarafından karşılanıyor. Bu noktada, önleyici tedbir olarak sigorta olmazsa olmaz bir destek aracı ve iklim dostu bir ekonomiye geçişi teşvik etmekte de önemli bir sorumluluk üstleniyor”dedi.

Allianz Türkiye, kömür işletmelerini sigortalamayı bıraktı

Allianz Grubu’nun İklim Değişikliği Programı kapsamında 2018 yılında belirlenmiş kuralları çerçevesinde, düşük karbon ekonomisine hizmet eden iş modellerini sigortaladığını kaydeden Gürkan şöyle devam etti: “Grup programı doğrultusunda biz de Türkiye’de kömür üretimine ilişkin işleri sigortalamıyor ve yenilemelerini yapmıyoruz. Yenilenebilir enerji sigortasıyla yenilenebilir enerji tesislerine yönelik geniş kapsamlı bir ürün sunuyoruz. Yangın, hırsızlık, terör, doğal afetlerden kaynaklanan bina ve muhteviyat zararlarını, bu zararlardan kaynaklanan kâr kayıplarını karşılıyoruz. Müşterilerimizi olası riskler hakkında bilgilendiriyor ve hasar yaşanan bölgelerde saha araştırmalarıyla mevcut bölgesel risklerimizi değerlendiriyoruz. Yine müşterilerimizi iklim değişikliği kaynaklı risklere karşı korumak amacıyla sigortalılık bilincini artırıcı çalışmalar gerçekleştiriyoruz. Allianz Teknik ile deprem ve yangın alanlarında bireysel, kurumsal ve toplumsal risk farkındalığının artırılmasını amaçlıyor; bu kapsamda üniversite iş birlikleri, akademik çalışmalar, gençlere ve çocuklara yönelik eğitim faaliyetleri planlanıyoruz. Operasyonlarımızdaki çevresel etkileri azaltacak önlemleri hayata geçiriyoruz. 2023 yılına kadar tüm enerji kullanımımızı yenilenebilir kaynaklardan sağlamayı hedefliyoruz. Bu konunun bilimsel olarak ele alınması gerektiğine inandığımız için, TÜSİAD’ın ekonomi göstergeleri merceğinden yeni iklim rejimi raporunun destekçileri arasında yer aldık.”

Geçtiğimiz yıl sonunda Çevresel ve Sosyal Risk Yönetim Sistemini hayata geçiren Anadolu Sigorta da yatırım ve sigorta faaliyetlerini yürütürken çevresel ve sosyal etkileri dikkate alarak hareket edeceğini ilan eden ilk sigorta şirketlerinden oldu.

Söylem değil eylem

Bu konudaki farkındalığın artmasını ve artık sadece söylemlerde kalmayarak harekete geçilmesini hem sektör hem tüm dünya açısından sevindirici bulan Anadolu Sigorta Genel Müdür Yardımcısı Filiz Tiryakioğlu, iklim değişikliğini ve buna bağlı gerçekleşen aşırı hava olaylarını yakından takip ettiklerini söyledi. “Sigortacı olarak, bu tür olumsuz olaylardan etkilenen, başta müşterilerimiz olmak üzere tüm paydaşlarımıza hizmet verme sorumluluğumuz da bulunuyor” diyen Tiryakioğlu şöyle devam etti: “Maalesef her geçen gün bu olaylarda hem sayısal hem de etki olarak artış olduğunu üzülerek görüyoruz. Nitekim 2020 yılı Küresel Risk Raporu’nda da gerçekleşme olasılığına göre ilk biş riskin tamamı, çevre ve iklim değişikliği ile ilgili riskler. İklim gerçekleri konusunda farkındalığı artırmak ve sürdürülebilir bir ekonomiye geçiş yapmak için bireyler ve kurumlar olarak hepimizin bir arada hareket etmesi gerektiğini düşünüyor, bu yönde atılan tüm adımları destekliyoruz” dedi.

Anadolu Sigorta’dan yasaklı faaliyetler listesi

Şirket olarak sürdürülebilirlik bakış açıyla tüm operasyonel faaliyetlerde şirketin çevre ve sosyal yaşama etkilerini yönetip bu yöndeki çalışmaları sürdürülebilirlik raporlarımızla kamuoyuyla paylaştıklarının altını çizen Tiryakioğlu şöyle devam etti: “Buna ek olarak, çevreye ve sosyal hayata dolaylı etkilerimizi de dikkatle incelemek ve neler yapabileceğimizi tespit etmek amacıyla bu sene “Çevresel ve Sosyal Risk Yönetim Sistemi” projesini yürüttük. Böylece artık sigortalama ve yatırım faaliyetlerimizi yürütürken de çevresel ve sosyal etkileri dikkate alarak hareket ediyoruz. Bu kapsamda Çevresel ve Sosyal Etkilerin Yönetimi Politikası ile Sorumlu Yatırım Politikası’nı yayımladık. Bu politikalarımızda çevreye ve sosyal hayata olumsuz etkileri nedeniyle doğrudan sigortalama ve yatırım faaliyetlerinde bulunmayacağımızı taahhüt ettiğimiz yasaklı faaliyet listesine yer verdik. Bu yasaklı faaliyetler listesinde ozon tabakasına zarar veren maddelerin üretimi ve/veya ticareti de yer alıyor. Ayrıca sigortalama faaliyetlerini yürütürken sera gazı emisyonları konusunda dikkat edilmesi gereken jeotermal, biyokütle gibi alanlarda daha yüksek hassasiyet gösterme kararı aldık.”

Çevreye zarar verene yatırım ve sigorta yok

Filiz Tiryakioğlu, Çevresel ve Sosyal Risk Yönetim Sisteminin geçtiğimiz yılın sonlarında kurulduğunu ve 2021 yılı ile birlikte Anadolu Sigorta’nın öncelikli faaliyetleri arasında yer aldığını kaydetti. Tiryakioğlu sözlerini şöyle noktaladı: “Yasaklı faaliyet listemizde yer alan sektörlerden gelecek sigortalama taleplerini karşılamayacağız ve yatırım faaliyetlerinde bulunmayacağız. Buna ek olarak, olası çevresel ve sosyal etkileri nedeniyle daha hassas olmamız gereken sektörleri de yakından takip edeceğiz. Ayrıca hem bireysel hem toplumsal açıdan farkındalığı artırmanın da çok önemli olduğunun bilinciyle iklim değişikliği ve enerji konularında çalışanlarımıza yönelik hazırladığımız eğitimler bulunuyor. Bu ve buna benzer çalışmalara devam edeceğiz.”

Neden önemli

Sera gazı ve karbon salımı, sanayileşmeyle birlikte fosil yakıtların kullanımını arttırdı ve bu yakıtlar karbon emisyonunu, yani atmosferdeki sera gazı etkisini arttırarak yerkürenin ısınmasına sebep oldu. Küresel ısınmanın 1,5 dereceyle sınırlanması yönünde çaba gösterilmesi için 175 ülke arasında 2015 yılında Fransa’nın başkenti Paris’te bir anlaşma yapıldı. 2020’de yürürlüğe giren Paris Anlaşmasına Türkiye, finans ve teknoloji desteklerine erişebilmek bakımından kendisiyle benzer konumdaki ülkelerle aynı şekilde muamele görmediği gerekçesiyle henüz Anlaşmaya taraf olmadı. Küresel ısınmanın sebep olduğu iklim değişikliğiyle mücadele 2050’ye kadar yeterli su ve gıdaya ulaşabilmesinde belirleyici faktör olarak görüldüğü için önemli bulunuyor.