Covid-19’u değerlendiren Dr. Murat Kınıkoğlu: Doğa eninde sonunda acımasızlığın intikamını alır

Tüm dünyada olduğu gibi, sigorta sektöründe de gündem yeni tip korona virüs (Covid-19) olunca, biz de merak ettiklerimizi bir uzmana, Dr. Murat Kınıkoğlu’na yönelttik. Viral pandemilerin asıl nedeninin insanoğlunun bir türlü doymak bilmeyen iştahı ve açgözlülüğü olduğunu söyleyen Kınıkoğlu, sorunu temeline inerek değerlendiriyor: “Hepimizin vücudunda trilyonlarca virüs var ve bunlar bizi hasta etmiyor. Diğer canlılar için de bu geçerli. Hastalıkların ve salgınların nedeni kendi içimizdeki virüsler değil, başka hayvanlardaki virüsleri almamızdır. Dikkat edin, ‘Almamız’ diyorum, çünkü onlar kendiliğinden bize gelmiyor! Başka hayvanların etini yiyerek, sütünü içerek o virüsleri vücudumuza biz alıyoruz. Korona virüs de böyle çıktı. ‘Bütün hayvanlar acı çeksin, bütün hayvanları öldürebiliriz, yeter ki biz insanlar acı çekmeyelim’ derseniz, bu adil olmaz ve doğa eninde sonunda bu acımasızlığın intikamını alır.”

Murat Hocam tüm dünyanın gündeminde yeni tip korona virüs, yani Covid-19 var. Farklı bilimsel perspektiflerden söz konusu virüsle ilgili farklı yorumlar gelebiliyor. Siz ne düşünüyorsunuz bu virüsle ilgili?

Söze şöyle başlayabilirim: Sadece bizim değil tüm canlıların temel amacı acıdan kaçınmak ve mutlu olmaktır. Dalay Lama, kendisine hayatın amacı nedir diye soranlara “acıdan kaçınmak ve mutluluk aramaktır” cevabını veriyor. Korona virüs, bize “acı çekme” ihtimalimizin o kadar da düşük olmadığını hatırlattı. Kendimizi sağlıklı sanırken birden ölümle yüzleşiverdik. Korkumuzdan evlerimize kapandık, pür dikkat salgının gelişimini izliyoruz.

Peki ne olacak, bu böyle devam edecek mi?

Elimizdeki bilgiler çoğumuzun önümüzdeki bir iki yıl içinde öyle veya böyle bu virüsle karşılaşacağını gösteriyor. Kronik hastalıkları olanların önünde iki yol var, ya hayat boyu kendilerini izole ederek, kimseyle görüşmeden yaşayacaklar ya da tansiyon, şeker gibi mevcut hastalıklarından kurtulmaya çalışacaklar. Koronavirüsün daha çok, sigara içen, şişman, astımı veya KOAH’ı olanları, şeker, böbrek yetmezliği, karaciğer yetmezliği gibi kronik hastalıkları olanları, özellikle de tansiyonu yüksek kalp damar hastalarının hayatını tehdit ettiğini hepimiz biliyoruz. Bu saydığım kronik hastalıkların hepsinin ortak özelliği enflamasyonla birlikte seyretmeleridir.

“Gelin, bu salgından ders alp vegan olalım. Böylece hem daha sağlıklı olalım hem de elbirliğiyle hayvanların yaşam hakkına saygılı, çevreye duyarlı yeni bir dünya kuralım.”
Nedir hocam enflamasyon? Hep duyarız ama tam olarak bilmeyiz ne olduğunu…

Enflamasyon, vücudun rahatsız olan bölgeyi onarma çabasıdır. Hasta bölgeye, kan, savunma hücreleri ve bağışıklık enzimleri yığılmasıyla kızarıklık ve hararetle seyreden bir nevi mikropsuz iltihap ortaya çıkar. Enflamasyonun Türkçe karşılığı “yangı”dır. Yangı, “yangın, yanmak” kelimelerinden geliyor.

Enflamasyonun azı yarar, çoğu zarardır. Daha iyi anlamak için enflamasyonu mangaldaki ateşe benzetebiliriz. Hafifse işimize yarar, ellerimizi ısıtırız, üzerinde kahve, yemek pişiririz. Fazlaysa, etrafa kıvılcımlar atıyorsa, duman çıkarıyorsa zararlıdır. Vücudumuzdaki enflamasyon da böyledir, azı vücudun savunması için faydalıdır, fazlası vücuda zararlı hale gelir.

Vücutta enflamasyon olunca kanda CRP (C reaktif protein) dediğimiz değer yükselir. Bütün bu saydığım kronik hastalıklar yani kalp damar hastalıkları, KOAH, astım, böbrek hastalığı, karaciğer hastalığında, hepsinde CRP değeri az veya çok yükselmiştir. Korona virüs de vücuda girdiğinde nereyi tutarsa o bölgede enflamasyona neden olur. Nefes darlığı oluşması, akciğer filmlerinde ve tomografide gördüğümüz sıvı birikimi korona virüsünün yaptığı enflamasyona bağlıdır.

Yapılan çalışmalar hastalığın başlangıcında enflamasyonu olmayan yani CRP değeri düşük olanların (kronik hastalığı olmayanların) hastalığı daha kolay atlattıklarını göstermektedir. CRP değeri yüksek olanların solunum cihazına bağlanma ihtimali daha yüksek olmaktadır. O halde hepimizin amacı CRP değerimizi yani vücudumuzdaki enflamasyonunu düşürmek olmalıdır.

 CRP değerini nasıl düşüreceğiz?
  • Sigara içenlerde CRP yükselir, içiyorsanız lütfen sigarayı bırakın.
  • Şişmanlarda CRP yükselir, lütfen fazla kilolarınızdan kurtulun. Özellikle eve kapandığımız bu günlerde çok dikkatli olun, her gün tartılın.
  • Yağın her türlüsü, bitkisel bile olsa enflamasyonu artırır. Buna karşılık az yağlı ve “vegan” yani bitkisel beslenirseniz vücudunuzdaki enflamasyon azalır. Çalışmalar gösteriyor ki ne kadar çok sebze, meyve yerseniz CRP değeriniz o kadar düşer. Aynı şekilde yulaf, tam buğday unu ve diğer tahıllar da CRP seviyesini düşürür.
  • Ne kadar çok, et, yumurta, peynir, tatlı, yağ yerseniz, ne kadar çok fast food yerseniz vücudunuzdaki enflamasyon o kadar artar, CRP değeriniz o kadar yükselir. Bilimsel çalışmalar vegan olanlarda CRP değerinin yüzde 30 daha düşük olduğunu göstermektedir. Burada önemli olan şudur: Sadece fazla sebze meyve yemek yetmez, CRP değerinde ciddi bir düşme sağlamak için hayvansal gıdaların tam olarak kesilmesi gerekir.
“Bütün hayvanları öldürebiliriz, yeter ki biz acı çekmeyelim!”

Bu arada işin etik/ahlaki boyutunun olduğunu unutmayalım. Corona belasının kökeninde hayvan eti yeme ihtirasımız vardır. Kendimiz hastalıktan bu kadar korkarken, acı konusunda bu kadar dikkatliyken başka canlıların acılarını hiç dikkate almamak ne derece doğru, bilmiyorum. Mezbahada kesilmeyi bekleyen ineklerin, boyunlarının uçurulmasını bekleyen tavukların da bizim gibi beyni, acı duygusunu hisseden sinir sistemleri var. Onlar da hasta olduklarında veya öldürülürken aynı bizim gibi acı çekerler. “Bütün hayvanlar acı çeksin, bütün hayvanları öldürebiliriz, yeter ki biz insanlar acı çekmeyelim” derseniz bu adil değildir ve doğa eninde sonunda bu acımasızlığın intikamını alır. Gelin, bu salgından ders alalım, vegan olalım, hem daha sağlıklı olalım hem de elbirliğiyle hayvanların yaşam hakkına saygılı, çevreye duyarlı yeni bir dünya kuralım.

Hocam bu tip hastalıklara baktığımız zaman hep hayvanlardan bulaştığını görüyoruz. Kuş gribi, domuz gribi, şarbon hastalığı, deli dana, AIDS…

Evet… Viral pandemilerin asıl nedeni bizim bir türlü doymak bilmeyen iştahımız ve açgözlülüğümüzdür. Maalesef acıma duygusu olmayan insanlar olarak canlıları öldürüp yiyoruz. Kendi türümüz dışındaki çoğu canlıya yaşam hakkı vermiyoruz. Şu anda da hepimizin vücudunda trilyonlarca virüs var ve bunlar bizi hasta etmiyor. Diğer canlılar için de bu geçerli. Hastalıkların ve salgınların nedeni kendi içimizdeki virüsler değil, başka hayvanlardaki virüsleri almamızdır. Dikkat edin, “Almamız” diyorum, çünkü onlar kendiliğinden bize gelmiyor. Başka hayvanların etini yiyerek, sütünü içerek o virüsleri vücudumuza biz alıyoruz. Koronavirüs de böyle çıktı: Çin’in Vuhan bölgesindeki yarasalarda yaşayan bir virüs, yine o bölgede yaşayan pangolin adlı bir hayvana ve daha sonra wet marketlerde satılan bu hayvanı yiyen bir kişi vasıtasıyla insanlara bulaştı. Evet, sorduğunuz sorunun cevabı da burada: Bugüne kadar çıkan bütün virüs salgınlarının arkasında hayvan çiftlikleri vardı. 1918 yılında çıkan ve 50 milyon kişinin ölümüne yol açan İspanyol gribi H1N1 virüsü tarafından yapıldı. Salgın Teksas’ta bir tavuk çiftliğinde başladı. 1968 Hong Kong salgınında tam 1 milyon kişi öldü. Bu salgına neden olan virüs de H3 kuş virüsü ile H2N2 virüsünün genetik kodlarını taşıyordu. MERS salgını Suudi Arabistan’daki develerden insana geçen bir korona virüsten oluştu. 2003 yılında 29 ülkeyi etkileyip tam 8 bin kişiyi öldüren SARS hastalığı da Çin’de ortaya çıktı. Yine yarasadan misk kedisine, ondan da insanlara geçti. Bu hayvanlar parfüm imalatı için kullanılıyorlar. AIDS hastalığının sebebi de bir virüstür ve Kamerun ormanlarında şempanze yakalayıp yiyen insanlardan bulaşmıştır.

“Hayvan yediğimiz müddetçe salgınların arkası kesilmez”

Korona virüs salgını da sona erecek. Ama şunu unutmayalım ki hayvan eti yediğimiz müddetçe bu tip pandemilerle tekrar tekrar karşılaşacağız. 2009’da Meksika’dan başlayıp ABD ve oradan da tüm dünyaya yayılan H1N1 virüsünün farklı bir özelliği vardı: Daha çok bebekleri ve hamile kadınları etkiliyordu. Günümüzdeki Koronavirüs ve H1N1 antijenik shift yapıp yeni bir virüs ortaya çıkarırsa, bu virüs hem çocukları hem de yaşlıları etkileyebilir. Böyle bir durumda dünyanın ne kadar büyük bir felaketle karşılaşacağını tahmin edemezsiniz. Dünyanın böyle büyük bir pandemiyle karşılaşmaması için hepimizin daha az et ve yumurta yemesi, daha az süt ürünü tüketmesi gerekiyor.

Dr. Murat Kınıkoğlu kimdir?

1955 yılında Malatya’da doğan Dr. Kınıkoğlu, 1984 yılında Ankara Üniversitesi Tip Fakültesi’nde İç Hastalıkları ihtisası aldı. 1986 yılında ayni fakültede Kardiyoloji üst ihtisasını tamamladı. Kınıkoğlu, 30 yıldır Intermed Sağlık Merkezi bünyesinde serbest hekimlik yapıyor. Kınıkoğlu Diyeti, Vegan Beslenme, Vegan Sağlık, Kalbinize Sahip Çıkın isimli mesleki kitapları bulunan Murat Kınıkoğlu, Bozkırın Efendisi ve Ölmeden Önce adlı iki de romana imzasını attı.