Denise Nart Almanya’da “Jeopolitik Riskler” panelinde konuştu: Güçlü risk yönetimi stratejik bir zorunluluk

NART Sigorta İcra Kurulu Başkanı Denise Nart Ünal, Almanya’nın DAX indeksine kayıtlı ilk 1000 sanayi kuruluşu arasında yer alan “chief risk officer” ve sigorta yöneticilerinin izleyici olarak bulunduğu “Jeopolitik Riskler ve Etkileri” panelinde konuşmacı olarak yer aldı.

Panel 140 yıllık tarihi, 1.250’den fazla çalışanıyla Almanya’nın en büyük bağımsız aile şirketi, sigorta ve risk yönetim danışmanı olan Funk’un Vakfı tarafından organize edildi. Panelin ana gündem maddesi Türkiye’nin jeopolitik konumunun sunduğu fırsatlar ve risklerdi.

Denise Nart Ünal’la birlikte panelde Funk Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Hendrik F. Löffler, Michael Bauer International GmbH Politik Risk Baş Veri Bilimcisi Dr. Nicolas Schwank, Mannheim Üniversitesi’nden Prof. Dr. Savas Genç, Funk Vakfı GmbH Genel Müdür’ü Dr. Alexander Skorna yer aldı. Jeopolitik Riskler konusunda önemli görüşler sunulan panel müşterilerin ve grupların yoğun ilgisiyle karşılaşılandı. NART’ın FUNK’ un en büyük Türkiye partnerliğini yapıyor olması ve global menşeli şirketlerin global program poliçelerini de birlikte yönetiyor olması panele çok büyük katkı sağladı.

Webinar sırasında Funk Vakfı ve MBI Conias Risk Intelligence Veri merkezinin geçen hafta yayına çıkarttığı Türkiye Risk Raporu’nun özeti de sunuldu.

Türkiye’de artan jeopolitik riskler ışığında müşteri talepleri nasıl gelişiyor? Türkiye’deki şirketler jeopolitik riskler bağlamında şu anda hangi endişelere sahip? Türk ekonomisi hangi ülkelere ihracat yapıyor? Hangi sektörler özellikle etkileniyor? Petrol/Gaz endüstrisi mi? Turizm mi? Sorularına yanıt veren Denise Nart Ünal şunları söyledi:  “Türkiye, toplamda 85 milyon insanla ve son 20 yılın ortalamasında %5,4’lük bir GSYİH büyüme oranıyla satın alma gücü paritesine göre dünyanın 11. en büyük ekonomisine sahip. Şunu açık açık söylemeliyim ki coğrafi olarak önemli pazarlara olan yakınlık, ülkenin olağanüstü uçuş bağlantısı, güçlü bir iç pazar, girişimci odaklı özel sektör – AB ile gümrük birliğiyle birleştiğinde ve tabii ki genç nüfus sadece Türkiye’nin dinamik ekonomik ortamının birkaç göstergesi.

Son yıllarda Türkiye, çok uluslu şirketler için önemli bir merkez haline geldi, üretim, ihracat ya da yönetim için olsun. Örneğin Nestlé, MENA bölgesi için üretim üssünü Türkiye’de kurdu. Hugo Boss, beş binden fazla çalışanıyla İzmir’de en büyük üretim tesisini işletiyor. Mercedes Benz’in burada en büyük üretim tesisleri bulunuyor, birçok kişi belki bilmez: Türkiye, Avrupa’nın 4. en büyük otomobil üreticisidir. Ve birçok Alman şirketi burada aktif.

Bu şirketlerin ihtiyaçları, kesinlikle, artan jeopolitik riskler ışığında sürekli olarak değişiyor. Güçlü, sağlam bir risk yönetimi stratejisi bir zorunluluktur, aynı şekilde, iş faaliyetlerinin çeşitlendirilmesi de belirli bir pazarda aşırı bağımlılığı önlemek için merkezi bir rol oynamaktadır.

İhracatla ilgili sorunuza gelince. Türkiye’nin çeşitli bir ihracat portföyü vardır, Avrupa Birliği en büyük ticaret ortaklarından biridir. Ancak Türkiye, Orta Doğu, Rusya, Kuzey Afrika ve Asya’daki ülkelerle de güçlü ticaret ilişkileri kurmaktadır.

Hangi sektörlerin özellikle etkilendiği sorusuna gelirsek; Bazı endüstriler diğerlerinden daha fazla etkileniyor, örneğin turizm sektörü elbette jeopolitik olaylardan doğrudan etkileniyor – ancak bu yılın Rusya – Ukrayna krizi Türk turizmine yaradı, birçok Rus ve Ukraynalı Türkiye’yi ana seyahat ülkesi olarak seçti.  Türk inşaat ve altyapı sektörü, genellikle uluslararası ortaklıklara ve finansmanlara bağlıdır, bu nedenle jeopolitik risklere karşı doğal olarak çok hassastır. Bu gelişmelerden büyük ölçüde sarsılabilecek diğer endüstriler arasında enerji bulunmaktadır; Türkiye, TANAP gibi petrol ve gaz boru hatları için önemli bir geçiş ülkesidir. Havacılık da büyük ölçüde etkilenebilir, çünkü Türk Hava Yolları birçok uluslararası hedefe uçar ve gerilimler bu uçuşları sınırlandırabilir. Ama kesinlikle şunu söylemeliyim ki, 1. Dünya Savaşı’ndan bu yana Türkiye, tüm komşu çatışma ve savaşlarda – Irak, İran Çatışması; Irak-Kuveyt Çatışması ve Irak’a Amerikan istilası – tarafsız kalmıştır, bu da politik ve ekonomik ilişkilerin yeniden kurulması için potansiyel tehlikelerin ortadan kaldırılmasına yardımcı olmuştur.”

Alman ekonomisinin Türk şirketleri için ne kadar önemli olduğuna da değinen Ünal konuşmasını şöyle tamamladı: “Öncelikle, Almanya Türkiye’nin en önemli ticaret ortağıdır, 2022 yılında iki ülke arasındaki ticaret hacmi 51 milyar Euro’ya ulaşmıştır. 2023’ün Ocak ayında Almanya ihracatta ilk sıraya yerleşti. Almanya’ya yapılan ihracat 1,5 milyar EUR olarak gerçekleşti, ardından ABD ve Rusya geldi.

Buna ek olarak, Almanya Türkiye’deki en büyük yabancı yatırımcılardan biridir; beş binden fazla Alman şirketi Türkiye’de faaliyet göstermektedir. Bunlar arasında otomotiv, enerji, finans, kimya, perakende vb. sektörler bulunmaktadır. Bu yatırımlar Türkiye’de iş yaratma, teknoloji transferi ve belirli sektörlerin gelişimine katkıda bulunmuştur. Ayrıca, Almanya’nın turist olarak Türkiye’ye gelenler arasında büyük bir payı vardır.

Genel olarak, Alman ekonomisi birçok Türk şirketi için hem önemli bir ortak hem de bir rol modelidir. Arada sırada yaşanan politik gerilimlere rağmen, Almanya ile Türkiye arasındaki ekonomik işbirliği her iki taraf için de sağlam ve karlıdır. Duygusal yönü de vurgulamam gerekir ki, Alman ekonomisi, Alman tasarrufu, disiplini, kalitesi ve istikrarı Türkiye Cumhuriyeti’nde çok yüksek bir itibara sahiptir; ister fakir olsun ister zengin. Ve Türklerin Almanlara karşı bu tutumu tarafsızdır ve kolayca etkilenmez. Özetle, Alman ekonomisinin Türk şirketleri için çok önemli bir yere sahip olduğunu söyleyebilirim.”