Ayhan Çalık: SAB acentelerin en güzel tınılı korosu olacak

Eylül ayı sonunda yapılan Sigorta Acenteleri Derneği (SAB) yönetim kurulu seçimi sonucunda göreve getirilen Ayhan Çalık, Sigorta Dünyası’nın konuğu olarak ilk röporta. Acentelerin birçok sorunu olduğunu ve bu sorunların hep birlikte yapılacak bir planlama doğrultusunda çözülebileceğini söyleyen Çalık, “Bundan sonra tek başımıza değil, çok kalabalık konuşacağız. Sadece SAB olarak değil, tüm acente kurum ve dernekleriyle birlikte hareket etmek istiyoruz. Dernek olarak önceliklerimizi belirledikten sonra diğer derneklerin önceliklerini de alıp sektörün tüm bileşenleriyle çözüme ulaşacağız. Mutabık kalınan konuları mutabık kalamadığımız noktalara kurban etmeyeceğiz” dedi. Ayhan Çalık SAB’ın 2022’de koro gibi ahenk içinde çalışacağını, tınısı hoş ve acentelerin, sektörün tüm taraflarının dinlemekten hoşlanacağı sesi olacağını sözlerine ekledi.

“Sigortalı ve sigortacı ilişkisi ticari bir ilişkinin ötesindedir. Biz insanları ihtiyaç duydukları her alanda mutlu etmekle yükümlüyüz. Sigorta yaptıran kişinin beklentisi bir hasar yaşadığında hasardan sonra başına hiçbir şey gelmemiş gibi işine, hayatına devam etmesidir. Hal böyleyken, siz hasarı ne kadar az ödersem o kadar ucuza poliçe yaparım derseniz o zaman kişi başı prim üretimi 10 yıl sonra 120 dolarlardan öteye geçmez.”

Ayhan Bey, SAB Derneğinin yeni yönetimi ve başkanlığınız hayırlı olsun. Ziyaretinizle bize onur verdiğinizi söyleyerek söze başlayalım. Pandemiden dolayı genel kurulların yapılamadığı, seçimlerin ülke genelinde ertelendiği zor bir kapanma döneminden geçtik. Sizin için nasıl geçtiğini özetler misiniz bu sürecin?

Yönetim kuruluna aday olduğumuz dönemde üç sorun vardı. Biri koronavirüs pandemisiydi ve bizi iyice bireyselleştirip hapsetmişti. İkincisi, sektör çok konuda görüş ayrılıklarına bürünmüştü. Bir diğeri de derneğin pandemiden dolayı aktivitesinin azalmasıydı. Biz bunları görerek bir sonraki dönemde nasıl daha aktif olabileceğimizi düşündük. Pandemi belki de hiç gitmeyecekti. O zaman biz bununla beraber işimizi sürdürmeli ve SAB Derneğini buna göre yeniden yapılandırmalıydık. Pandemiyle yaşamayı öğrenmeliydik. Pandemi 5 – 10 yıl ülkemizden gitmezse her şey duracak mıydı? Teknolojiden faydalanıp daha çok toplantı yaparak aktivitelerimizi arttırabileceğimize önce kendimize inandık ve dernek üyelerimizden destek istedik. Sağ olsunlar onlar da kabul ettiler. Daha beş gün geçti seçilmemizin üzerinden ve çevrimiçi ve fiziki olarak neredeyse her gün toplantı yaptık. Normalde haftada bir Dernek toplantısı yapılırken, biz bu dönemde online imkanlardan da faydalanarak birkaç kez bir araya geleceğiz.

Hedefleriniz nelerdir, bahseder misiniz?

Hedeflerimiz çok yüksek. Pandemi yarın bizi eve hapsetse dahi biz toplantılarımıza devam edeceğiz. Çünkü tek başımıza çözüm bulamayacağımız sorunlarımız var. Onun için bir arada olmak gerekiyor. Fiziken olmasa da beraberce bir hedef etrafında toparlanmak bir arada olmak anlamına geliyor. Bunu deneyerek öğrendik. Dernek yönetimine aday olduğumuzda, bir yılda 24 toplantı yaptık, bunun sekizi fizikiydi. Sorunların neler olduğunu ve bu sorunlarla ilgili neler yapılabileceğini konuştuk. Dokuz arkadaşımızla beyin fırtınaları yaptık ve şimdi bu sayı 30’a çıktı. Ancak bununla da sınırlı kalmayacağız; tüm üyelerimizin tavsiyelerini dinleyeceğiz, bunları masaya yatıracağız. Akabinde sektörün gelişmesi ve acentelerinin rahatlayıp gelirinin artması için diğer derneklerle de elimizdeki verileri paylaşacağız. Elde ettiğimiz her türlü bilgi, veri ve öneriyi çok fazla meslektaşımızla paylaşacağız. Sektöre faydası dokunacak çalışmalar yapacağız. Tamamen buna odaklandık.

“Sigortacılığı dejenere eden uygulamalar”

Yani birlikte yapacağız derken, sadece SAB Derneği üyelerinin aktif hale getirilip birlikte çalışması değil, diğer oluşumlarla birlikte çalışmayı mı anlamalıyız?

Evet, artık iletişim kurmayacağımız kimse olmayacak ve herkesle oturup istişarede bulunacağız. Hiçbir meslektaşımıza önyargılı yaklaşmayacağız. Hepimiz acente ve sektörün gelişimi merkezinde ilerlemek istiyoruz, neden anlaşmayalım ki! Tabi ki bazen farklı öneri ve düşüncelerimiz olabilir. Ama farklı görüşlere değil, ortak görüşlere odaklanacağız. Anlaştığımız noktaları öne çıkarıp çözdükten sonra anlaşamadığımız noktaları ele alacağız. Ayrı düşündüğümüz konular vardır ama pek çok önemli konuda banka ve brokerlerle de ortak düşüncelerimiz olduğunu da biliyoruz. Sektörde bulunan her aktör bu sektörün gelişmesini istiyor. Hangi broker ya da banka sigorta poliçesini hediye etmek ister, hangi dağıtım kanalı marketten hediye çekiyle poliçe satılmasını ve/veya poliçeye iade ödeme yapılmasını ister? Bunlar sigortacılığı geliştiren değil, dejenere eden uygulamalar. Biz sadece acentelerin değil, tüm dağıtım kanallarının da mutabık olduğunu bildiğimiz konularda birlikte hareket etmek istiyoruz.

“Mutabık kaldığımız konuları mutabık olmadıklarımıza kurban etmeyelim”

Bakın Sigorta Dünyası’nın arşivini incelediğimde görüyorum ki 1961’de Derginin başyazarı Vedat Uras bugünkü sorunlardan bahsediyor. Acentelerin birliğinden, bankaların sigortacılık yapmaması gerektiğiyle ilgili Yunanistan’da yapılan eylemlerden, prodüktörler derneğinin çalışmalarından bahsediyor ve öngörülerini paylaşıyor. Burada bir parantez açmak gerekirse, Sigorta Dünyası’nın 60 yıldır yaptığı küresel araştırmaları bugün de sürdürdüğünü görüyoruz ve bunların artarak devam etmesini isteriz. Bundan 60 yıl önce ispanyada, İran’da sigortacılığın nasıl yapıldığını Sigorta Dünyası arşivinden öğreniyoruz. Bize yakın ülkelerde sigortacılığın nasıl yapıldığını anlatan yayınlar yapılması, bunların başarılı örneklerinin bulunup ortaya çıkarmak için çok değerli veriler sağlayacaktır.

1961 yılındaki o yazıda bugünkü konuların o zaman da tartışıldığını görüyoruz. Bunu sebebi, mutabık kaldığımız konuları mutabık kalamadığımız konulara kurban etmemiz. Bundan sonra bunun tersinin olmasını istiyoruz. Mutabık kalamadığımız konularda değerli akademisyen ve bürokratlardan destek alabiliriz. Bu tarihten sonra 20 yıllık, 50 yıllık planları yapmamız lazım. Yönetmelikler, oyunun kuralları her gün değişmemeli. Deneme yanılma yöntemi sektörümüze zarar verir.

“10 milyar dolarlık üretim bize yakışmıyor”

Sigortacılık sektörünün büyümesini isteyen bir hükümet var artık. Sigorta sektörünün ciddi bir şekilde farkına varıldı ve bunun da ötesinde aksiyon planları yapılıp harekete geçildi. Bizim bunu iyi değerlendirmemiz lazım. Sektörün tüm bileşenleri büyümek istiyor. Ele ele vererek sektörü büyütelim. Almanya’nın prim üretimi 250 milyar dolarken bizim sektörümüzün 10 milyar dolarlık üretimini bize yakıştıramıyorum. Bir an önce doğru önlemlerle büyümeliyiz. Onun için kişisel ya da dernekler arası çekişme değil, doğru iş yapma peşinde olacağız. Ve bunu şimdi yapmalıyız. Arkamızda sektörümüzün büyümesini isteyen bir de hükümet var. Artık SEDDK var. Asli işi bu sektör olan çok değerli bir kurumumuz oldu. Doğru zaman bu zaman, doğru gün bu gündür.

Peki size göre öncelikli sorunlar nelerdir diyerek o klasik soruyu sorsam..?

Ben de bu soruyla karşılaşan diğer meslektaşlarım gibi klasik cevap verebilirim… Ama vermek istemiyorum. Çünkü her sorun öncelikli. Sorunlar yumağı içinde hepsini çözmemiz gerekiyor. Bizim bu konuda seçim döneminde bir deklarasyonumuz da var. Ama ben şahsen bir sorunu öne çıkarmak istemiyorum. Zaten sorunları herkes biliyor. Önceliğimizi arkadaşlarımızla, meslektaşlarımızla istişare ederek yayınlayacağız. 600’den fazla üyemizle istişare edeceğiz ve sorunların sıralamasını derecelendireceğiz. Daha sonra da diğer derneklerdeki arkadaşlarımızla, meslektaşlarımızla öncelikleri paylaşacağız ve onların da önceliklerini alacağız. TOBB’a bağlı meslek komitemiz, İstanbul’da sekiz derneğimiz ve platformlarımız var. Tüm taraflarla öncelik sırasını belirledikten sonra mücadelemize hangi sorundan başlayacağımızı planlayacağız.

Yani genel sorunlar için bugünden bir şey bildirip yarın “biz söylemiştik” demek istemiyoruz. Fakat SAB içinde yapacaklarımızı soracak olursanız, bir kere 684 üyemizi aktif hale getirmek istiyoruz diyebilirim. Bu çağın iletişim kanallarını çok güçlü kullanmak istiyoruz. Gerekirse dijital, gerekirse yüz yüze görüşerek geri bildirimler almak istiyoruz. Biz seçildikten sonra çok meslektaşımız arayıp bizimle beraber olup destek vermek istediklerini bildirdi. İnanın, seçimden sonra daha da çok heyecanlandım. Sektörüme, acentelere olan inancım daha da güçlendi. Artık herkes beraber olmak, bir arada çözüm bulmak istiyor; bunu yapabilecek kurumun da SAB olduğuna inanıyor. Bu SAB’ı çok değerli yapıyor. Zaten SAB seçiminde birbirinden değerli iki listenin çıkmış olması da sektörde çok değerli ve anlamlı görüldü anladığım kadarıyla.

“SAB orkestrasının seslendiremeyeceği hiçbir eser yok”

SAB köklü bir dernek. Ama bir derneğin ne zaman kurulduğundan çok acentelerin büyümesi, gelir ve saygınlığının artması, ayni ve toplumsal haklarının verilmesi, sektörün gelişmesi yolunda ne yaptığı, çalışmaları önemli. SAB bu konuda 34 yılda pek çok imtihandan yüzünün akıyla çıkmış. Sektörün en güçlü sesi olmuş. Ama Artık SAB sektörün tek sesi değil. Bunu biliyoruz. Farkındayız. Onun için de bu kadar çok sesli olmuş yapının tek ses çıkarabiliyor olması gerektiğini düşünüyoruz. Hepimiz birden aynı sesi çıkartacaksak da o ses hangi notayla başlayacak? İlk notayı hep beraber ahenk içinde belirledikten sonra bu orkestranın seslendiremeyeceği, başaramayacağı hiçbir eser yok bence.

“Sektör daha çok hasar ödemeli”

Şahsi gözlemime göre sigorta sektöründeki aktörlerin atladığı bir şey var: Sadece fiyatla sigortacılık ifade edilemez. Son zamanlarda pandeminin etkileriyle düşük fiyat trendi başladı. Oysa sigortacılıkta doğru hasar ödeme yönetimi öne çıkmalı. Özellikle otoda dövizden dolayı maliyetlerimiz artıyor ama hasar esnasında memnun edemediğimiz müşteriler sektörü çok olumsuz etkilemeye başladı. Sigortalı ve sigortacı ilişkisi ticari bir ilişkinin ötesindedir. Biz insanları ihtiyaç duydukları her alanda mutlu etmekle yükümlüyüz. Sigorta yaptıran kişinin beklentisi bir hasar yaşadığında hasardan sonra başına hiçbir şey gelmemiş gibi işine, hayatına devam etmesidir. Hal böyleyken, siz hasarı ne kadar az ödersem o kadar ucuza poliçe yaparım derseniz o zaman kişi başı prim üretimi 10 yıl sonra 120 dolarlardan öteye geçmez. Dünyada prim üretimi dolar bazında yüzde 30 artarken bizde yüzde 6 artmış. Yani nereden bakarsak bakalım bu prim üretimi Türkiye’nin nüfusuna, ekonomisine, siyasi ve coğrafi konumuna uymuyor. Bu sektör büyümek zorunda, bu çok net. Şimdiye kadar her şey mış gibi yapıldı. Müşteriler memnunmuş gibi yapıldı, yeni poliçe ihtiyacı yokmuş gibi, hasarların az ödenmesi gerekiyormuş gibi anlatıldı, milli servete atıfta bulunuldu. Hayır, bu sektör daha çok hasar ödemeli ve doğru fiyatlamayı bulmalı. Fiyatları düşük tutup hasarı da düşük ödemek yerine fiyatı realize edip hasarı da ona göre ödemeli. Memnun olmayan sigortalı bu sektörde kalmıyor. Kalmadığı gibi, sektörü karalıyor, kötülüyor. Baro başkanı bile aslını araştırıp soruşturmadan duyumlarıyla sektör hakkında makamıyla bağdaşmayacak açıklamalar yapabiliyor. Başkanın yaptığını kabul etmemekle beraber sektörümüzün yeniden dizayn olması gerektiğini düşünüyorum. Memnun sigortalı için doğru tedbirler alınmalı. SAB Derneği olarak bu konu başlıklı bir komisyon kurup bir çalışma yürüteceğiz. TSB’ye, sigorta şirketlerine raporlarında kullanabilmeleri için çok fazla veri ve rapor üreteceğiz. SAİK, SEDDK, TSB ile acente dernekleriyle ve hatta SEİK ile tüm verileri paylaşacağız.

SAB’ın öznesi acente, yüklemi sigortacılığın tabana yayılması

Bizim derneğimizin öznesi acentedir ama gizli öznesi sektörün büyümesidir. Yüklemi de sigortacılığın tüm tabana yayılması, Türkiye’nin her ikliminde sigorta sektörünün kültürünün artmasının sağlanmasıdır. Sigorta kültürünün gelişimine nasıl katkı sunacağımızı planladığımız bu süreçte sektör için konuşacağız ve konuşurken çok kalabalık olacağız. Bütün acente dernekleriyle beraber konuşacağız. Biz artık yalnız konuşmak istemiyoruz. 2022’de koro gibi bir ahenk içinde, tınısı hoş ve acentelerin ve tüm tarafların dinlemekten hoşlandığı sesi olacağız.

39 yıllık sigortacı Ayhan Çalık

“1983 yılında 15 yaşında bu mesleğe adım attım. İlk işim ailemizin dükkanını süpürmekti, sonra Remington marka daktilonun şeridini değiştirirdim, yine o daktiloda trafik zeyili ve sonra da poliçe kestim. Yani sigortacılığa en alttan başladım. O zamanlar, 1987’de SAB kurulana kadar acentelerin aktif bir derneği yoktu. SAB çok değerli çalışmalar yaptı. Bugün 5684 sayılı kanun varsa, acente yönetmeliği varsa bunda SAB’ın ciddi payı var desem abartılı konuşmuş olmam. O dönem Derneğimiz yasanın çıkması için TBMM’de, TOBB’da çok çalıştı. Mecliste sabahlayan üstatlarımız vardı.”