İklim krizinin tetiklediği dönüşüm rüzgârı, finansal sistemleri ve sigorta endüstrisini derinden etkiliyor. IBS Sigorta ve Reasürans Brokerliği’nin ev sahipliğinde düzenlenen “Yeşil Enerji, Yenilenebilir Enerji ve Sürdürülebilirlik” temalı zirve, bu yeni dönemin şifrelerini çözmek ve sigorta sektörünün dönüştürücü rolünü tartışmak için sigortacılık ve farklı sektörlerden önemli isimleri bir araya getirdi. Toplantının konuşmacılarından Haluk Karabatak, net sıfır karbon hedefine yönelik enerji, karayolu taşımacılığı ve yapı sektörlerinde küresel çapta en az 10 trilyon dolarlık yeni sigorta teminatına ihtiyaç duyulacağını belirtti.
IBS Sigorta ve Reasürans Brokerliği tarafından düzenlenen Yeşil Enerji, Yenilenebilir Enerji ve Sürdürülebilirlik Zirvesi’nde, iklim değişikliği odağında sigorta ve sürdürülebilirlik ilişkisi masaya yatırıldı.
Zirvede ele alınan başlıca konular arasında sürdürülebilirlik ve sigortacılık arasındaki bağ, yeşil enerji yatırımlarının risk yapısı ve ESG kriterlerinin sektöre etkileri öne çıktı.
IBS Plasman, Hasar ve Operasyonlar Genel Müdür Yardımcısı Doğan Zorlu, konuşmasında günümüzün en büyük risk başlığının iklim krizi olduğuna dikkat çekti. Zorlu’ya göre, rüzgâr, güneş ve su gibi yenilenebilir kaynaklardan enerji üretmek sadece çevresel değil, ekonomik bir zorunluluk. ESG (çevresel, sosyal ve yönetişim) stratejileri ile sürdürülebilirlik artık ise ayrılmaz bir bütün.
İklim verisiyle yatırımın dengesi
Daha sonra “İklim Değişimi Nezdinde Sürdürülebilirlik ve Yenilenebilir Enerji Sektörüne Yansıması” başlıklı bir sunum yapan Alkazar Teknoloji Kurucu CEO’su Güven Fidan, iklim değişikliğinin hızına dikkat çekerek, yatırım kararlarının artık geçmiş verilere değil, bölgesel ısınma eğilimlerine göre şekillenmesi gerektiğini vurguladı. Avrupa Birliği’nin sürdürülebilirlik odaklı finansal kurallarının Türkiye’ye de geleceğini hatırlatan Fidan, “Bankalar verdikleri krediye karşılık belli bir riski kasalarında tutmak zorunda. Bu tür regülasyonlar Türkiye’ye de gelecek. İklim değişikliği bu tip sert kurallara yol açıyor” dedi.
Sürdürülebilirlikte sigortanın dönüştürücü gücü
Rönesans Holding Direktörü Evrim Atalas, Türkiye’nin 2053 Net Sıfır emisyon hedefine ulaşabilmesi için yenilenebilir enerjiye geçişin hızlanması gerektiğini söyledi. Atalas, sigorta sektörünün sürdürülebilirlik sürecinde oynadığı rolü ise şöyle özetledi: “Sigorta şirketleri sadece riskleri üstlenmekle kalmıyor, aynı zamanda risklerin önlenmesini teşvik ederek daha yaşanabilir bir dünya için çözümlerin parçası oluyor. Öte yandan, Türkiye’nin sera gazı emisyonlarının 2038’de zirve yapması ve 2053’te net 0 emisyona ulaşması hedefleniyor. Yenilenebilir enerji kaynaklarının elektrik üretimindeki payının %69’a çıkarılması planlanıyor. Enerji verimliliği yatırımlarıyla 2030’a kadar 100 milyon ton karbondioksit azaltımı sağlanması gerekiyor.”
Borsaya açık şirketlerin, bankaların, sigorta şirketlerinin, sermaye piyasası kurumları ve bağımsız denetlemeye tâbi büyük ölçekli şirketlerin TSRS (Türkiye Sürdürülebilirlik Raporlama Standardı) raporlaması yapması gerektiğini aktaran Atalas, “Eğer yatırımda sürdürülebilirlik riski varsa yatırımcı ya da paydaş bunun finansal karşılığının hesaplanmış olmasını ister. Bu yüzden sigortacıların işi kolaylaşacak. Çünkü karşılaşacakları riskler daha önce önlenecek” dedi. Evrim Atalas, sigorta sektörünün sürdürülebilirlikteki dönüştürücü rolüne de değinerek şunları söyledi: “Sürdürülebilir finansal araçları destekleyen sigorta şirketlerinin hem rekabet gücü hem de toplum nezdindeki itibarları artıyor. Yeşil finansman destekleyen projelerin çevresel ve sosyal riskleri daha düşük oluyor. Çünkü belli şartlara uyulması gerekiyor. Fosil yakıtların enerji santrallerinin prim maliyetleri ise daha yüksek oluyor ya da bazı şirketler bunları sigorta etmekten kaçınıyor. Sürdürülebilirlik sorunları kaynağında çözmeyi hedefler. Sigorta risk azaltma teşvikleri sunarak bu önleyici yaklaşımı destekleyebilir. Sürdürülebilirlik raporlaması zengin veri kaynağı sunar. Sigorta sektörü bu verileri risk modellemesine entegre ederek daha doğru risk değerlendirmesi yapabilir. Doğa Temelli çözümler veya döngüsel ekonomi modelleri hem sürdürülebilirlik hedeflerine hizmet eder hem de riski azaltır.
Batarya teknolojilerinden santral yapılarına riskler değişiyor
Swiss Re Kıdemli Mühendislik Riskleri Underwriter’ı Erdem Vitrinel, yenilenebilir enerji sistemlerinde enerji depolamanın giderek kritik hale geldiğine dikkat çekerek önemli uyarılarda bulundu.
Vitrinel, rüzgar ve güneş gibi yenilenebilir kaynakların doğaları gereği süreklilik göstermediğini ve bu nedenle üretilen enerjinin her zaman anında kullanılabilir ya da satılabilir olmadığını belirtti. Bu durumda devreye giren batarya enerji depolama sistemlerinin ise hem çözüm sunduğunu hem de yeni riskler barındırdığını vurguladı.
İspanya örneği: Sistem çökebilir
“Şebeke, batarya sistemlerinden enerjiyi dengeli şekilde alabiliyorsa sistem sağlıklı çalışır” diyen Vitrinel, aksi durumda, İspanya’da yaşanan örnekte olduğu gibi sistemin tamamen çöktüğünü hatırlattı.
Termal kaçak en büyük endişe
Sigorta sektörü açısından en kritik riskin ise “termal kaçak” olduğunu belirten Vitrinel, bu durumun batarya içindeki kimyasalların kontrolsüz şekilde ısınarak 800 dereceye kadar çıkması anlamına geldiğini söyledi. “En iyi ihtimalle performans kaybı yaşanır, ancak daha ciddi sonuçlar arasında yangın ya da patlama da var” uyarısında bulundu.
Termal kaçak riskini tetikleyen faktörler arasında fazla şarj, üretim hataları ve fiziksel hasar yer alıyor. Vitrinel’e göre, sigortacılar için en korkulan senaryo bu. Ancak etkili koruma ve risk azaltma önlemleriyle bu tür risklerin underwriting sürecinde yönetilebileceğini ifade ediyor.
IBS Özel Projeler Genel Müdür Yardımcısı Ülkem Devrim Aksar ise hidroelektrik santrallerin büyük ölçüde sigortalandığını, ancak güneş panelleri gibi sistemlerin özellikle depreme karşı yapısal riskler yarattığını söyledi: “Çatılarda yer alan güneş enerjisi sistemleri ek yük oluşturuyor. Depremde üzerinde güneş enerjisi sistemi olan çatı çöktüğünde, eğer olmasaydı çatı çöker miydi, tam bilinemiyor. Sürdürülebilirlik açısından çok önemli ama bazı yönlerden risk değerlendirmesinde sigortacılar için yeni sorular doğuruyor.”
Su ve yiyecek savaşları mı?
SNT Consultancy Partner’i Sinem Tekçe, zirvenin dikkat çeken konuşmalarından birini yaptı. Tekçe, 2037 itibarıyla dünya genelinde su ve yiyecek savaşlarının çıkabileceği öngörüsünü paylaştı. Türkiye’nin yıllık su tüketimi 63 milyar metreküp iken, sadece Google’ın yıllık tüketiminun 22 milyar metreküp olduğuna dikkat çeken Tekçe, “Bu çarpıcı karşılaştırma, dijitalleşmenin sürdürülebilirlikle ilişkisini de gündeme taşıdı” dedi.
HES’ler hâlâ en riskli santraller

Sigorta ve Reasürans Perspektifinden Yenilenebilir Enerji Risklerinin Transfer Aşamaları başlıklı panelde konuşan Axa Sigorta Underwriting Grup Direktörü Atilla Zorkirişçi, iklim değişikliğiyle birlikte hidroelektrik santrallerin (HES) artan risklerine dikkat çekti. “Santraller arasında en riskli olanlar hâlâ HES’ler” diyen Zorkirişçi, özellikle eski tesislerin iklim değişikliğiyle birlikte ortaya çıkan yeni şartlara ne kadar dayanıklı olduğu sorusunun sigortacılar açısından kritik olduğunu vurguladı.
Kuraklık, debi değişimleri, yaşlanan altyapı
Zorkirişçi, değişen yağış rejimi, akış debisi gibi iklim parametrelerinin HES’ler üzerindeki etkilerine işaret ederek, “Bu tesislerin bir kısmı eski. Sigortalıyoruz, evet, ama bu değişkenlere karşı ne kadar dayanıklılar, bu detaylı incelenmesi gereken bir konu” dedi.
Türkiye’de güneş enerjisine olan yatırımın hızla arttığını belirten Zorkirişçi, “2013’te kurulu güçteki payı % sıfırken, 2019’da %7’ye, 2022’de ise %14’e çıktı. HES, GES ve RES’in toplam payı ise 2013’te %40’tı” dedi.
Panel üretim tesislerinin de hem montaj hem de işletme dönemlerinde sigortalandığını belirten Zorkirişçi, özellikle çatı tipi GES sistemlerinin dikkatle incelendiğini aktardı:
“Eski yapılarda yapısal riskler öne çıkıyor. Panellerde biriken su, geçiş yollarını tıkayıp yük hesaplamalarında hesaba katılmadığı için hasara yol açabiliyor. Sigortacılar da bu süreçte hasar oldukça öğrenmeye devam ediyor.”
RES’ler GES’lere göre daha kompleks
Zorkirişçi’ye göre rüzgar enerji santralleri (RES), güneş santrallerine göre daha fazla teknik ekipman ve farklı riskler içeriyor. “GES’lerde iyi bir montaj yapar, sonra da rutin kontrollerle devam edersiniz. Ama RES’lerde yakın takip çok daha kritik. AXA olarak bu alanda çok agresif gitmiyoruz. Teknolojinin gelişmesi gerekiyor. Avrupa menşeli türbinler daha güvenilir görünüyor ama asıl önemli olan model. Eğer risk yönetilebiliyorsa, neden sigortalanmasın diye bakıyoruz.”
Parametrik sigorta havalı ama pratikte karşılığı az
Türkiye’de 2015’ten beri konuşulan parametrik sigortaların hâlen sınırlı kaldığını da ifade eden Zorkirişçi, “Bugüne kadar sadece 10 adet satılmış. Havalı bir konu ama ihtiyaca karşılık veriyor mu, sorun çözüyor mu, bu tartışmalı. Gerçek fayda üreten ürünleri geliştirmek için ciddi çalışma gerekiyor” dedi.
Yenilenebilir enerji hedefi: %17 pay
AXA Sigorta’nın yenilenebilir enerji iş kolundaki sigorta payının %14 olduğunu aktaran Zorkirişçi, şirketin genel portföyündeki payın %8 olduğunu belirterek bu oranı başarılı bulduklarını söyledi: “Yenilenebilir enerjide hedefimiz %17. AXA olarak ESG yatırımlarına önem veriyoruz, fosil yakıtlara yatırım yapmıyoruz. Elektrikli araçlar ve çevreye daha az etkisi olan ürünlerde daha iyi çözümler üretmeye çalışıyoruz. Örnek şirket olma hedefiyle çalışmalarımıza devam ediyoruz.”
Yenilenebilir enerji sigortanın büyüme alanı
Yenilenebilir enerjiye yönelik küresel yatırımlar, sigorta sektörü için benzeri görülmemiş bir büyüme alanı yaratıyor. Sigorta şirketleri, yeni teknolojilerin ve projelerin risklerini azaltmak amacıyla yeşil enerji gruplarıyla da yakın iş birliği içinde çalışıyor. Örneğin, yaşanan yoğun dolu hasarlarının ardından, hava koşulları kötüleştiğinde güneş panellerinin konumlarının ayarlanması gibi önlemler geliştiriliyor.

Howden ve Boston Consulting Group’un raporuna göre, net sıfır karbon hedefine yönelik taahhüt edilen 19 trilyon dolarlık yatırımın yarısından fazlası için sigorta teminatı kritik önemde. Toplantıda konuyla ilgili bir sunum yapan Haluk Karabatak, “Raporda, 2023–2030 döneminde enerji, karayolu taşımacılığı ve yapı sektörlerinde en az 10 trilyon dolarlık yeni sigorta teminatına ihtiyaç duyulacağı belirtiliyor. Bu kapsamda, deniz üstü rüzgar santralleri, güneş enerjisi çiftlikleri ve mevcut konut stokunun yalıtımı gibi dev altyapı projeleri de yer alıyor.
Dünya Ekonomik Forumu (Davos) tarihinde ilk kez risk sıralaması beşten ona çıkarıldı ve ilk dört sırayı iklimle ilgili riskler aldı. Karabatak’a göre bu tablo, çevresel tehditlerin küresel ekonomi üzerindeki etkisinin artık inkâr edilemez boyutta olduğunu ortaya koyuyor.
Enerji ihtiyacının büyük bölümünü Çin ve Hindistan oluşturuyor. Karabatak, “Çin tek başına enerjinin üçte birini tüketiyor. Elektrikli araçlar ve veri merkezleri nedeniyle enerji ihtiyacı 2030’larda iki katına çıkacak” diyerek, teknolojinin bu ihtiyacı artırırken aynı zamanda fiyatları düşürerek yıkıcı bir dönüşüm getireceğini söyledi.
Evlerden Enerji Üretilecek, Yeni Modeller Doğacak
2055’e kadar batarya fiyatlarının 25 dolara düşmesi öngörülüyor. Bu gelişme, enerji üreticisi ve tüketicisi kavramlarının iç içe geçmesini beraberinde getirecek. “Haneler elektrik üretecek. Satıcı ve alıcı rolleri değişecek, yepyeni iş modelleri doğacak” diyen Karabatak, merkezi fosil yakıt sistemlerinin yerine daha esnek, rekabete açık yapılar geleceğini vurguladı.
Siber Tehditler ve Ham Madde Sorunu Öne Çıkıyor
Karabatak, Almanya’daki 5800 rüzgar türbininin siber saldırı nedeniyle devre dışı kaldığını hatırlatarak enerji firmaları için siber güvenliğin vazgeçilmez olduğunu vurguladı. Ayrıca yenilenebilir enerji üretiminde ham madde ve tedarik zinciri sorunlarının da risk oluşturduğunu belirtti.
Rüzgar durdu, güneş parladı: Enerji fiyatlarında dalgalanma
Karabatak sözlerine şöyle devam etti: “Yılın ilk çeyreğinde rüzgar hızının yetersiz kalması nedeniyle Avrupa’da enerji üretimi düşüş gösterdi. Ancak güneş enerjisi üretimi aynı dönemde rekor seviyeye ulaşarak dikkat çekti. Bu zıt gelişmeler, enerji fiyatlamalarında dalgalanmalara yol açarken, yatırımcıların borsa tercihlerinde de değişikliklere neden oldu.
Gece-gündüz üretim farkının yarattığı dengesizlik, batarya sistemlerinin önemini artırdı. Yenilenebilir enerji üretiminin sürdürülebilirliği için depolama teknolojileri artık kritik konuma geldi. Ancak sektör sadece üretimle değil, hammadde tedariki ve tedarik zinciri sorunlarıyla da karşı karşıya.
Enerji firmaları için siber güvenlik ise bir diğer hayati başlık. Almanya’da yaşanan örnekte, 5800 rüzgar türbini siber saldırı nedeniyle devre dışı kalmış ve üretim durma noktasına gelmişti.”
İklim değişikliğiyle birlikte doğal afetlerin yol açtığı yıllık sigorta kayıpları, son beş yılda 100 milyar doları aşarak tarihsel rekor kırdı. Bu rakam, 20 yıl önceki beş yıllık ortalamanın iki katından fazla. Karabatak’a göre, “Artık hiçbir büyük yatırım sigorta desteği olmadan finanse edilemez. Doğaya dayalı çözümlerin korunması, karbon ve biyolojik çeşitlilik kredisi piyasalarının genişletilmesi gibi alanlarda artan finansman ihtiyacı, sigortacılığı sadece teminat sağlayan bir sektör değil, dönüşümün ana aktörü haline getiriyor.”
Yeni dönemde sigorta: Riskten koruma değil, dönüşüm aracı
Karabatak, iklim sorununa çözüm bulmak için iş dünyasının sigortaya bakış açısını değiştirmesi gerektiğini vurguluyor: “Şirketler, değişen ihtiyaçlarına uygun yenilikçi çözümler üretmeli. Sigorta artık yalnızca bir mali güvence değil, sürdürülebilirlik dönüşümünün stratejik ortağıdır.”
Türkiye’de belirsizlik sinyali
Türkiye’de enerji yatırım teşvik sisteminin ortalama her 11 ayda bir değiştiğini belirten Karabatak, bu durumun öngörülebilirlik açısından yatırımcıları zorladığını söyledi. “Dünyada enerji dönüşümünde büyük potansiyel var ama yatırımcının ve sigortacının ihtiyaç duyduğu şey öngörülebilirlik” değerlendirmesinde bulundu.
Sigorta riskten koruma değil, dönüşüm aracı
Karabatak, iklim sorununa çözüm bulmak için iş dünyasının sigortaya bakış açısını değiştirmesi gerektiğini vurguluyor: “Şirketler, değişen ihtiyaçlarına uygun yenilikçi çözümler üretmeli. Sigorta artık yalnızca bir mali güvence değil, sürdürülebilirlik dönüşümünün stratejik ortağıdır.”