Prof. Dr. Selçuk Şirin: Çevre ile kalkınma arasında kurulan bağ tersine çevrilmeli

“Bizde çevre duyarlılığının bu denli düşük olması, çevre ile kalkınma arasındaki ilişkinin yanlış kurulmuş olmasından kaynaklanıyor. Bize göre çevre kalkınma için heba edilecek, vazgeçilecek hatta gerektiğinde yok edilecek bir doğal kaynak olarak görülüyor. Ancak artık çevreye rağmen üretim yapan değil, çevre için üretim yapan kazanacak.”

Muğla’nın Akbelen Ormanı’nda kömür santralini genişletmek için kesilen ağaçlar ülke gündeminde önemli yer tutmuş ve biz de eko-lojik’te konuyla ilgili haberlere yer vermiştik. New York Üniversitesi Öğretim Üyesi, eğitimci ve davranış bilimleri uzmanı Prof. Dr. Selçuk Şirin Gazete Oksijen’de konuya kalkınma açısından yaklaşan dikkat çekici bir yazı kaleme aldı. Türkiye’de çevre duyarlılığının neden düşük olduğunu analiz eden Şirin, Oksijen’deki sözlerine şöyle devam ediyor: “Dünyada pek çok ülkede çevre ve iklim krizi temel sorunlardan biri sayılıyor. Özellikle gençler arasında bu sorun başat mesele kabul ediliyor. Orman yangınlarının her yaz gündemi işgal ettiği, sel baskınlarının onlarca can aldığı, tarımda bile kısa sürede kendi kendine yetemeyen bir ülke haline gelen Türkiye’de insanlar neden çevreyi bu denli görmezden gelir? Biz neden yaşadığımız topraklara bu denli sırtımızı döndük? Turizmin en büyük gelir kaynağı olduğu, doğal güzellikleri için bütün dünyanın gıptayla baktığı bir ülkede çevreye bu denli kayıtsız kalınmasının bir sebebi olmalı.”

Çevre ile kalkınma arasındaki ilişki

Çevre duyarlılığının bu denli düşük olmasının temel sebebinin çevre ile kalkınma arasındaki ilişkinin yanlış kurulmuş olmasına bağlayan Şirin şunları söylüyor: “Bize göre çevre kalkınma için heba edilecek, vazgeçilecek hatta gerektiğinde yok edilecek bir doğal kaynak olarak görülüyor. Çevreye verilen tahribat sofradaki bereket için ödenmesi gereken bir bedel olarak kabul ediliyor. Teşvik ediliyor. Bu denklemin böyle kurulmuş olması tarihsel bir gerçeklikten kaynaklanıyor. Öyle ya, gelişmiş ülkelerin bugüne nasıl geldiğini incelediğimizde gerçekten de onların sanayileşme sürecinde hem kendi çevrelerini hem de dünyanın başka yerlerindeki doğal kaynakları nasıl sömürdüklerini tarih kitapları yazıyor. Bu anlamda emperyalizmin tarihi, çevre ve kalkınma arasındaki denklemin, tam da şu an Türkiye’deki yaygın inanca uygun bir şekilde cereyan ettiğini gösteriyor. Amerika ve Avrupa çevreyi sömürerek zengin oldu, biz de zengin olmak istiyorsak aynı yolda gitmeliyiz. Mantık düz ve tarihsel bir temele dayanıyor.”

“Çevreyi korumak ülkeye ihanet değil”

Şirin, çevreye verilen tahribatın kalkınma için atılması gereken zorunlu bir adım olarak kabul edilmesini eleştirerek, “Türkiye’de çevreyi korumak için yapılan her eylemi ülkeye yapılan bir ihanet olarak gösteriyor. Türkiye’nin her yanında çevreyi korumak için adım atan herkesin devletin şiddetine maruz kalması bu yüzden. Siyasetçilerin çevrecileri hedef alan ithamları tam da bu yüzden halkta karşılık buluyor. Hâlâ geniş kesimlerde hâkim olan kalkınma hesabına göre konut dikmek için yeşil alandan, yol yapmak için ormandan, baraj kurmak için derelerden, fabrika açmak için her türlü çevre koruma uygulamalarından vazgeçmek zorundayız” dedi.

Çevreye rağmen değil, çevreyi koruyarak kalkınma

Dünyada doğal kaynakları satarak kalkınma devrinin bittiğinin altını çizen Şirin bu denklemin endüstri çağının başlangıcında geçerli olduğunu belirtiyor. Şirin sözlerine şöyle devam ediyor: “Bu denklem endüstri 4.0 dediğimiz yeni ekonomide işe yaramıyor. Artık önemli olan kimin doğal kaynaklara sahip olduğu değil, kimin akılcı bir şekilde bilim ve sanatı devreye sokarak katma değer ürettiğidir. Bizim gelişmiş ülkelerin yüz–iki yüz yıl önce geçtiği yoldan geçerek onların bugün ulaştığı seviyeye ulaşmamız artık imkansız. Aradaki mesafeyi kapatmak için bizim yeni bir kalkınma pradigmasına geçmemiz gerekiyor. Endüstri 4.0, yapay zeka, yeşil dönüşüm böyle bir fırsattır. Japonya ve Güney Kore’nin elektronik teknoloji devriminde Batı’yı yakalaması buna en güzel örneklerden biridir. Artık çevreye rağmen üretim yapan değil, çevre için üretim yapan kazanacak. Çevre-kalkınma ilişkisi tersine çevrilmiş durumda. Artık çevreyi tahrip eden değil, çevreyi koruyan zengin olacak.