17 sivil toplum kuruluşundan çağrı: İklim hedefi yenilensin, ekonomi güçlensin

İklim değişikliği alanında çalışan sivil toplum ve düşünce kuruluşları, Türkiye’nin bu yıl güçlü bir iklim hedefi koymasının sağlayacağı ekonomik faydaları açıkladı:
-Türkiye daha fazla vakit kaybetmeden 2030’a kadar yüzde 35 mutlak emisyon azaltımı hedeflemeli.
-Güneş ve rüzgardan daha fazla elektrik üretilmesi halinde, tüketici enflasyonu 7 puan düşürülebilir.
-Türkiye 2022’de planlanan güneş ve rüzgar enerjisi projelerini hayata geçirseydi elektrik üretim maliyeti yüzde 11,8 ucuzlayacaktı.

İklim değişikliği alanında çalışan 17 sivil toplum ve düşünce kuruluşu, Türkiye’nin emisyon azaltım hedefinin güncellenmesinin ülkeye sağlayacağı ekonomik faydaları bugün düzenlenen basın toplantısında açıkladı.

İklim STK’ları ve düşünce kuruluşları, 30 Kasım’da Dubai’de başlayacak COP28 İklim Zirvesi öncesi hükümete ortak çağrıda bulundu: Türkiye’nin, 2053’te net sıfır hedefine ulaşabilmesi için, 2020 yılına kıyasla 2030’a kadar en az yüzde 35 mutlak emisyon azaltımı hedeflemesi gerekiyor.

Bu hedef, Türkiye’nin, emisyonlarını bugünden itibaren azaltmaya başlayarak 2020 yılındaki 523,9 MtCO2e (milyon ton karbondioksit eşdeğeri) seviyesinden 340 MtCO2e’ye çekmesi anlamına geliyor. Türkiye geçen sene, emisyonlarını 2030’a kadar yüzde 30’dan fazla artıracağını açıklamıştı.*

İklim alanında çalışan sivil toplum ve düşünce kuruluşları, hükümete yaptıkları çağrıda, kaybedilen her dakikanın bizi iklim krizine karşı daha kırılgan hale getirdiğine dikkat çekerek emisyon azaltım hedefinin güncellenmesi ve hedefe ulaşmak için somut adım atılması halinde Türkiye ekonomisine sağlayacağı faydaları şöyle sıraladı:

Yenilenebilir enerjiye geçiş enflasyonu düşürebilir: SEFiA’nın raporuna göre güneş ve rüzgardan daha fazla elektrik üretilmesi halinde, tüketici enflasyonu 7 puan düşürülebilir.

Enerjide kendine yeterlilik başarılabilir: Kullandığı fosil yakıtların yüzde 78’ini ithal eden Türkiye, başka ülkelere bağımlı ve enerji krizlerine karşı savunmasız hale geliyor. Türkiye Paris Anlaşması’nı onayladığı Ekim 2021’den bugüne kadar kömür, gaz ve petrolden oluşan fosil yakıt ithalatı için 175 milyar dolar harcadı. Oysa EMBER’in çalışmasına göre, Türkiye’nin güneşi ve rüzgarı ile üretilen elektrik, 1 yıl içinde 7 milyar dolar, yani neredeyse 1 aylık enerji ithalatını önledi. Türkiye’nin 2030’a kadar kömürden çıkmasıyla ise mevcut durumda elektrik üretimindeki yüzde 60’lık yerlilik oranını yüzde 70’e kadar yükseltmek mümkün.
Enerji maliyetleri düşer: SEFiA’nın raporuna göre, Türkiye 2022’de planlanan güneş ve enerji projelerini hayata geçirseydi elektrik üretim maliyeti yüzde 11,8 ucuzlayacaktı.

Yeni istihdam alanları yaratılır: Uluslararası Enerji Ajansı’nın raporuna göre, Türkiye’nin emisyon azaltım hedefini güncellemesi yeni istihdam alanları da yaratacak. Güneş ve rüzgar enerjisi yatırımları, kömürün 5 katı istihdam potansiyeli yaratıyor.

İşsizlik ve yoksullukla mücadele olanağı yaratılır: Boğaziçi Üniversitesi akademisyenlerinin hazırladığı TÜBİTAK projesi raporuna göre, yeşil büyüme modeli hiçbir şey yapılmadığı bir senaryoya kıyasla milli geliri yüzde 7 artırabilir. Üstelik bu modelde istihdam ve gelir, düşük gelirli bölgelerde yüksek gelirli bölgelere kıyasla daha fazla artıyor.

Sağlık sorunları ve sorunların kamuya maliyeti azalır: HEAL’in raporuna göre Türkiye’de 55 yıldır çalışan kömürlü termik santrallerin en az 200 bin kişinin erken ölümüne ve en az 320 milyar avro sağlık maliyetine sebep olduğu tahmin ediliyor.
Rüzgar ve güneşi merkeze alan yüksek teknolojili, katma değerli yatırım alanları gelişir: İPM’nin “Yan Faydalar” çalışmasına göre, güneş ve rüzgardan elektrik üretim kapasitesinin artması sanayi üretimindeki ilgili değer zincirini büyütecek; güneşte 15-25 GW’lık kapasite ilaveleri 0,8 milyar dolar olan üretimi 6,8 – 11,3 milyar dolar kadar artırabilir.

Küresel net sıfır dönüşüme uyumlu bir ekonomi kurulur: AB ülkeleri en geç 2035’te petrolle çalışan yeni araçların satışını sonlandırmayı hedeflediği için elektrik temelli sektörlerin artması öngörülüyor. Dizel ve benzinli otomobil parçaları, Türkiye’nin çevresel ürün ihracatında 2020 itibarıyla yüzde 11 paya sahip. 2026 yılında AB Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması ise 3. en büyük dış ticaret kalemi olan demir – çelik sektörünü etkileyecek. Net sıfır bir sanayi stratejisiyle Türkiye’nin bu sektörlerdeki konumu korunabilir.

Küresel iklim finansmanına erişim olanağı artar: Türkiye iddialı iklim eylemlerini taahhüt ederek adil geçiş fonları gibi düşük karbonlu ekonomiye dönüşümün finansmanı imkanlarına erişim fırsatı yakalayabilir.

İklim değişikliği alanında çalışan STK’ların geçen yıl başlattıkları kampanya kapsamında düzenlenen ’İklim Hedefi ve Yeşil Dönüşümün Ekonomik Faydaları’ paneline ODTÜ İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ebru Voyvoda, İstanbul Politikalar Merkezi (İPM) İklim Değişikliği Çalışmaları Koordinatörü Ümit Şahin, Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği (SEFiA) Direktörü Bengisu Özenç ile Sağlık ve Çevre Birliği HEAL Türkiye Sağlık ve Enerji Politikaları Kıdemli Danışmanı Funda Gacal katıldı.

Basın toplantısının açılış konuşmasını yapan Avrupa İklim Eylem Ağı (CAN Europe) Türkiye İklim ve Enerji Politikaları Koordinatörü Özlem Katısöz, “İklim değişikliği ile mücadele için atılması gereken adımları Türkiye için bir külfet olarak görme anlayışını geride bırakıp iklim için harekete geçmenin ekonomik büyüme, enflasyonla mücadele, yoksulluğun giderilmesi, enerjide bağımsızlık, katma değerli üretim gibi faydalarına odaklanalım. Bu faydalar bilimsel çalışmalarla ortaya konuldu, politika yapıcılara düşen bu bulguları plan, program ve hedeflere yansıtmak’’ dedi.

Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği (SEFiA) Direktörü Bengisu Özenç: “Bilimsel çalışmalar, Türkiye’nin 2035 net-sıfır hedefi ile uyumlu bir patikaya bugün adım atmasının, olumlu sağlık etkileri ve düşen enerji ithalat faturalarının ağırlıkta olduğu net ekonomik faydaları beraberinde getireceğini gösteriyor. Bu beklenen faydalar zaman içerisinde hızlanarak artacakken, geç kaldığımız her gün hem bahsettiğimiz bu faydaları yakalamaktan uzaklaşıyor, hem de kendimizi yüksek karbonlu bir patikaya mecbur bırakarak dönüşüm maliyetlerinin artmasına neden oluyoruz. Türkiye daha iddialı bir azaltım planı açıklayarak 2053 net-sıfır hedefi konusundaki samimiyetini kanıtlamalı.”

ODTÜ İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Prof.Dr. Ebru Voyvoda: “Gelişmiş ülkelerde iklim politikaları, sadece iklim krizine değil küresel ekonomik sistemin karşı karşıya kaldığı çoklu (çok boyutlu) krizlerlere karşı da tasarlanmış çok kapsamlı dönüşüm politikaları olarak karşımıza çıkıyor. Türkiye ekonomisinin içinden geçtiği konjonktürde çok boyutlu kısa/uzun dönemli ve yapısal sorunlarına kalıcı çözüm üretebilmesinin tek yolu bu küresel dinamikleri iyi değerlendirmek ve kapsamlı bir ‘yeşil dönüşüm’ stratejisi oluşturmak.”

HEAL-Sağlık ve Çevre Birliği Kıdemli Enerji ve İklim Politikaları Danışmanı Gacal: “Tahminlerimize göre sadece elektrik üretim politikalarını 2053 net sıfır hedefine yönelik şekillendirmek, sağlık sorunlarından kaynaklanacak ve üretim santralleri tarafından ödenmeyen 194 milyar euro maliyeti önleyecek. 6 trilyon Türk lirasına eşdeğer bu rakam, aynı zamanda Türkiye’nin güncel brüt dış borcunun yüzde 44’üne tekabül ediyor.”

Kadir Has Üniversitesi Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi Erinç Yeldan: ”Yeşil finans piyasaları yılda yaklaşık 750 milyar dolarlık bir hacme ulaşmış durumda ve söz konusu piyasalar hızla büyüyor. Türkiye, doğal kaynakları ve coğrafi konumu sayesinde yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı yeni sanayi devriminin aktif bir yürütücüsü olma fırsatını kaçırmamalıdır. Türkiye’nin söz konusu finansman olanaklarından yararlanabilmesi için etkin, inandırıcı ve iyi tasarlanmış bir karbonsuzlaşma planını duyurması gerekli.”

WWF-Türkiye İklim ve Enerji Programı Müdürü Tanyeli Sabuncu: “Fosil yakıtlara bağımlı emisyon yoğun bir ekonomi iklim etkisinin yanında toplumsal mağduriyetlere de yol açıyor. Kömür madenlerinin tarım alanlarını yok etmesi sonucu söz konusu bölgelerde yaşayanların geçim olanakları kısıtlanıp mülksüzleşmelerinin yanı sıra gıda üretimi darbe alıyor. Öte yandan termik santrallerin yol açtığı hava kirliliği erken ölümlere ve kronik hastalıklara neden oluyor. Tüm bu görmezden gelinen maliyetleri ortadan kaldıracak adil bir temiz enerji geçişini planlamak iddialı bir iklim hedefiyle mümkün.”

Çağrıda bulunan kuruluşlar: Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF-Türkiye), Ege Orman Vakfı, Greenpeace Akdeniz, HEAL Sağlık ve Çevre Birliği, İklim Değişikliği Politika ve Araştırma Derneği (İDPAD), İNGEV, İstanbul Politikalar Merkezi (İPM), Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği (SEFiA), TEMA Vakfı, Yeşil Düşünce Derneği, YUVA, Avrupa İklim Eylem Ağı (CAN Europe), Fosil Yakıtların Ötesi (Beyond Fossil Fuels), İklim için Türkiye, İklim Öncüleri, Youth for Climate Türkiye, Yuvam Dünya Derneği