Perşembenin Gelişi…

Oto sigortalarında geçen yılın sonbahar aylarından itibaren konuşulmaya başlayan teknik zarar olasılığı sonunda resmi verilere yansıdı. Sigorta sektörü 2022’nin ilk üç ayında kasko ve trafik sigortası branşlarında toplam 4 milyar liraya yakın teknik zarar yazdı. Söz konusu iki branştaki zarar, kefalet sigortası dalındaki 42 milyon liralık zararla birlikte hayat dışı branşlardaki tüm teknik kârı silip dip toplamda 423 milyon TL’lik teknik zarara yol açtı.

Her ne kadar hayat sigortasındaki 805 milyon liralık teknik kâr ve 3 milyar liralık mali kârla sektör ilk çeyreği genel toplamda vergi sonrası 2,1 milyar liralık bilanço kârıyla kapatmış olsa da otodaki tablo yılın sonraki ayları için alarm niteliğinde… Trafik ve kaskodaki zararın bu seviyede devam etmesi halinde öteki branşların kârı ve mali gelirler de bu kaybı telafi etmede yetersiz kalabilir.

Özellikle zorunlu trafik sigortasında yakın geçmişte de astronomik zararların görüldüğü dönemler yaşanmıştı. Bundan 10 yıl önce sektörün gündeminde yine trafik sigortasındaki devasa zararlar vardı. Bunun arkasından şirketler poliçe fiyatlarını büyük ölçüde arttırmış, riskli araç gruplarında sigorta yapmaktan kaçınmaya başlamış, bu da tüketici şikayetlerine yol açmış, neticede trafik sigortasında yeni yasal düzenlemelere gidilmişti.

Sözünü ettiğimiz dönemdeki zararın nedeni ile şimdiki arasında önemli bir fark var. O yıllardaki zarar esas olarak sigorta şirketleri arasındaki büyük rekabetten kaynaklanıyordu. Şirketler fiyat kırarak pazar payını genişletmeye çalışıyor, poliçe fiyatları günden güne ucuzluyordu. İlk başta tüketici lehine gibi görünen bu rekabet, yol açtığı astronomik zarar nedeniyle çok geçmeden primlerin görülmedik ölçülerde zamlanmasına neden olmuş, sonuçta hem sigorta sektörü hem de sigortalılar kaybetmişti.

Ancak oto sigortalarındaki fiyat rekabeti devam etse de bu defaki kötü sonuçların asıl sebebi farklı. Bu defa zarar esas olarak sektör dışındaki nedenlerden kaynaklanıyor. Asıl neden oto sigortalarında hasar maliyetlerinin korkunç derecede artmış olması ve primlerin bu ölçüde arttırılamaması. Bir başka deyişle, hasar/prim oranının kaskoda yüzde 156’ya, trafikte yüzde 171’e yükselmiş olması.

Buna geçen sayıdaki yazımızda değinmiş ve nedenlerini daha ilk çeyrek sonuçları açıklanmadan özetlemeye çalışmıştık: Pandeminin olumsuz etkilerine ilaveten, ekonomide geçen yılın sonlarına doğru girilen türbülans ve zıplatılan kur sonucu enflasyonun fırlaması, bunun da her alanda girdi maliyetlerini yükseltmesi. Buna karşılık primlerin bu oranlarda arttırılamaması… Yeterli ölçüde arttırılamayan primlerin bile alım gücü düşen vatandaşa pahalı gelmesi ise işin bir başka vahim boyutu.

Bu defa zararın temel sebebi sektör dışında olduğu için çözümü de sektörün inisiyatifinde değil. Trafik sigortası primlerine 1 Haziran itibarıyla yapılan yüzde 25’lik zammın çözüm olup olmaması da ekonomideki gidişata bağlı. Tabii, trafik sigortasında primlere yapılan zammın yanı sıra teminat limitlerinin yüzde 100 arttırılması da maliyetleri etkileyecek bir faktör.

Yine de enseyi karartmamak lazım. Toplum olarak da sektör olarak da ekonomi ve politikanın yıpratıcı dalgaları üzerinde sörf yapmaya alışığız.

Celal Çelik