Sağlıkla yaşayabilmek “homeostazis”i korumakla mümkün

İnsan vücudunu oluşturan tüm hücreler ve organlar çevre şartları ne kadar değişirse değişsin iç dengelerini sabit şartlarda korumak zorundadırlar. Vücudumuzu sağlıklı tutabilmek için değişen dış ortam şartlarına karşı vücut içi dengemizi korumak zorundayız. Bu denge yaşam için vazgeçilmezdir. Vücudumuzdaki her bir hücre bu dengeyi sağlamak için aktif olarak çalışır. Yaşanan çevredeki olumsuz değişikliklere rağmen organizmaların iç dengelerini sürdürebilme yeteneğine “homeostazis” denir.

-Prof. Dr. Gökçen Orhan (Dr. Siyami Ersek Kalp ve Damar Cerrahisi Kliniği)

İnsan vücudunun dengesini sağlayan, homeostazis olayını kontrol eden iki ana merkez vardır. Bunlar; sinir sistemi (özellikle beyin) ve endokrin bezleridir. Bunların kontrolünde tüm organlar vücudumuzu yaşam ile uyumlu belli bir dengede sabit olarak tutmaya çalışırlar.

Canlıların iç ortamındaki tüm süreçler (beden ısısı, su-tuz dengesi, asit-baz dengesi, kan şekeri düzeyi ayarlanması) organizmanın denge durumunu korumaya yöneliktir. Bu denge, iç ve dış ortamdaki değişikliklerin duyu organları aracılığıyla saptanarak bedenimizdeki korunma mekanizmalarının harekete geçirilmesiyle sağlanır.

Organlarımız vücudumuzdaki homeostazisi korumak için çeşitli görevler üstlenirler.

İç içe geçmiş fonksiyonlarıyla vücutta kan basıncı, kalp atış hızı, solunum hızı, kan şekeri, besin, tuz ve su seviyelerini korumak için organlar çeşitli hayati düzenlemeler yaparlar. Örneğin; akciğerlerimiz oksijen ve karbondioksit, böbreklerimiz su ve tuz dengesini sağlarlar. Sindirim sistemimiz vücudumuzda eksilen enerji ve yapı taşlarını sağlayan besinlerin emilerek yerine konulmasını sağlar. Isı değişikliklerine karşı ise deri, kaslar, dolaşım sistemi ve ter bezleri organizmayı sabit bir ısıda tutmaya çalışır. Metabolizma hızı, insan vücut ısısının 37 derecede kalmasına dengelemiştir. Bundan daha soğuk ortamlarda vücut ısı kaybeder. Vücudun ısısının artması için deriye yakın yerlerde kan akışı hızlanır. Kaslarımız ısı üretir. Kan şekerinin belirli bir aralıkta tutulması, kanın pH’ının 7.4’te sabit olarak tutulması vücudumuzdaki diğer homeostazis örnekleridir.

İç dengenin önemi

İç dengenin korunması sayesinde yaşamımıza sağlıklı olarak devam ederiz. Ancak vücudumuzda meydana gelen fonksiyon bozuklukları ya da dışardan giren toksik yıkıcı bir madde veya organizma sebebiyle bu denge bozulabilir. Vücut bu dengeyi sağlamak için savunma ve boşaltım gibi olayları gerçekleştirerek iç dengenin korunmasına ve eski sağlığına kavuşmasına çalışır.

Canlıların yaşamlarını sürdürebilmesi, değişen çevre şartlarına ve içinde bulundukları koşullara uyum sağlamalarıyla mümkündür. Organizma içindeki dengeyi bozan herhangi bir etken sağlığımızı bozabilir. Canlı organizma ya bu duruma yol açan etkileri savaşarak yok eder ya yeni koşullara uyum sağlar ya da canlılığını zamanla yitirir, ölür. Çevresel dinamikler değiştiğinde tüm hücreler ivedilikle savunma mekanizmalarını harekete geçirerek iç dengelerini korumaya çalışırlar. Daha ılımlı streslerle karşılaşan hücreler uyaranlara karşı işlevsel niteliklerini değiştirerek korunmaya çalışırlar. Ancak kendilerine ağır zarar verebilecek streslerle karşılaştıklarında verecekleri tepkiler yetersiz kalır, hücrenin ölümüne neden olur.

Dış etkenler

Vücudumuzdaki hücrelere zarar veren dış etkenler hücrelerin işlevlerini ve morfolojik yapılarını bozarak hastalıklara neden olur. Isı değişiklikleri (soğuk ya da sıcak etkisi), elektrik akımı, radyasyon, mekanik yüklenmeler ve travmalar gibi fiziksel sebepler dengemizi bozabilir. Bunlara uyum sağlayamadığımız takdirde, etkilerinin insan yaşamını tehdit etmesi kaçınılmazdır. Çevre kirliliği, tütün ürünleri, narkotik maddeler, alkol, tarım zehirleri ve tıbbi ilaçlar gibi kimyasal etkenler de iç dengemizi bozarlar. Kimyasal etkenlere maruz kalmak hücre düzeyinde geri dönüşümsüz hasarla kanser ve otoimmün hastalıklar gibi hastalıklara neden olabilirler. Bir diğer iç dengeyi bozan etken parazitler, mantarlar, virüsler ve bakteriler gibi zararlı mikroorganizmalardır. Bunlar direkt etki ya da toksinleri aracılığıyla hücre hasarına yol açarlar. Dış etkenler aracılığıyla oluşan gen mutasyonları ve kromozom etkilenmeleri nesillere aktarılan hastalıklara neden olur. Beslenme bozuklukları, vitamin eksiklikleri, protein ya da kalori yetmezliği veya obezite yine organizmada iç dengeyi olumsuz yönde bozan diğer etkenlerdir.

Doğanın dengesi ve vücudun iç dengesi

Yukarıda sayılan örneklerde gördüğümüz gibi doğanın içindeki uyumu bozan, dünya üzerindeki dengeyi bozan her tür etken eninde sonunda vücudumuzdaki iç dengeyi bozarak insan sağlığını tehdit etmektedir. Sağlıklı bir yaşam sürebilmemiz ancak çevremiz ve doğayla onun dengelerine saygı duyarak yaşamamıza bağlıdır. Doğal dengeyi korumayı başaramazsak, insan yaşamını ve sağlığını da koruyamayacağımız kesindir. Doğanın dengesini bozduğumuz oranda fiziksel, kimyasal, zararlı mikroorganizma kaynaklı hastalıklarla daha çok savaşmak zorunda kalacağız. Aslında doğayı tüketerek ekonomik olarak büyürken, kendi sağlık dengemizi bozarak yok olmaya hızla yaklaştığımızı görerek ivedilikle tedbir almalıyız.

Sağlıklı bir yaşam sürmemiz ve neslimizin devamı için gerekli homeostazis ancak doğanın iç dengesine saygı duyarak mümkündür.