Zeynep Stefan: Gerçek Sürdürülebilirliğe Doğru Koşar Adım

Sürdürülebilirlikle ilgili süreçlerini zaten oluşturmuş kurumların sağladığı sermaye avantajının transfer edilebileceği, önemli bir danışmanlık ağının gelişeceği, çevre vergisinin sürdürülebilirlik vergisine dönüşeceği ve bütün bu yeni paradigmanın günün sonunda ücret ve ürünlere yansıtılacağı yeni bir döneme giriyoruz.

-Dr. Zeynep Stefan

“European Green Deal”, Avrupa’nın iklim değişikliği ile mücadele stratejisinin belkemiğini oluşturur. Daha temiz bir hava, daha temiz içme suyu kaynakları ve insan sağlığına dokunan etkenlerin iyileştirilmesini amaçlayan bu pakt ile bölgedeki yaşam koşullarının iyileştirilmesi ve önleyici uygulamalarla sağlık harcamalarının kontrolü amaçlanmakta. Bu kapsamda konulmuş temel hedefler arasında sera gazı emisyonunun 2030 yılına kadar %55 oranında azaltılması (1990 yılı seviyesine göre), 2050 yılına kadar sıfırlanması ve 2030 yılına kadar bölgenin orman kapasitesine ek olarak 3 milyar ağaç dikilmesi de yer almakta.

Bu uygulama çerçevesinin son ürünü 5 Ocak 2023 tarihinde kamuoyu ile paylaşılan “Corporate Sustainability Reporting Directive (CSRD)” yani Avrupa Birliği bünyesinde yer alan ve kapsamı belli özelliklerle netleştirilen ticari oluşumlara getirilen kurumsal sürdürülebilirlik raporlamaları sorumluluğu. Bu düzenlemeye kadar bir reklam aracı olarak kullanılan ve kurumların iletişim departmanları tarafından yönetilen sürdürülebilirlik kavramı gerçek sahiplerine dönüyor ve “olursa güzel olur” özelliğinden sıyrılıyor. Nihayet! Bu yeni metodolojinin ilk sonuçlarını, kapsama giren şirketlerin 2024 yıl sonu finansal verileriyle 2025 yılının ilk çeyreğinde göreceğiz; ancak Avrupalı meslektaşlarımız şimdiden çalışmaya başladılar, çünkü bu zor görev ancak birkaç çeyrek döneme yayılan bir çalışmayla başarılabilecek düzeyde.

CSRD ile iş dünyamıza giren diğer bir değişiklik ise “finansal olmayan risk” tanımının değişmesi ve bu risklerin artık genel olarak sürdürülebilirlik başlığı altında değerlendirilmesi. Likidite, kredi, piyasa riski gibi kantitatif risk türlerinden ayırdığımız ve içerisine operasyonel riskler ve stratejik riskler gibi kalitatif özellikteki riskleri koyduğumuz alan artık kendini “sürdürülebilirlik” başlığı ile tanımlıyor olacak. Bu yeni ismin getireceği finansal etki ise daha kapsamlı. Bu risk türünün raporlama direktifini uygulamaya zorunlu kurumlar tarafından değerlendirilmesi ve tanımlanması ile sayısallaştırma ve sonrasında karşılık sermayenin belirlenmesi adımları gelecek. Böylece kurumlar için yeni bir oyun alanı oluşacak ve gerçekten etkin yönetilenler bu özelliklerini fırsata dönüştürecek. Bünyesinde 500’den fazla personel barındıran bankaları, sigorta şirketlerini borsada işlem gören şirketleri ve düzenleyici kurum tarafından kamu yararını ilgilendiren kurum olarak değerlendirilen, Avrupa Birliği içerisinde toplamda 11.700 civarında şirket CSRD kapsamında olacak. Bu çerçevenin benzeri Türkiye’de de çizilmekte. Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu tarafından belirlenen KAYİK (Kamu Yararını İlgilendiren Kurumlar) ülkemizde çok yakın gelecekte de göreceğimiz sürdürülebilirlik raporlamalarını gerçekleştirme sorumluluğuna sahip olacak şirketler. Etki alanını hızla geliştiren bu gruba çok yakın zamanda ödeme hizmetleri ve elektronik para kuruluşları da eklenmişti.

CSRD kapsamında yer alan kurumlar hem kamuoyuna hem de yatırımcılarına, faaliyetlerinin yarattığı çevresel etkiyi, bünyesindeki sosyal yapı ve personelini her nevi operasyonlarında insan haklarına saygıyı nasıl gözettiklerini, suiistimalin her türüyle nasıl savaştıklarını ve kurum bünyesinde yer alan özellikle yönetici pozisyonundaki görevlerde çeşitliliği (yaş, cinsiyet, eğitim, profesyonel hayat vb.) nasıl sağladıklarını periyodik olarak raporlamak durumunda olacaklar. Raporlama standartları ESRS (European Sustainability Reporting Standards – Avrupa Sürdürülebilirlik Raporlama Standartları) başlığı altında, Avrupa Komisyonu yapısı içerisinde bulunan ve kamu yararına hizmet etmek adına kurulmuş özel bir dernek olan EFRAG (European Financial Reporting Advisory Group – Avrupa Finansal Raporlama Danışma Grubu) tarafından belirlendi. Üzerinde uzun tartışmalar sonrasında mutabık kalınan raporlama çerçevesinin önümüzdeki dönemde de geliştirileceğini bekleyebiliriz.

Sürdürülebilirlikle ilgili süreçlerini zaten oluşturmuş kurumların sağladığı sermaye avantajının transfer edilebileceği, önemli bir danışmanlık ağının gelişeceği, çevre vergisinin sürdürülebilirlik vergisine dönüşeceği ve bütün bu yeni paradigmanın günün sonunda ücret ve ürünlere yansıtılacağı yeni bir döneme giriyoruz. Varılmak istenen hedefler ise iklim değişikliğinin etkilerinin yönetilebildiği, kaynak planlamasının etkin şekilde yapıldığı, hakkaniyetli, kapsayıcı ve bütünleştirici süreçlere sahip bir iktisadi bütün. Hepimizin aradığı da bu değil mi?