TCG Dumlupınar’da Sonsuzluk Uykusuna Yatan Kahraman Denizcilerimiz

-Dr. Behlül Ersoy

Uzak Asya’dan gelip, yurt edindiğimiz bu topraklarda varlığımızın en önemli teminatı her zaman askeri gücümüz olmuştur. Özellikle Kara Kuvvetleri armasında yer alan M.Ö. 209 ibaresi, Mete Han’a uzanan dünyanın en kurumsal ordularından birini refere eder. Şüphesiz kara temelli bir askeri güce sahip olsak da, suya ayağımızın değdiği andan itibaren denizcilikte de başarılı olduğumuzu ispatladık. Donanmamızın 81 kahramanının ve onları kurtarmak için canını ortaya koyan silah arkadaşlarının hikâyesidir Dumlupınar olayı…

TCG Dumlupınar Denizaltısı, Ex-USS Blower (SS-325) ismiyle 1944 yılında ABD donanmasına kayıtlı olarak suya indirilmiş, 2. Dünya savaşına katılmış, 1950 yılında Türk Deniz Kuvvetleri’ne devrolmasıyla, Dumlupınar adını almıştır. Peki, Dumlupınar kazası veya faciası nasıl gerçekleşmiştir?

Dumlupınar Faciası
Facianın dönemin gazetelerine yansıması

Yer Çanakkale Nara Burnu açıkları… 3 Nisanı 4 Nisana bağlayan gece saat 02.00 suları… soğuk savaşın ısırdığı yıllardan 1953… Dosta güven, düşmana korku veren denizcilerimiz rutin bir tatbikattan dönmekte. 86 mürettebatı olan Dumlupınar’ın İsveç yük gemisi Naboland ile karşılaştığı sırada üst güvertede Kd. Yzb. Sabri Çelebioğlu, Üsteğmen Hasan Yumuk, Üsteğmen Kemal Ünver, Kd. Astsubay Başçavuş Hüseyin Akış, Astsubay Hüseyin İnkaya, Astsubay Şaban Mutlu, Er Veysel Saygılı ve Er Enver Uçar bulunmaktadır. İlk şehitlerimiz, çarpışmanın şiddetiyle denize savrulan Astsubay Şaban Mutlu, Er Veysel Saygılı ve Er Enver Uçar olmuştur. Baş torpido dairesinin sancak tarafından aldığı ağır hasardan dolayı baş aşağı hızla batmaya başlayan Dumlupınar’ın kıç torpidosuna sığınabilen 22 denizcimiz haricindekiler birkaç dakika içinde şehit olmuştur. Benzer acil durumlar için tertiplenmiş, batan denizaltının künyesi ve denizaltıyla irtibat kurmak için telefonu bulunan bir şamandıra su üstüne bırakılmıştır.

Sabah saatlerinde, kıç torpidoya sığınan Astsubay Selami Özben’e şamandıradaki telefon aracılıyla ulaşılır. Denizcilerimizin morallerinin yüksek olduğu, kurtarılmayı bekledikleri bilgisi gelir. Kıç torpido 22 kişi için ancak 72 saatlik oksijen barındırmaktadır. Artık kalbimiz 22 denizcimiz için atmakta, Türkiye tüm imkânlarını kurtarma operasyonuna seferber etmektedir. Ama sular akıntılı, dönemin teknolojik imkanları sınırlıdır.

Şamandıraya bağlı bir tele bağlanan çan denilen asansör benzeri bir mekanizma marifetiyle denizcilerimizin denizaltından tasfiyesi teorik olarak mümkündür. Fakat şamandırada çan kurtarma teli yoktur. Çan kurtarma teli denizcilerimizin deniz sathına gönderdikleri şamandırada telefon teliyle birlikte bulunması gereken, denizaltında mahsur kalan mürettebatın tahliyesi için çanın bağlanacağı bir teldir. Çan kurtarma telinin olmayışı ve uzun süre kurtaran gemisinin akıntıdan dolayı sabit bir noktada kalamayışı derinsu dalgıçlarının görevlendirilmesini zorunlu kılar.

Artık donanmamızın en iyi derinsu dalgıçları şamandırayı takip ederek, çan telini Dumlupınar’a takacak ve çan yardımıyla kahraman denizcilerimizi tahliye edecektir. Fakat Dumlupınar çok yüksek bir akıntının olduğu 87 metre derinlikte oturmuş, derinsu dalgıçlarından biri haricinde hiçbirinin ayağı boğazın zeminine dahi değememiştir. 5 mile yakın bir akıntıda Dumlupınar’a çok yaklaşmış fakat ağzından ve burnundan kanlar gelerek neredeyse şehit olmak üzereyken kurtarılan donanma derinsu dalgıcı Astsubay Üstçavuş Nurettin Ersoy, 15 saat basınç odasında tutularak hayata döndürülür. 285 kademde yere basan Ersoy’u Amerikalı denizciler ve doktorlar hayretler içinde incelemiş, “Ölümle arasında hiç mesafe kalmamıştır.” dedikleri duyulmuştur. Yarı baygın halde konuşabilecek güce eriştiği bir anda sorduğu ilk soru, kılavuz telinin denizaltıya takılıp takılmadığıdır.

Gelen olumsuz cevap üzerine gelecekte 6. Cumhurbaşkanımız olacak dönemin Denizaltı Filosu Komutanı Fahri Korutürk ile şu tüyler ürpertici diyalog yaşanır;

 Emret Amiralim şimdi yine dalayım!

Sen sıranı savdın git dinlen evlat. Arkadaşların da çalışmak isterler!

Ersoy’un durumunu gören Korutürk’ün, “Ölümden henüz kurtulmuş olan bu çocuk vazifesini yapmıştı. Artık yeni bir teşebbüse memur edilemezdi!” sözleri ile arşivlerde yerini alacaktır.

Evet, o çocuk 2013 yılında kaybettiğimiz, dizinin dibinde büyüdüğüm biricik dedeciğim Nurettin Ersoy’dur. Maalesef onunla birlikte kurtarma operasyonu son bulmuş. Akıntının gücüne dayanamayan şamandıranın telefon teli kopmadan biraz önce kahramanlarımızla son bir iletişim kurulmuş, fakat Allah nidaları ve iniltilerinden başka bir ses alınamamıştır.

Onlar çelik tabut içinde Çanakkale’de yatan kahraman denizcilerimiz… Onlar Uzak Asya’dan gelip, vatan uğruna binlerce evladın toprağı yastık yapıp sonsuzluk uykusuna yatanlardan… Tüm Dumlupınar Denizaltı Kazasında şehit olanları ve onları canları pahasına kurtarmaya çalışan kahramanlarımızı saygı, rahmet ve minnetle anıyoruz.

Vatan sağ olsun!

Kaynak:

Yemişci C., Çakır, E., T., Beydiz, M., G. ve Çoban, C. (2015). “Denizaltı Filosu Kumandanı Tuğamiral Fahri Korutürk’ün 3 Haziran 1953 tarihinde Ankara Orduevinde Verdiği “Dumlupınar Denizaltı Gemisinin Ziyaı Hakkında” Konferansının Tam Metni”, 2.

Turgut Reis ve Türk Denizcilik Tarihi Uluslararası Sempozyumu, Badrum.