Gelişmekte olan ülkeler için büyük risk: Zenginleşemeden yaşlanmak  

Türkiye’nin de içinde bulunduğu gelişmekte olan ülkeler için demografik yapı avantajdan dezavantaja dönmeye başlamış durumda. Swiss Re’nin son raporuna göre, 2050 yılına kadar dünya genelinde 65 yaş üstü nüfusun yüzde 80’i gelişmekte olan ülkelerde yaşayacak. Genç çalışanların nüfus içindeki oranı düştükçe, zenginleşemeden yaşlanan 2 milyarlık bu dev kütlenin emeklilik ihtiyaçlarını karşılamak, gelişmekte olan ülkeler için büyük bir güçlük haline gelecek.  

 

Swiss Re’nin son yayınladığı Sigma raporunda gelişmekte olan ülkelerin emeklilik sorunu ele alınıyor. Sigma 2/2021 Raporuna göre, ülkemizin de içinde bulunduğu kategori olan gelişmekte olan pazarlar hızla yaşlanıyor ve 2050’ye kadar dünya genelindeki 65 yaş üstü nüfusun yüzde 80’ine bu ülkelerin ev sahipliği yapması bekleniyor.  

Ekonomik gelişimin erken aşamalarında olan bu ülkeler için yaşlanmakta olan nüfus önemli bir sorun teşkil ediyor. Bu pazarların gelişimi son yıllarda büyük orandaki genç iş gücüne dayandı. Bu da ekonomik yaşam döngüsü teorisine göre, çalışılan yıllarda hızlı ekonomik birikim, yüksek tasarruf ve yatırım geliri sağlıyor. Bu demografik kazanç (demographic divident) Birleşmiş Milletler’in tahminine göre, 1970-2010 arasında büyümeye yüzde 0,3 ile 0,5 arasında katkı sağladı. Çin’de bu katkı yüzde 1,4’e kadar çıktı.  

Yüzde 70’in emeklilik güvencesi yok 

Sosyo-ekonomik gelişmelerin yanı sıra tıp alanındaki ilerlemeler 2000 yılında gelişmekte olan ülkeler için 65 olan beklenen yaş ortalamasını 2018’de 73’e çıkartmış durumda. Ancak bu ülkelerde çalışanların ortalama sadece yüzde 30’u bir emeklilik güvenlik programına dahil durumda. Gelişmekte olan ülkelerindeki yaşlı oranı dünya ortalamasının üzerinde yükselirken, bu ülkeler zenginleşemeden yaşlanma riski altında bulunuyor. Demografik kazanç artık hızla dezavantaja dönüşüyor. Çünkü yaşlanan nüfus; işgücü daralması, düşük verimlilik ve yavaşlayan ekonomik büyümeyi doğuruyor. Daralan çalışan nüfus, oran olarak büyüyen yaşlı nüfusu desteklemek ve emekli maaşlarını ödeme zorluğuyla karşı karşıya kalıyor. Yaşlı nüfus bağımlılık oranı, nüfusun toplamı üzerinde yük oluşturuyor. Bu oranın 2020-2050 arasında hızlı biçimde yükseleceği tahmin ediliyor. Gelişmekte olan ekonomilerin çoğu bu alanda ABD ve Almanya gibi gelişmiş ekonomilerle eşit durumda ve dünya ortalamasını geçmiş bulunuyor. Ancak burada kritik olan, gelişmiş ekonomilerin tersine, yaşlı nüfusun henüz zenginleşmeden çalışan nüfusa göre payını arttırması.  

Bu arada gelişmekte olan ülkelerde 15-24 yaş ve 25-54 yaş dilimlerindeki işgücüne katılımın düşüşü de emeklilik yıllarını destekleme konusunda güçlüğe neden oluyor. 1990’da yüzde 60 olan ilk gruptaki işgücüne katılım oranı yüzde 40’a gerilerken, ikinci grupta da az da olsa olsa gerileme görülüyor. Toplamda ise işgücüne katılım oranı 1990’daki yüzde 67’den 2019’da 60’a düşüyor.  

COVID-19 genç işgücünü vurdu 

Gençler deneyim eksikliğinden ötürü COVID-19 salgını sırasında büyük bedel ödediler. ILO ve Asya Kalkınma Bankası’nın raporuna göre, COVID-19 döneminde birçok Asya ülkesinde genç işsizliği ikiye katlanmış durumda. Bu durumda mevcut emeklilik sistemlerinin gelecekte sürdürülebilmesi de tartışmalı hale geliyor. Çünkü genç işsizliğin artmasıyla birlikte bu yüksek yoğunluktaki işgücünün emeklilik dönemine katkısı da azalıyor. Sürdürülebilirlik konusunda en hassas ülke ise Türkiye olarak göze çarpıyor. Melbourne Mercer Global Emeklilik Endeksine göre 65 puanın altında kalan ülkeler emeklilik sisteminin sürdürülebilirliği açısından gelişime muhtaç görülürken, Türkiye 30’un altında kalan puanıyla listedeki 13 gelişmekte olan ülke içinde en zayıf halka konumunda. Kritik hattın üzerinde kalan tek ülke ise Şili. Söz konusu endeks, emeklilik fonlarının büyüklüğü, beklenen emeklilik dönem uzunluğu, devletin borçları ve reel ekonomik büyüme gibi göstergelerle oluşturuluyor.  

Gelişmekte olan ülkelerden Polonya, Çekya ve Tayland’ın nüfuslarının yüzde 50’sinin 2050’de 65 yaş üstündeki yaşlılardan oluşacağı düşünülüyor. Dünyanın en büyük nüfusa sahip ülkesi olan ve aynı zamanda gelişmekte olan ülkeler arasındaki Çin’de bugün yüzde 17 olan 65 yaş üstü nüfusun 30 yıl sonra yüzde 40’a çıkacağı tahmininde bulunuluyor. Bu 1,5 milyarlık ülkeyi emeklilik açısından en riskli ülkelerden biri haline getiriyor. Gelişmiş ülkeler arasında ise Japonya, Güney Kore ve İspanya’da 65 yaş üstünün toplam nüfusa oranının yüzde 75’e ulaşacağı öngörülüyor.  

Türkiye’de ömür beklentisi 70 yılda iki kat arttı 

Türkiye’ye bakıldığında bugün yüzde 13 olan 65 yaş üstü nüfusun 2050’ye gelindiğinde yüzde 34’e çıkması bekleniyor. Geçmiş veriler incelendiğinde Türkiye’nin 1950 yılında 39 olan ortalama ömür beklentisinin günümüzde 78’e ulaştığı, yani iki katına çıktığı görülüyor. Birleşmiş Milletler’in “Dünya Nüfus Beklentileri” Raporundan yansıyan bu rakamlara göre, Türkiye’nin son 70 yıldır hızla yaşlanan bir nüfusa sahip olduğu açıkça görülüyor. 1990’da 64 olan beklenti, 2000’de 69’a, 2010’da 74’e yükselirken her 10 yılda beş yıl yaşlanan nüfus ülkenin taşımak durumunda olduğu emekli kapasitesinin sürekli şiştiğini de göz önüne seriyor.   

Hükümetlerin emeklilik taahhütleri karşılık bulcak mı? 

Sigma Raporuna dönecek olursak, COVID-19 krizinin yol açtığı finansal sıkışma ve düşük faiz oranlarının uzun sürme ihtimalinin de hükümetlerin taahhüt ettiği emeklilik beklentilerinin karşılanmasını güçleştirdiği tespiti karşımıza çıkıyor. Gelişmekte olan ülkelerin büyük çoğunluğunda 2008-2020 arasındaki faiz oranları, 2000-2007 arasına nazaran düşmüş görünüyor. Düşüşün 2030’a kadar sürmesi bekleniyor.  

5,4 trilyon dolarlık emeklilik tasarruf açığı 

Araştırmada, gelişmekte olan piyasaların yıl başına ortalama 5,4 trilyon dolarlık emeklilik tasarruf açığı olduğu tahmin ediliyor. Bu da emeklilik yıllarının toplamı için 106 trilyon dolar, yani gelişmekte olan ülkelerin toplam milli gelirinin üstünde bir rakama denk geliyor. Çalışan başına düşen açıksa tüm emeklilik yılları için 40 bin dolar. Burada en düşük pay 9 bin dolarla Endonezya’dayken en yüksek pay 230 bin dolarla Polonya’ya düşüyor. Türkiye ise kişi başı 39 bin dolar olan gelişmekte olan ülkeler ortalamasının hemen altında, 35 bin dolarlık açıkla yer alıyor.  

Swiss Re’ye göre bireylerin emeklilikleri için birikim ihtiyacı her geçen gün artarak büyüyor ancak hastalık, ölüm, finansal pazar ve uzun ömür gibi riskler birikim yeteneklerini bozma riski taşıyor. Bu yüzden kritik hastalıklar, hayat, sağlık ve sakatlığa teminat veren sigorta türlerinin finansal yaşam döngüsü için önemli olduğu Swiss Re tarafından vurgulanıyor.   

Ayrıca kamu hizmetinin özel sigortayla desteklenmesiyle, sigorta şirketlerinin emeklilik sisteminin sürdürülebilirliğini sağlamada önemli bir rolü olduğu düşünülüyor. Hükümet kaynaklarının emekliliğin sürdürülebilirliği için yeterli olmadığını düşünen Swiss Re Grup Şef Ekonomisti Jerome Jean Haegeli, “Devlet, özel sektör ve bireyler arasında kurulacak güçlü bir işbirliği, çözümün anahtarı olacak” diyor.   

Türkiye’de gayriresmi istihdam yüzde 40’a yakın 

Gelişmekte olan ülkelerde emeklilik güvencesi olan çalışanların oranı genel olarak düşük. Bunun önemli bir sebebi bu ülkelerde gayriresmi çalışma oranının yüksekliği. ILO’nun (Uluslararası Çalışma Örgütü) rakamlarına göre bu ülkelerde toplam 2 milyar kişi sosyal güvenlikten yoksun olarak çalışıyor. Asya ülkelerinde yasadışı çalışma diğer gelişmekte olan bölgelere göre yüksek görünüyor. Hindistan ve Endonezya yüzde 80, Vietnam ve Tayland yüzde 60’ın üzerinde yasadışı çalışana sahip. Bu oran Çin’de de yüzde 60’a yaklaşıyor. Asya’nın ardından Latin Amerika ülkeleri göze çarpıyor. Peru ve Kolombiya’da gayriresmi çalışma oranı yüzde 60’ı aşarken, Meksika’da yüzde 60’a, Brezilya’da yüzde 50’ye yaklaşıyor. Türkiye’nin de içinde bulunduğu Avrupa’daki gelişmekte oln ülkelerde ise gayriresmi çalışan oranı daha düşük kalıyor. Rusya ve Türkiye’de oran yüzde 40’ın altında, Polonya, Macaristan ve Çekya’daki oran yüzde 20’nin altında seyrediyor.   

 

Bireylerin emeklilikleri için birikim ihtiyacı her geçen gün artarak büyüyor ancak hastalık, ölüm, finansal pazar ve uzun ömür gibi riskler birikim yeteneklerini bozma riski taşıyor. Bu yüzden kritik hastalıklar, hayat, sağlık ve sakatlığa teminat veren sigorta türlerinin finansal yaşam döngüsü için önemli olduğu Swiss Re tarafından vurgulanıyor.