Prof. Dr. Selim Yazıcı: Geleceği kazanmak için gençlerin en çok kullandığı 10 aplikasyon arasına girin

Ülkemizde finans teknolojileri (FinTech) ve sigorta teknolojileri (InsurTech)
alanındaki önde gelen isimlerden olan Prof. Dr. Selim Yazıcı ile InsurTech’in
sigortacılığa etkilerini konuştuk. Bu sayıda ilk bölümünü yayımladığımız
röportajda, sigorta şirketlerinin girmek istemediği ya da çok kârlı bulmadığı
müşteri segmentlerine InsurTech startup’larının girebildiğini söyleyen Yazıcı,
bu segmentlere örnek olarak gençleri verdi. Sigorta şirketlerinin gençlerin en
çok kullandığı 10 aplikasyon arasına girmesinin önemine dikkat çeken Yazıcı,
“Sadece ürün ve hizmet satmaya odaklı olmayacak, gençlerle birlikte
yaşayacak, hayat tarzı deneyimi sunabilecek, onlara arkadaş olabilecek bir
aplikasyon yaratabiliyorsanız, o gençler müşteri olacak yaşa geldiğinde marka
olarak sizi bilip sizi seçecektir” diyor.

InsurTech konusundaki startup’lar dünyada ne kadarlık bir büyüklüğe
ulaştı?
Venture Scanner’a göre, 61 ülkede, 14 farklı kategoride çalışan 1500 civarında
InsurTech startup şirketi bulunuyor. Bunların çektiği yatırım miktarı ise 22
milyar dolar civarında. Ülkedeki sigorta bilinirliğine ve kültüre göre bu yatırım
miktarları değişebiliyor. Türkiye’de ise sigorta kültürü henüz çok gelişmiş değil
ve bu yüzden startup’ların sigortacılığa katabileceği çok şey var. Burada olayın
özünü inovasyon oluşturmakta. Bunu sigorta şirketleri de elbette biliyor ama
şirketler büyüdükleri oranda maalesef çevikliklerini kaybediyorlar. Ama
startup’lar doğası gereği ufak, çevik, teknolojiyi hızlı bir şekilde kullanabilen
yapılar. Tüketicinin çektiği acıyı anlayıp buna uygun çözümü de
geliştirebildiklerinde milyon dolarlık yatırımlar alabiliyorlar. Kaldı ki,
reasürörler bile startup’larla işbirliği yapıyor. Örneğin Munich Re bunlardan
sadece bir tanesi.

“FinTech”ten “TechFin”e doğru
Biz hep FinTech ya da InsurTech olarak konuşuyoruz ama acaba “TechFin”e
doğru mu gidiyoruz artık diye kendimize sormamız lazım. Son dönemde
dünyadaki trend ikincisi gibi. Çünkü teknoloji firmaları finansa yatırım yapıyor.

Bugün Alibaba’nın, Amazon’un yaptıkları aslında bu. Teknolojinin finansa
yönelmesi ya da büyük şirketlerin müşterileriyle teknolojiyi finansal boyutta
buluşturması günümüzün gerçeği.

Hatta Google da sigortacılığa giriyordu değil mi bir ara?
Evet, bir dönem Google sigorta alanına girdi. Girmesiyle birlikte çok da tepki
aldı, çünkü bir anlamda “yamyamlık” yapmaya başladı. Sigorta alanında çalışan
ve reklam için Google’a para ödeyen şirketlerin pazar paylarını toplamaya
başladı. Buna “cannibalization”, yani yamyamlık deniyor. Dolayısıyla, Google
bir müddet sonra bu şirketlerin baskısıyla, “pazardan çıkıyorum” dedi.
Google’ın en büyük avantajı elinde tuttuğu milyarlarca müşteri datası ve
bunlara uygun ürün ve hizmet geliştirebilme olacağına sahip olması. Müşteriyle
hizmet veren şirket arasındaki köprüyü kuruyor ve pazarlama için başka da bir
şeye ihtiyacı yok. Önce “Beat That Quote” adlı bir şirketi 2012’de 61,5 milyon
dolara satın aldı. 2016’ya gelindiğindeyse, sigortadan çıktı diye haberler geldi
ancak aslında doğrudan çıkmadı. Kendi platformunu kaldırdı ama mesela
Axa’yla kurduğu işbirliğini devam ettirdi. Oscar’a -ki sağlık alanında dünyadaki
en büyük InsurTech startup’larından biridir- 32,5 milyon dolarlık yatırımını
devam ettirdi. Liberty gibi şirketlerle ortaklığını hiçbir zaman bitirmedi.
Dolayısıyla, Google, aslında InsurTech alanında hem yatırım hem de işbirlikleri
anlamında varlığını sürdürdü.

Peki Hocam, InsurTech startup’ları neden ortaya çıktı?
Sektörün tıkandığı nokta, müşterinin istek ve ihtiyaçlarının tam olarak
anlaşılamaması, çözülememesi veya farklılaşan ihtiyaçların açtığı alanın
doldurulamamasıydı. Burada da teknoloji, yani, yazılımlar devreye girince
InsurTech startup’ları anlam kazanmaya başladı: “Sıkıntıyı anla, teknolojiyle
buna çözüm yarat ve sonra sektöre bunu entegre etmeye çalış.” Burada asıl
mobil teknolojilerin ortaya çıkıp gelişmesiyle birlikte FinTech ve InsurTech’in
patlama yarattığını görüyoruz. Artık kullanıcılar telefonun üzerindeki sensörleri
kullanarak birkaç dokunuşla istediği hizmete ulaşabiliyor. Ödeme sistemleri,
kredi kartlarının akıllı telefonlara entegrasyonuyla ve akıllı cüzdanlar vasıtasıyla
dönüşüme uğruyor. Yani aslında müşteriye tek bir noktadan ürün ve hizmet
satın alabileceği, kendi istek ve ihtiyaçlarını karşılayabileceği kesintisiz bir
ortam yaratmış oluyorsunuz. Bu sistem içinde teknolojinin olayın itici gücü
olarak karşımıza çıktığını görüyoruz. InsurTech’ler bunu anlamlandırıp
müşteriye farklı bir kullanım deneyimi sununca, kullanıcılar da yavaş yavaş bu
alana kayıyor. Bu alana kaymak demek, neticede, yatırımcının ilgisini de
kazanmak demek. İşte bundan dolayı bu kadar çok şirketin dünyanın farklı
yerlerinde milyar dolarlık yatırımlar yaptığını görüyoruz. Lemonade bunlardan biri, Oscar bir diğeri… Çünkü müşteri hiçbir komisyon ve bedel ödemediği ve
satın alma deneyimini kolaylaştıran bir sistemin içine memnuniyetle dahil
oluyor.

Kısaca InsurTech ne yapıyor?
Kolay ve kesintisiz entegrasyonun kurulması burada çok önemli. Örneğin
kullanıcıların en çok sorun yaşadığı nokta, hasar sonrası süreçler. Dolayısıyla
müşteriye sigorta şirketiyle ilgili deneyimini sorduğunuzda, hasarla ilgili ne
yaşadıysa size onu anlatır. Bu yüzden birçok startup’ın hasar sürecini basite
indirgeyerek müşterinin yanında olduğunu görmek mümkün.
Bunun dışında dijital dağıtım kanallarının inovatif içerikle kullanılması da
InsurTech’in özelliklerinden bir tanesi. Birtakım startup’larsa sigorta
şirketlerinin ürün ve hizmet süreçlerini içeride düzeltmeye çalışıyor.
Bankasürans bununla ilgili tipik bir örnek… Birkaç farklı bankayla çalışabilecek
bir platformun ortaya çıkarılması bile bir InsurTech yazılımı olarak karşımıza
çıkabiliyor. Veya “Software as a Service (SaaS)” olarak çalışan startup’ların da
InsurTech dünyasında yol aldığını biliyoruz.
Ayrıca InsurTech kullanım kolaylığı yaratıyor. Bir kaza anında
aplikasyonunuzla sizin yerinize kaza tespit tutanağını doldurabilen ve hasar
dosyanızı açabilen, lokasyon bilgisi ve birkaç pratik fotoğraf çekimiyle süreci
hızlandırabilen bir sistem yaratabiliyorsanız, müşteri zaten sizin yanınızda
oluyor.
Sigorta şirketlerinin girmek istemediği ya da çok kârlı bulmadıkları müşteri
segmentlerine startup’lar girebiliyor.

Bu nasıl gerçekleşiyor?
Bu segmente örnek olarak gençleri verebiliriz. Bankaların da yapmaya çalıştığı
gibi, gençlerin en çok kullandığı 10 aplikasyon arasına sigorta şirketi olarak
girebiliyorsanız kazançlısınız. Onunla birlikte yaşayacak, hayat tarzı deneyimi
sunabilecek, ona arkadaş olabilecek, sadece ürün ve hizmet satmaya odaklı
olmayacak bir aplikasyon yaratabiliyorsanız, o gençler müşteri olacak yaşa
geldiğinde marka olarak sizi bilip sizi seçecek anlamına geliyor. Bu uzun vadeli
bir süreç. Biz kısa vadeli çözümler üretmeye çalışsak da uzun vadede o müşteri
kitlesini mutlaka yakalamamız gerekiyor. Bunu yapabilecek startup’lar da bu
inovatif süreçler üzerine çalışıyor.
Son olarak, startup’ların yaratacağı bir diğer fayda da maliyet tasarrufu… Hem
müşteriye hem sigorta şirketine, hatta devlete maliyet tasarrufu yaratabiliyorlar.
Bir hasar oluştuğunda, bu, devleti de zarara sokabiliyor. Geliştirilen uygulama,

önleyici birtakım çalışmalar yaptırarak, tahmin yürütebilen analizlerle, örneğin
hava durumu bilgilerini kullanıp tercih ettiğiniz yolda buzlanma olduğunu tespit
edip sizi uyarıyor. Aracınıza hasar gelmemesini, canınıza zarar gelmemesini,
sigorta şirketinin hasar ödememesini ve neticede devletin da zarar etmemesini
sağlıyor.

Burada devlet nasıl fayda sağlıyor?
Çünkü, devletin sunduğu sağlık hizmet maliyetlerini düşürüyor. Kaza ve
yaralanma olmayınca kamu sağlık sistemi de kullanılmamış oluyor. Bunların
hepsi tek bir uygulamayla gerçekleşebiliyor ve tüm bu riskler minimize
edilebiliyor. Bu aslında sektörün en büyük ihtiyaçlarından biri… Yani kısaca,
ürünün dizaynı aşamasından başlayıp, fiyatlandırma ve underwriting’le devam
eden, bunların üstüne dağıtım ve hasar süreçlerinin eklendiği bütün sigortacılık
süreci düşünüldüğünde, aslında her bir süreç için hizmet üretebilecek
startup’ların ortaya çıktığını görmek bugün mümkün.

Burada kullanılan teknolojinin itici gücü ne?
Eskiden “web”den bahsediliyordu. 2000’li yılların başında sigorta şirketlerine
“inovasyon anlamında ne yapıyorsunuz” diye sorduğumuzda, “web sitesi
kuruyoruz, mailing yapıyoruz” cevabını alıyorduk. O aşamada “online
kanallardan sigorta ürünü satmak ister misiniz” sorusunu soruyordum. Bunun
için erken bir aşamaydı ama Sigortam.net o yıllarda kurulmuştu. Demek ki bir
potansiyel fark edilmiş ve bu süreç başlatılmıştı. Hollanda, İngiltere, Almanya
ve ABD gibi ülkelerde ise bu zaten yapılıyordu. Ama o gün için konuştuğumuz
teknoloji “web”di, internetti. Bugün için konuştuğumuz teknoloji olan mobilin
üzerinden bütün bu süreçlerin desteklenmesi ve gerçekleşmesi söz konusu.
Mobil, “web”e göre onlarca kat farklı hizmeti akıllı sensörler vasıtasıyla size
sunabiliyor. Yani mobil, sigorta sektörünün ciddi anlamda kullanıp kolaylık
sağlayabileceği bir itici güç.

Büyük veri ve yapay zeka
İkincisi işin yakıt kısmı; yani “büyük veri”. İnsanlığın var olduğu tarihten
itibaren veri bir şekilde toplandı, yazıldı ve bugün teknolojinin geldiği noktada
büyük veriden söz ediyoruz artık. Buradaki önemli soru ise bunun nasıl
işleneceği ve kullanılacağı. Ama teknoloji orada da devreye giriyor. Veri
madenciliği yöntemleriyle bu mümkün ama o yakıtı doğru düzgün
işleyebilmeniz önce anlamlandırma kapasitenize, sonra da bunu ürün ve hizmete

çevirme kapasitesine sahip olmanıza bağlı. Bu biraz da düşünme biçiminin
değişmesiyle doğru orantılı.
Yapay zekanın gelişmesiyle birlikte “chatbot”ların ortaya çıktığını gördük.
Bugün süreç otomasyonlarında sigorta şirketleri robot teknolojisini kullanıyor.
Bir kişinin girebileceği maksimum veri sayısı 100 ise robot 1500 veriyi
sıkılmadan, yoruldum demeden, şu kadar maaş istiyorum demeden çok daha
hassasiyetle girebiliyor. Hele bunlar öğrenen robotlarsa, hataları ve
suiistimalleri okuyabiliyorlar. Bugün sigorta sektöründe suiistimali okuyabilen
yapay zeka uygulamaları kullanılabiliyor. Bunlar denetim süreçlerini
hafifletebilen ve maliyetleri azaltan unsurlar.
Blockchain süreci de mantık olarak baktığınızda sanki sigorta süreci için
yaratılmış bir şey.
(Röportajın devamı önümüzdeki sayıda…)