Mikro Sigorta: Türkiye İçin Finansal Kapsayıcılık Stratejileri

Sigortacıların mikro sigortaların taşıdığı potansiyeli politika yapıcılara doğru aktarabilmesi gerekiyor. Kamu kurumları ise toplumsal direnci artırmak için sigorta sektörüyle ve sivil toplumla iş birliği yapmalı. Bu sayede Türkiye, daha kapsayıcı bir finansal ortam yaratarak, kişi başı milli gelirdeki büyümenin de ötesinde, toplumsal refahı artıracak bir gelişim sağlayabilir.

-Dr. Hasan Meral

Finansal kapsayıcılık, bireylerin ve kurumların tasarruf, kredi, sigorta gibi finansal hizmetlere adil, kolay ve uygun maliyetli bir şekilde erişimini temsil ediyor. Bu yönüyle finansal kapsayıcılık, toplumsal istikrarın temellerini oluşturan ve ekonomik büyümeyi destekleyen kritik bir unsur. Dolayısıyla finansal kapsayıcılığı artırmak, ulusların sürdürülebilir kalkınması için stratejik öneme sahip.

Mikro sigorta, düşük gelirli kişiler için tasarlanmış küçük ölçekli sigorta ürünlerini ifade ediyor. Bu ürünler, basit üretim süreçleri ve düşük sigorta primleri ile diğer sigorta türlerinden ayrışıyorlar. Mikro sigortalar, özellikle ekonomik açıdan dezavantajlı grupları desteklemede ve finansal kapsayıcılığı sağlamada etkili bir araç olarak öne çıkıyor.

Türkiye, 1980 sonrasında izlenen liberal politikalar ile finansal tabanı genişletme konusunda önemli bir mesafe katetti. Bankacılık, sermaye piyasası ve sigortacılık alanlarındaki piyasa derinliği kayda değer şekilde arttı. Ancak, kayıt dışı ekonominin yaygın, iş gücüne katılımınsa düşük olması, geleneksel finansal hizmetlere erişimi sınırlandırıyor. Bu durum, finansal kapsayıcılığı Türkiye için güncelliğini koruyan bir mesele haline getiriyor.

Dünya Bankası’nın 2021 tarihli Global Findex Database raporuna göre, Türkiye’de 15 yaş üstü nüfusun %26’sının herhangi bir finansal kurumda hesabı bulunmuyor. Krediye erişim oranı ise %38 civarında. En dikkat çekici olan ise tasarruf alışkanlıkları. Finansal sistemde düzenli birikim yapanların oranı yalnızca %10. Bu oranlar kadınlarda ve kırsal kesimde yaşayanlarda daha da düşüyor. Raporda sigortaya erişimle ilgili özel bir veri bulunmuyor ancak kişi başı 154 dolarlık prim üretimiyle bu konuda da bir hayli gerilerde olduğumuzu tahmin edebiliyoruz.

Mikro sigortalar, Türkiye’de sosyal güvenlik ağlarından yeterince faydalanamayan milyonlarca insan için can simidi olabilir. Mikro sigorta ürünleri, tarımsal üretimden sağlık hizmetlerine, girişimcilikten eğitimde fırsat eşitliğine kadar pek çok alanda uygulama potansiyeline sahip.

(i) Mikro tarım sigortaları, küçük ölçekli çiftçileri kuraklık, sel gibi çevresel risklere karşı korumak ve ulusal gıda güvenliğini sağlamak için kullanılabilir.

(ii) Mikro sağlık sigortaları, genel sağlık sigortasının yetersiz kaldığı ilaç, görüntüleme vb. alanlarda özellikle düşük gelirli kesimler için tamamlayıcı bir rol üstlenebilir.

(ii) Mikro işletme sigortaları, kayıt dışı çalışanlar, kadın girişimciler, seyyar satıcılar gibi gruplarda hem maddi hem de bedeni riskler için güvence sağlayabilir.

(iv) Mikro eğitim sigortaları düşük gelirli hanelerde çocuğun eğitiminden sorumlu kişinin vefatı veya maluliyeti halinde eğitim sürekliliğinin sağlanmasında kullanılabilir.

(v) Mikro tasarruf ürünleri ise BES ve mevduat gibi geleneksel finansal hizmetlere erişimi sınırlı kişiler için, kısa ve orta vadeli tasarrufların teşvik edilmesinde ve yatırıma yönlendirilmesinde faydalı olabilir.

Özetle mikro sigortalar, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde finansal açıkları kapatma konusunda etkili bir araç olarak öne çıkıyor. Bununla birlikte, bu projelerin sürdürülebilir olabilmesi ve toplumun geniş kesimlerine ulaşabilmesi için kamu-özel sektör işbirliği ve devlet teşvikleri olmazsa olmaz bir gereklilik.

Kalkınma yarışındaki Türkiye için finansal kapsayıcılığı sağlamak önemli bir eşik noktası. Bu bağlamda sigortacıların mikro sigortaların taşıdığı potansiyeli politika yapıcılara doğru şekilde aktarabilmesi gerekiyor. Kamu kurumları ise toplumsal direnci artırmak için sigorta sektörüyle ve sivil toplumla iş birliği yapmalı. Bu sayede Türkiye, daha kapsayıcı bir finansal ortam yaratarak, kişi başına milli gelirdeki büyümenin ötesinde toplumsal refahı artıracak bir gelişim sağlayabilir.