Kronik hastalıklarla mücadele sürdürülebilirlik stratejisinin parçası

Sağlık sigortasında sürdürülebilirliğin nasıl sağlanacağına dair Sigorta Dünyası’nın sorularını yanıtlayan Türkiye Sigorta Genel Müdür Yardımcısı Tuba Buldu, “Sigortacılar olarak kronik hastalıklarla mücadeleyi toplumsal sağlık ve refah seviyesini artırmak için sürdürebilirlik stratejisi olarak sağlık sigortalarının odağına almamız ve bu konuda emek veren derneklerle iş ortaklıkları geliştirmemiz halinde sigortalılık oranlarımızın daha da gelişeceğini söylemek mümkün” dedi.

Dünya çapında yüksek seyreden enflasyon sağlık sektörünü önemli ölçüde etkiledi. Son dönemde ülkemizde yaşanan ekonomik gelişmelere paralel olarak sağlık hizmetlerinde gerçekleşen maliyet artışları ve 2023 yılına dair enflasyon beklentileri nedeni ile poliçelerde prim artışları yaşandı. Bu durum, hasarsızlık indirimi, hastane grubu tercihi, kişilerin yaş ve sağlık riskleri farklılıkları, teminat tercihleri gibi kriterlere göre değişkenlik gösterse de “baz tarife” deki artış nedeni ile tüm sigortalıları etkiledi.

Sigorta Dünyası’nın konuyla ilgili sorularını yanıtlayan Türkiye Sigorta Genel Müdür Yardımcısı Tuba Buldu, sağlık sigortalarında primi etkileyen faktörlerle ilgili şunları söyledi:

“Sigorta şirketleri, sigortalı tazminatlarını ödeyebilmek için sağlık kurumlarından aldığı hizmet alım sözleşmelerinde Türk Tabipleri Birliği (TTB) tarafından yayımlanan referans tabloyu dikkate alıyor. TTB, Ocak 2022’de yüzde 36,7’lik artış, ardındanTemmuz 2022’de ikinci kez yüzde 37,5 artış yaptı ve 2022 yılı toplam artış oranını yüzde 87,1’e çıkardı. Bu yıla geldiğimizde ise TTB, katsayıları Ocak 2023 ayında yüzde 41,4 oranında, 1 Temmuz 2023 itibari ile de yüzde 30,7 oranında yükselterek toplam yüzde 84,78 artış yaptığını duyurdu. Mevcut poliçelerin yürürlükte olduğu süre dikkate alındığında sağlık bileşik enflasyon oranının 1 Temmuz itibari ile yüzde 154 olarak gerçekleşti.

Pandemi sonrası prim tazminat dengesizliği

Buldu, tüm bu faktörlerin etkisiyle maliyetler ve primler arasındaki farkın daha da arttığını söyleyerek, “Maliyetlerin artışı, doğal olarak primleri de etkilemekte, sigorta şirketlerinin tazminat yükünü artırmakta, dolayısıyla prim artışıyla maliyetlerin bir kısmı poliçelere yansımaktadır. Pandemi döneminde sağlık kuruluşlarının acil durumlar dışında kullanılamaması sağlık harcamalarının ertelenmesine, düşük tazminat prim değerleri üzerinden yapılan yenileme fiyatlamalarına, pandemi sonrası normalleşme sürecinde de artan tazminat ödemeleri ile önemli bir tazminat prim dengesizliğine yol açtı. Bu dönemde ihtiyatlı davranarak fiyatlama yapmaya çalışan şirketler bazı müşterilerini kaybederken, daha düşük artış oranlarıyla yenileme yapan bazı şirketler de poliçe süresi sonunda oluşan yüksek tazminat nedeniyle daha yüksek yenileme primi sunmaya mecbur kaldı. Yine diğer sigortalardan farklı olarak, sigortalılara uzun yıllara dayanan bazı haklar ve avantajlar sunulması da prim hesaplamalarını etkilemektedir” dedi.

Sağlık finansmanında kaynak israfı

Bu konuda değerlendirilmesi gereken bir diğer önemli hususun da Türkiye’de sağlık hizmet sunucularına erişimin kolaylığı olduğunu ifade eden Buldu, “Sağlık kurumlarının tedavi ve otelcilik hizmet kalitesinin yüksekliği ve cazibesi, sağlık kurumlarına müracaatların fazla olması ve sağlık harcamalarının her sene giderek artmasını beraberinde getiriyor. İster genel sağlık sigortası ister özel sağlık sigortası olsun, sigortalılar sağlık hizmetlerine erişim ücretsiz olduğundan, gerekenden daha sık sağlık hizmeti kullanmaya yönelebilmektedir. Bu sebeplerle kontrolsüz ve aşırı hizmet tüketimi sağlık finansmanında kaynak israfına yol açabilmekte, bu da maliyetleri yükseltmekte ve uzun vadede mali sürdürülebilirliği tehdit etmektedir” diye konuştu.

Buldu, özel sağlık sigortalarının diğer sigorta branşlarından tazminat frekansı açısından da farklılık gösterdiğini vurgulayarak, “Örneğin bir sağlık sigorta poliçe sahibi yılda ortalama 8-9 kere poliçesinden tazminat almaktadır. Bireylerin sağlık bilincinin artmasıyla kaliteli, güvenilir sağlık hizmeti alma arzusu, prim hesabına konu olan sağlık harcamalarının artış göstermesine sebep olarak gösterilebilir. Sağlık kurumlarına kolay erişim dışında diğer faktörlerse hizmet kalitesinin artmasına paralel oluşan fiyat artışları, medikal teknolojiler, yeni tedavi metotları, ilaç endüstrindeki hızlı gelişmeler, dünya ve ülkemiz nüfusunun giderek yaşlanması ve uzayan yaşam süresi ile riziko süresinin uzaması primleri arttıran diğer faktörler olarak sıralanabilir. Son yıllarda depresyon, alzheimer, obezite, diyabet, hipertansiyon gibi kronik hastalıkların ve kanser vakalarının yaygınlaşmasının da öneminin altını çizmek gerekir.”

Ayrıca yeni ilaçlardan gelişmiş tedavi metotlarına kadar sağlık hizmet sunumu yatırımlarının sürekli arttığı ortamda sağlık maliyetlerindeki artışların hizmet bedellerine yansıdığını da söyleyen Buldu, “Biz sigortacılar satılan poliçelerden prim üretimimize bağlı gelirleri, giderleri, ödenen tazminatları ve kârlarımızı, kısacası finansal bilgilerimizi şeffafça yayınlıyoruz. Sağlık sigortacılık ekosistemindeki diğer paydaşların da finansal bilgilerini bu şekilde yayınlamaları ve bu konuda bir düzenleme yapılması maliyetlerin yönetilmesinde açısından önemli olabilir” diyerek önemli bir noktaya dikkat çekti.

“Sigortacılıktaki ekosistemin sürdürülebilirliğini etkiler”

Bireylerin gelirlerindeki artışın maliyet artışlarının altında kaldığı durumlarda poliçeleri devam ettirip ettirmemelerinin gündemindeki önemli bir konu haline geldiğini söyleyen Buldu sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu konu, sistemin sağlıklı bir şekilde işlevlerini yerine getirebilmesi için son derece önemli. Çünkü, sigorta sektöründe yaşanacak bir küçülme sağlık ekosisteminin bir bütün olarak sürdürülebilirliğini de olumsuz etkileyebilir. Bu kapsamda, hesaplamaların bilimsel ve gerçek veriye dayalı olarak tutarlı bir prensiple yapılması ve sistemin daha öngörülebilir bir yapıya kavuşturulması son derece önemli. Sigorta sektörü fiyatlamaları geçmiş istatistiklere bağlı tazminat frekansı ve gelecek öngörüleri kapsamında tahmini tazminat maliyetleriyle teknik ve aktüeryal yaklaşımlara göre belirliyor. Bu nedenle, poliçe fiyatlamalarını belirlerken kullanılan referans fiyatlar için öngörülebilir bir yapının oluşturulması sağlık sigortacılığının sürdürülebilir olması için oldukça gerekli.”

Tamamlayıcı sağlık sigortalı sayısında önemli bir artış olduğuna da değinen Buldu, özellikle salgın sonrası dönemde fark ücreti ödemeden sağlık hizmetlerine daha kolay erişme isteği ve özel sağlık kuruluşlarında sağlanan tedavi imkânınin bu ürüne olan talebi artırdığını söyledi. Sektörün tamamlayıcı sağlık ürünlerine sağlanan ek faydalar ve ek hizmetlerle ürünün daha cazip konseptlerde sunulması için çaba sarfettiğini de belirten Buldu, “Sağlık hizmetlerine daha hızlı ve uygun maliyetlerle erişmek için talep arttıkça tamamlayıcı sağlık sigortası branşındaki büyümenin süreklilik göstereceğini ve yeni sigortalı kazanımının devam edeceğini değerlendiriyoruz. Pandemi, ardından savaş, iklim değişikliği ve en son yaşanan deprem hem bireyler hem de ülkeler açısından sigortayı daha önemli bir hale getirdi. Bu gelişmeler gösterdi ki şirketlerin ve bireylerin ve hatta ekonominin finansal sürdürülebilirliği açısından sağlık ekosisteminin dengesi çok önemli. Pandemi ve Maraş depremi ile tecrübe edindiğimiz zorluklar uzaktan sağlık ve psikolojik destek hizmetlerine olan eğilimi güçlendirdi. Bu ve benzeri uzaktan sağlık çözümleri zaman ve maliyet açısından tazminatların ve maliyetlerin kontrol edilmesine katkı sağlayabilir ve sağlık hizmetlerine erişimin kolaylığıyla da sigortalı sayısının artmasını sağlayabilir. Yeni teknolojilerin ve özellikle insurtech ve diğer fintech firmalarının yükselişi, geleneksel sigortacılık modelini değiştiriyor. Teknolojik trendler paralelinde ve yeni iş modellerini hep birlikte izliyoruz” dedi.

Sürdürülebilirlik stratejisi: Kronik hastalıklarla mücadele

Son dönemde trend olan Wellbeing ve Wellness kavramlarıyla ilgili de görüş bildiren Tuğba Buldu, “Bu kavramlar bireyin bedenen, ruhen ve sosyal yönden tam iyilik ve esenlik haline işaret eden ve sağlık hizmetlerinin hastalığı tedavi etme odağını hastalığı önleme anlayışına doğru geliştiren kavramlar olarak sağlık giderlerinin azalmasında etkili olacak gelişmelerin başında geliyor. Bu yaklaşımın sigorta ürünlerine entegre edilmesi başta gençlerde olmak üzere sigorta sahipliğinin artırılması ve sağlık hizmetlerinin kalitesini yükseltecek bir sistemin oluşması için fayda sağlayabilir. Ayrıca, hizmet alımında değer bazlı sağlık ekosistemi kurma, sigortalıları ödüllendirme, kullandıkça öde, geri kazanım veya kazanç sağlama gibi pazarlama yöntemlerini sigorta süreçlerine daha fazla entegre etmemiz gerekiyor. Sigortacılar olarak kronik hastalıklarla mücadeleyi toplumsal sağlık ve refah seviyesini artırmak için bir sürdürebilirlik stratejisi olarak sağlık sigortalarının odağına almamız ve bu konuda emek veren derneklerle iş ortaklıkları geliştirmemiz halinde sigortalılık oranlarımızın daha da gelişeceğini söylemek mümkün. İhtiyaca ve bütçeye göre dijital çözümler sunarak bireyin kendi poliçesini tasarlaması, pratik, yalın ve ulaşılabilir ürün sunmak hepimizin odağında. Ülkemizde ve dünyada giderek güçlenen bu eğilimler sigortalı sayısının artmasında önemli katkılar sağlayabilir” şeklinde konuştu.

Özel sağlık sigortalarının özendirilmesi için vergi teşviki veya devlet katkısı sağlanması gibi farklı teşvik modellerinin önemine değinen Buldu, sağlık poliçeleri ile ilgili dünyanın çeşitli ülkelerinde farklı modeller bulunduğunu söyleyerek sözlerine şöyle devam etti:

“Örneğin; Fransa’da tamamlayıcı sağlık sigortası grup poliçelerinin işverenler için kanunen zorunlu olması sebebiyle, tamamlayıcı sağlık sigortası sahibi nüfusun oranı %90’ı geçmiştir. Avustralya’da gelir düzeyi belirli bir sınırın üzerinde olan kişiler tamamlayıcı sağlık sigortası yaptırmak zorundadır. Yıllık geliri söz konusu sınırı geçtiği halde özel sağlık sigortası yaptırmayan vatandaşları için ek vergi yaptırımları uygulanmaktadır. Hollanda’da ise nüfusun tamamı için katılımı zorunlu temel sağlık hizmetleri paketini içeren özel sosyal sağlık sigortası sistemi uygulanmaktadır. Nüfusun yaklaşık %85’lik kısmı özel sosyal sağlık sigortasına ek olarak tamamlayıcı sağlık sigortalarından yararlanmaktadır. İleri yaşlarda güvencenin devam edebilmesi için mali açıdan sürdürülebilir bir fonlama, teşvik veya finansman sisteminin kurulması ve tüm nüfusa hitap eden geniş fayda ve hizmet kapsamına sahip ürünlerin sunulması sağlık sigortacılığının sürdürebilirliği için önemli konu başlıklarıdır.”

Sektörün gelişimi için bir diğer önemli konunun kamu hastaneleriyle entegrasyon olduğunu ifade eden Tuğba Buldu bu konuda şunları söyledi: “Modern sağlık yapılarının hayata geçirilmesini hedefleyen kamu hastanelerinin hem özel sektörün hem kamunun hem de vatandaşın azami faydayı sağlayabilmeleri için hizmet kalitelerinin artırılması ve sağlık sigortası ile entegrasyonunun sağlanması sistemin gelişimi için faydalı olabilir. Kamu hastanelerinde özel hasta karşılama bankosu, özel oda, özel hemşire, özel yemek gibi farklılaştırılmış otelcilik hizmetleri ve kişiye özel hizmet sunumunun yapılacağı alanlar oluşturulması özellikle tamamlayıcı sağlık sigortasına olan talebi arttıracaktır. Bu sayede yapılan yatırımların geri dönüş süresi kısalacak ve kaynakların daha etkin kullanılmasıyla sürdürülebilirlik daha üst bir seviyede sağlanabilecektir. Sağlık uzmanı işgücünün dijital veya uzaktan hizmet sunumu ve özel sigortalar ile iş birliği içinde olması işgücü verimliliğini artırabilir, bu sayede zaman ve kaynak israfının önlenmesiyle de sürdürebilir bir model inşa edilmesine imkân verebilir. Özellikle sigortadan gelen hasta yükünün dijital platformlar aracılığı ile sağlık uzmanlarıyla buluşturulması hem esnek çalışma ve hem de ek gelir açısından çok faydalı olabilir ve devletin kontrolünde bir modelin kurulmasıyla da sistem sorunsuz bir şekilde işletilebilir. Yeni model kapsamında;

  • Sağlık hizmet sunucularında sağlık hizmeti kullanım kontrolü,
  • Sevk sisteminin fiilen uygulanması,
  • Birinci basamak temel tıp hizmetlerinin ve aile hekimliğinin yaygın ve etkin şekilde uygulanması modelin destekleyicisi olabilir. Ama bunun için ciddi anlamda vatandaşların sistemi sahiplenmesi, sürece uyum sağlaması ve benimsemesi gerekecektir.”

Sigorta primlerindeki artış varlık fiyatlarındaki artıştan az

Son olarak, tüm dünyada yaşanan yüksek enflasyon ve döviz kurlarındaki dalgalanmalar ve asgari ücret artışları gibi kritik gelişmelerin diğer branşlardaki fiyatları da yukarı taşıdığını söyleyen Buldu, sigortada prim artışlarının sigortalanan varlığın fiyatındaki değişimden direkt olarak etkilendiğini vurguladı. Buldu, “Ancak sigorta primlerindeki artış, varlıkların fiyatlarındaki artıştan daha az oldu.  Sigorta sektörü olarak müşterilerimize bunu çok fazla yansıtmamaya özen gösterdik. Yukarıda da belirttiğim üzere, artan maliyet yükünün bir bölümü sigorta şirketleri tarafından üstleniliyor. Dolayısıyla müşterilerimizden fiyatların yüksek olduğuna dair geri bildirimler alıyoruz fakat bu noktada sigortalılarımızın her zaman yanında olduğumuzu, ödemelerde her türlü kolaylığı sağladığımızı da belirtmek gerekiyor. Şirketler bazında bilançolarda ödenen tazminatlar da şeffafça yayınlanıyor. Bizlere yansıyan örneklerde sayısal verilerle sigortalılarımıza durumu açıkladığımızda başta gelen tepkinin makul bir tepkiye dönüştüğünü ve  alternatif çözümler ile ihtiyaca ve bütçeye uygun olarak sigorta poliçelerinin yenilendiğini ve satın alındığını görüyoruz” şeklinde konuştu.

Sigortacıların sağlık sigortası branşıyla kişinin en zor döneminde ve en fazla yıprandığı hastalık anında yanında olduğunu hatırlatan Tuğba Buldu sözlerini şöyle noktaladı: “Tazminat bilgilerinin, tanı ve tedavi giderlerinin şeffafça paylaşılıyor olunması, sigortalımıza ekonomik anlamda nasıl bir katkı sunduğumuzu göstermemiz açısından son derece önemli ve bu şeffaflık sigorta şirketlerine olan güveni ve sadakati de artırıyor. Bence bugün herkesin ihtiyacına ve bütçesine uygun poliçe sahipliği hâlâ mümkün. Mesele hepimizin emekli olduğunda ödeyebileceği poliçe modelleri tasarlayabilmek ve sistemin toplumun iyilik haline hizmet ederken sürdürülebilirliğini koruyacak şekilde geliştirilebilmek. Bizler, bu işe gönül verenler olarak, bu konuda en doğruyu ve pratik metodu bulmaya her zaman odaklanacak ve çalışmalarımızı aralıksız sürdüreceğiz.”

Primleri arttıran faktörler

TTB katsayı artışı

SUT artışları

Hekim ücretleri, ilaç, tıbbi malzeme fiyatlarındaki artış

Tanı, teşhis ve tedavi maliyetlerindeki yükseliş

Döviz kuru değişimleri

Tedarik zincirlerindeki bozulma nedeniyle artan maliyetler

Asgari ücret artışı

Vergiler

Enerji maliyetlerindeki artış

Çalışan ücretleri gibi medikal enflasyonun bileşenleri