Birant Yıldız’ın yazısı: Enkaz

Bizim neslimiz için artık geç. Ama çocuklarımızı ve onların çocuklarını seviyorsak, onlara güvenli geleceği olan bir ülke bırakmak istiyorsak, bundan sonra, gerçekten, ülkemizde hiçbir şey bundan önceki gibi olmamalı.

-Birant Yıldız

Memleketim Adapazarı’ndaki çocukluk anılarımda bronz bir heykel vardır: Büyük bir 50 rakamının arkasında yükselen bir adam. Yükselen adamın Atatürk’ü, 50 rakamının da Cumhuriyetin 50’nci yılını simgelediğini okuma yazma öğrenmeden anlamıştım.

O heykel daha sonra kaldırıldı. Herhalde 50’nci yıl artık geride kaldığındandı. Yerine yenisi kondu mu, bilmiyorum, görmedim. Aradan 25 yıl geçti ve Cumhuriyetin 75’inci yılı geride kaldığında büyük bir afet yaşandı: 17 Ağustos Depremi. İstanbul’un da içinde bulunduğu Marmara’nın doğusunda büyük yıkıma yol açan depremde 17 binden fazla insan hayatını kaybetmişti. Artık bir daha hiçbir şey eskisini gibi olmayacaktı.

Ardından 2023 yılına gelindi. 100’üncü yıl gururunu yaşayan nesiller olarak heyecanlıydık, kuruluş günü olan 29 Ekim’i bekliyorduk. Ancak 6 Şubat sabahı hevesimiz kursağımızda kaldı.

Ülkenin üç bölgesinde büyük tahribata yol açan, merkez üssü Kahramanmaraş olan çok büyük iki deprem… Sert kış koşullarında meydana gelen depremlerin ilk günleri çok hayatiydi ama arama kurtarma çalışmalarını bölgeye hızla ulaştıramadık. Depremzedeler enkaz altında yardım bekliyordu ama depremin yıkıcılığının karşısında yardımlar çok yetersiz kalıyordu. Organizasyonun eksikliği deprem kadar büyüktü. Hızla akan saatlere yenildik, yaşama tutunmaya çalışan canları kaybettik.

Şimdi, ilk depremin üstünden 100’den fazla saatin geçtiği şu anlarda, erken müdahale edilemediği için hayatını kaybedenler kadar hâlâ enkazdan sağ çıkarılanlar da gözlerimizi yaşartıyor. Aklımda dolaşıp duran tek bir cümle var: 100’üncü yılda böyle olmamalıydı.

Dünyada yaşanan depremlerde ne oluyor?

2020 yılında da İzmir ve Elazığ depremlerini yaşamıştık. Bu depremlerdeki can kayıpları, o yıl dünyadaki tüm depremlerde yaşananların toplamından fazlaydı. İlk iki sırayı 119 ve 41 can kaybıyla İzmir ve Elazığ alırken, ardından gelen Meksika’daki 7,4 büyüklüğündeki depremde 10 kişi ölmüştü.

Wikipedia’dan gördüğümüz kadarıyla, 2021 yılında Haiti’de meydana gelen 7,2 büyüklüğündeki depremde 2,248 kişinin ölmüş. Ardından farklı ülkelerden gelen en yüksek can kaybı rakamları 105, 42, 20 olarak sıralanıyor. 2022 yılına hızlı bir bakış attığımızda, Afganistan depreminde 1,163 kişi ölürken, bu ülkeden sonra en büyük can kaybına yol açan depremlerdeki rakamların 635, 93, 30 diye gittiğini görüyoruz. Yani şunu söyleyebiliriz: İnsanlık artık bu yüzyılda depreme karşı yapı güvenliğinde ilerleme kaydetmiş ve bir depremde on binlerce kişiyi kaybetmiyor. Ama biz kaybediyoruz.

Son yıllarda depremde en çok can kaybı yaşanan yerlere baktığımızda, bizden başka şu ülkelere rastlıyoruz: Afganistan, Endonezya, Çin, Papua Yeni Gine, Haiti, Pakistan, Meksika, Peru, İran. Ortak özellik açık: Bu ülkelerin hiçbirinin sosyoekonomik seviyesi yüksek değil. Gelişmiş ülke denince akımıza gelen hiçbir ülkede depremler yıkıcı sonuçlar yaratmıyor artık. Japonya bir istisna olabilirdi ama son 10 yılda artık orada da depremler büyük yıkıcılığa sahne olmuyor, çünkü önlem alıyorlar.

Bizse ne ders ne de önem alıyoruz. 17 Ağustos’tan ders almadık, Van’dan, Elazığ’dan, İzmir’den de almadık. Ama bazı ülkeler ders alıyor ve deprem felaketi gibi bir gündem hayatlarını karartmıyor. Dikkat edilirse, ekonomik kayıptan bahsetmiyorum bile. O da çok ağır ama ilk aşamada önemseyemediğimiz bir konu.

Bizim neslimiz için artık geç. Ama çocuklarımızı ve onların çocuklarını seviyorsak, onlara güvenli geleceği olan bir ülke bırakmak istiyorsak, bundan sonra ülkemizde hiçbir şey bundan önce olduğu gibi olmamalı.

Peki benim umudum var mı? Sizin ne kadar varsa muhtemelen benim de o kadar var.