Dündar Kortan: “Doğaçlama”

“Çeyrek asır öncesinde, ekonominin temel yapısını imalata dayalı maddi varlıklar oluşturuyordu. Yönetimler, stratejilerini, bu varlıkların muhafazası ve işlevi üzerine yapılandırıyordu. Bugün ise iş yapma biçimlerinde en önemli faktör insancıl değerlerdir; çalışanların ve müşterilerin duygu, algı ve davranışlarını kapsayan işletme model ve plânları yeniden dizayn ederek yüksek teknolojili sistemler üzerine oturmaktır.”

Dünya büyük bir hızla ileriye doğru akıp gidiyor. Bu hızlı dönüşüm sürecinde, insanlar arada bir “mola” verip yaşamlarında seçmiş oldukları yön ve yollarının isabet payını ölçmeleri ve bu seçeneklerinin kendilerini, çevrelerini daha mutlu yapıp yapmadığını, ülkelerine ve insanlığa yaralı olmalarında olumlu katkıları bulunup bulunmadığını değerlendirmeleri, arzulanan sonuçlara ulaşılacağına kişisel güveni oluşturur.

Bu ölçümler, aynı zamanda problemlerin çözümünde, kalıplar içinde sıkışıp kalıp kalmadıkları ve yaşanan her gün değişen oluşumlarına uyum sağlama yolunda anlamlı bir mücadele güçleri olup olmadığını da ortaya koyacaktır. Aynen, kalıplar içinde yoğrulmuş Germanic büyük eserleri yerine, yaşamın kurumları içinde saklı insancıl duyguların, sevginin, üzüntüsünün, hasretin, açıkların matlaştığı Chopin’in müziğinin tercih edilmesi gibi… Chopin her piyano resitalinde, önceliklere benzemeyen ayrıntılı yorumlar seslendirmiştir. Doğaçlamayla insan ruhunu daha yücelten değişik temalar işliyordu. Bu büyük sanatkârların ne bestelerinde ne de yorumlarında kalıpların içinde olarak, formatları içinde hapsolmak vardır. Müziği, hayal gücüne bırakılmış, şiirsel tutku ve içtenliğin havada uçuşan yansımalarını notalara aktarmıştır.

Aslında doğaçlama kutunun içinde kalmamak, tekmil iş yapış şekilleri içinde, insan ilişkilerini üst düzeye çıkaracak bir etkileşim gücüne sahiptir. Doğaçlamada, eser sahibinin yahut iş verenin yorumcu/çalışanlar üzerindeki kolektif, baskı benzeri etkileri minimal düzeydedir ama hep hassas bir konu özelliğini taşır. Doğaçlama, içten gelenin tezahürüdür, yapmacık değildir, sanal değildir. İnsanların benliklerinde var alan yetenek, içgüdü ve moral değerlerin şekil verdiği bir yapılanmayı içerir. Ve bu nedenle de her performansta yenilikçi bir bünyeyle toplum karşısına çıkıyorlar. Bu yenilikçi özelliklerini her daim “taze” tutan konsept de “Hiçbir şeyin değişmezlik içermediği” gerçeğidir.

Bugün, kurumların başarılı olmasında en etkin faktör çalışanlardır, onların bilgi düzeyleri, yetenekleri, ilişkileri ve gelişme hırs ve tutkularıdır. Yönetimlerin en önemli görevleri de bu elemanların gelişimini ve bir şeyleri farklı yapma ile ilgili bilgileri kazandırma uğraşısıdır. Bu insanlara daima öğünecek ve uygulanacak yeni şeylerin olduğu inancını kazandırmaktır.

Bu paralelde, yönetim kadrolarına, yönetimin sadece maddi varlıkların değil müşteriler ve maddi olmayan varlıkların da (bilançolarda yer almayan) yönetimini kapsadığını ısrarla anlatmak gerekmektedir.

İş yaşamında insancıl değerler

Çeyrek asır öncesinde, ekonominin temel yapısını imalata dayalı maddi varlıklar oluşturuyordu. Yönetimler, stratejilerini, bu varlıkların muhafazası ve işlevi üzerine yapılandırıyordu. Bugün ise iş yapma biçimlerinde en önemli faktör insancıl değerlerdir; çalışanların ve müşterilerin duygu, algı ve davranışlarını kapsayan işletme model ve plânları yeniden dizayn ederek yüksek teknolojili sistemler üzerine oturmaktır. Günümüz iş dünyasının dinamikleriyle başa çıkabilme, tekmil çalışma sistemlerin standartlarını her daim yükseltme ve güncelleşmeyi gerektiriyor.

Bu nedenle yöneticiler kısa yollardan fırsatlar oluşturma arayışına yönelmek yerine, başarıyı uzun bir vadede elde etmek amacına odaklanmalıdır. İş yapma biçimlerinde, hedef oluşturmalarda en yüksek etik değerler benimsenmelidir. Yakın bir geçmişte Enron, Worldcom ve Arthur Andersen firmalarının kendi çalışanlarına, bilgi vermeme, dürüstlük dışı ticari işlemler yapma, gerçek dışı sunumlarla iş çevreleri ve denetim kurullarını yanıltma amaçlı icraatları, yönetim kadrolarının bu moral ve etik standartlara saygınlık duymamaları ve daha uygun bir deyimle, çabuk kazanç elde etme ivmesinde, etik değerlere uymamanın da aynı başarıyı sağlayacağına inanmış olmalarından güç almıştır. Halbuki, işletmelerde, başarıya ulaşma hedefi etik bir davranış sergileyen liderlerin öncülüğünde gerçekleşebiliyor.

Enron, 2000 yılında, 111 milyar dolar gelir beyanında bulunmuştur. Ve skandal patlak verdiğinde, bir yıl içinde iflâs ettiğini açıklamıştı. 20.000’den fazla çalışanı işlerini kaybetmiş ve emeklilik fonundan üç milyar dolar buharlaşmıştı. Aynı dönemde, Enron’un denetçisi olan, dünyanın o tarihte beş büyük denetim firması arasında yer alan Arthur Andersen firması da Enron’un dosyalarını resmi makamlara teslim etmek yerine, onları yok etmiş ve kanunen büyük bir suç işlemiştir.

İtibar, kurumların – ve özel kişilerin en değerli varlığıdır. Arthur Andersen, bu davranışıyla,1913 yılında kurulan varlığını ve bunca yıl oluşturduğu kolay erişilmeyecek itibarını yok etmiş ve yetkili organlara lisansını teslim etmiştir. Bu sonuçla, bir gecede, şirketin Amerika’daki 28 bin ve dünya çapında 85.000 çalışanı işlerini kaybetmişlerdir.

Bu oluşumlar göstermiştir ki iş dünyasında dürüst olmayan davranış ve uygulamalar sürdürebilmek doğru olanı yapmak uğrundaki gayretlerden çok daha zor, riskli ve bugünkü rekabetçi pazar koşullarında “paçayı kurtarabilme” şansına imkân vermemektedir.

Aklınızdan çıkarmayın, bu prensipleri iş yapma biçiminde ihmal ettiğimiz sürece hiçbir müşteri, tedarikçi sizinle iş yapmak istemeyecek ve hiçbir üstün yetenek sahibi eleman kadrolarınıza katılmayı düşünmeyecektir.


“Hata yaparsanız öldürülürsünüz”

Günümüz koşullarında başarılı olabilmemiz için yarınki oluşumlara kafa yormamız, geleceğin getireceği imkân, fırsat ve riskleri sezinleyebilmemiz gerekiyor. Hiçbir şeyden emin değilseniz, yarının düne ve bugüne benzemeyeceğine inanmalısınız. Geleceği hayal edemeyenler onu keyifle yaşamak şansını bulamayacaktır. Kültür yapımız, moral değerler yanında, sosyal sorumluluk konusunda da duyarlık, saygınlık içermelidir. Sosyal çevreler tarafından ahlâklı ve saygın bir kurum ve kişi olarak anılmamız ancak bu ölçütlere uyum gösterdiğimiz sürece oluşabilir.

Ne var ki, işinizi yönetirken, ünlü pazarlamacı Jack Trout’un şu uyarısını aklınızdan çıkarmayın; “Eğer günümüzün rekabetçi dünyasında hata yaparsanız (akıllıca olmayan işler yapmaya zorlanma) öldürülürsünüz. Yaşadığımız çağda uzmanlaşma ve donanımlı olmanın önemi inanılmaz derecede büyüktür.”

Bu nedenle, ünlü girişimci yazar Ronald Cohen, görevinizde şu davranışlara özen göstermenizi öneriyor. Sözümüzde durun; sözleşmelerin lâfzı kadar ruhuna da bağlı kalın; konuyla ilgili her türlü bilgiyi açıklamaya özen gösterin karşı tarafın buna mutlak haklı olduğunu unutmayın, eksik bilgi aktarmanın yalan söylemek anlamına geldiğini aklınızdan çıkarmayın; sözler vermenin tekmil taraflar için ‘dahil’ hükümler içerdiğinden emin olun; etik değerlerin taraflar için eşit bir etkileşim oluşturduğuna önem gösterir.”

Aklımızdan çıkarmayın, bu prensipleri iş yapma biçiminizde ihmal ettiğimiz sürece hiçbir müşteri, tedarikçi sizinle iş yapmak istemeyecek ve hiçbir üstün yetenek sahibi eleman, kadrolarınıza katılmayı düşünmeyecektir.