Ayhan Çalık deprem bölgesindeki izlenimlerini Sigorta Dünyası’na anlattı

Depremden iki gün sonra bölgeye yardım götüren SAB Başkanı Ayhan Çalık’ı, tanık olduklarını dinlemek için Dernek merkezinde ziyaret ettik. Ayhan Çalık, öncelikle orada yaşadıklarını unutamayacağını ve bir sivil toplum lideri olarak böyle bir afete hazır olmadığı için kendini affetmeyeceğini söyledi. Deprem bölgesinden geri dönmesi gerektiğini idrak etmesinin nedeni ise bildiğimiz kelimelerle anlatamayacağımız kadar ağırdı: “Orada öyle bir olay yaşadım ki, ‘Sen git, yapman gerekeni İstanbul’da yap’ diyerek geri döndüm.”

 

Çalık, 742’nci sayımızda yayınlanan röportajda SAB’ın depremden sonraki planlarını da paylaştı.

Ayhan Bey, depremden kısa süre sonra Bölgeye giderek felakete tanık oldunuz. Hangi gün ve nasıl harekete geçtiğinizi anlatarak başlayalım isterseniz…

Ayhan Çalık, Sigorta Dünyası’ndan Birant Yıldız’a konuştu.

Aracımla önce 8 Şubat Çarşamba günü Uşak’a gittim. Meslektaşımız, Uşak Organize Sanayi bölgesinde fabrikaya sipariş verdiğimiz battaniyeleri Eskişehir Sigorta Canan Özçamur’un desteğiyle deprem bölgesine götürülmek üzere teslim aldım. Deprem bölgesine giden bir tıra yükleyerek önce Mersin’e götürdük. Çünkü deprem bölgesine göndermek zordu ve meslektaşlarımızın emanetinin doğru adrese ulaşması için nezaret edilmesi gerekiyordu. Mersin Tarsus Lider Grup Sigorta Osman İnandıoğlu’nun desteğiyle deprem yardımları lojistik merkezine dönüştürülen Ergin Otomotiv’in deposuna indirdik. Yönetim Kurulumun nezaretinde İstanbul’un farklı noktalarında yüklenen çocuk bezleri ve ıslak mendiller Mersin’e gelene kadar orada muhafaza ettik.

Kendi aracımla Adana’ya devam ettim. Adana’da tahmin ettiğim kadar büyük bir yıkımla karşılaşmadığım için İskenderun’a geçtim. Şehre girişte yıkılan binalar vardı ama sahil tarafına ilerledikçe yoğun bir yıkımla karılaşmadım. Oysa yıkımlar şehrin girişinden yamaçlara doğru yoğunlaşıyormuş. İlerlediğim güzergahta binaları ayakta görünce 1999’da depreminde İstanbul’da olduğu gibi büyük bir yıkım olmadığını sanıyorsunuz. 50 bina sağlam, bir iki yıkık bina, otuz sağlam, sonra tekrar sağlam binalar… Şehrin girişindeki kadar yoğun yıkım göremedim İskenderun merkezde. Birkaç acenteyle görüştüğümde başka şehirlere gittiklerini öğrendim. O zaman 9 Şubat’ta ben daha çok yıkım olduğunu duyduğum Antakya Defne’ye geçtim.

Orada gördükleriniz nasıldı?

Antakya’da tablo o kadar kötü ve hasar öyle büyüktü ki ne kadar destek göndersek az geleceğini gördüm. Bir an önce İstanbul’a dönüp buraya gönderilecek her lokmaya, her su damlasına aracılık etmek, bölgede kalıp vefat eden bedenleri taşımaktan daha değerli bir hizmet olacaktı.

Çalık, SAB’ın deprem bölgesi için hazırladığı yardım tırıyla birlikte bölgeye gitti.

Bu konuşma, 64 yıl ve 742 sayıdır çıkan dergimiz vasıtasıyla sonraki kuşaklara da aktarılacak. O yüzden orada yaşadıklarınızı biraz daha detaylandırır mısınız?

Öğleden sonra ulaştığım Antakya’da karşılaştığım tablo inanılmazdı; İskenderun’un tam tersi bir manzara vardı. 30 yıkılan bina, sonra bir iki ayakta kalan bina. İnanılmaz rahatsız ediciydi. Devasa yıkıntılar insanı korkutuyordu. Deprem ânını yaşamasam da 10 katlı binaların yıkılmış, tuzla buz olmuş olduğunu görünce insan olarak ne kadar güçsüz ve yetersiz olduğumuzu fark ettim.

Ana caddede sadece bir şerit açıktı. Ambulanslarla kurtarma araçlarının da kullandığı tek şerit olduğu için arabamı uygun bir yere park edip yürüyerek dolaştım. Yürüyerek 20 dakikada dolaştığım bu alanı ertesi gün arabayla kat etmek üç saatimi aldı. İş makineleri, kamyonlar girip çıkıyor. Bir anda “Herkes motorları kapatsın” diyerek göçük altında canlı belirtisi duymak için dinleme yapıyorlar. Belki yarım saat herkes sessizce bekliyor. Hatta insanların yürümemelerini istiyorlar. Oralarda dolaşırken yardım etmek istiyordum. Ama arama kurtarma ekipleri yıkıntılara yaklaştırmıyordu. Ses duyarlarsa enkazda sesin geldiği alana ulaşacak yol açmaya çalışıyorlardı. Çalışma yaparken enkaz altında hayatını kaybedenler de çıkıyordu; bazen beş altı tane birden… Ben de enkazdan çıkan cansız bedenlerin taşınmasına yardım ettim.

“Sen git, yapman gerekeni İstanbul’da yap”

Orada bana “Sen git, yapman gerekeni İstanbul’da yap” dedirten olay ise şu oldu: İki üç yaşlarında bir kız çocuğu ceset torbası gelmediği için torbaya konamadı. Tek kişinin kaldırabileceği kadar küçük olduğu için onu ben alıp götüreyim dedim. O kızcağızın taş kesilmiş bedenine dokunduğum ânı unutamam. Bukle bukle saçları, güzel yüzünde kalan taşın izi… Bu güzel yüzdeki enkazın izi, vefatıyla taş kesmiş buz gibi vücudu beni inanılmaz rahatsız etti, çok demoralize oldum. Acizliğimin farkına vardım. Yapabileceğim hiçbir şey yoktu orada, sadece kalabalık yapıyordum. Kendime bir söz verdim orada: Bu deprem geçti ama bundan sonra sigorta acenteleri örgüt yapısının deprem ve olağanüstü afetlere hazırlık eğitimlerinden geçmiş, kriz yönetebilecek kabiliyetlere sahip olarak yeniden yapılandırılması şarttı. Ben bir dernek başkanı olarak bunun hazırlığını yapmadığım için kendimden utandım.

Bunun gerekçelerini açıklayabilir misiniz?

2020’deki İzmir ve Elazığ depremleri kısıtlı alanları etkilemişti. Bu depremdeki geniş alana yayılan böyle büyük bir yıkım karşısında ise aciz kalmıştık. Telefonlar bile çekmiyor. Acaba aradığım kişi ne durumda, hayatta mı, değil mi, enkaz altında mı, bilemiyordum? Oysa ki bizim örgütsel yapımız oradaki 150 acentenin birbirine sahip çıkabileceği bir yapıya kavuşturulabilir ve mağdur olanların tespit edilip önce onlara koşulabilirdi. 10’u sıkıntı yaşıyorsa geri kalanları o bölgedeki afet yardım kuruluşlarına doğru bilgi aktarabilir. Aktarılan doğru bilgiler de doğru müdahaleleri beraberinde getirir. Biz acentelerin çalıştığımız bölgelerle ilgili muhtarlar kadar bilgimiz var. Bir lokantacının nerede oturduğunu çoğu insan bilmez ama sigorta acentesi bilir. Bizim acente meslektaşlarımız AFAD eğitimlerinden geçmiş olsaydı çok hızlı yardım koridorları ve dağıtım kanaları oluşturup organizasyon desteği verebilir, çevre illerden destek getirebilirdik. Ama biz bunları ihmal ettik, hazırlık yapmadık. Ben SAB Derneği başkanı olarak kendimi affetmeyeceğim. Meslek komitelerimizin, il derneklerinin, Sigorta Acenteleri İcra Kurulu’nun bu hazırlıkları yapması gerekiyordu.

Türkiye’deki 18 bin sigorta acentesinin koordinasyonu vatandaşa da faydalı olur. Örneğin, DASK sigortalılara avans vereceğini açıkladı. Bunun için sigortalının başvurması gerekiyor. Ama başvurması gerektiğini söyleyecek acente yok ki orada. SAİK’e de yazı yazdık, bilgisayar ve ayni yardımlarla acente dağıtım kanalının hızlıca ayağa kaldırılabilmesi lazım. Bu diğer meslek komitelerine de fayda sağlayacak. Hasarını almış esnaf, tüccar o bölgenin daha hızlı toparlanmasını sağlayacak. Evet, sigortalılık oranı düşük ama olana bile ulaşmakta güçlük var. Onlara ulaşmayı sağlayacak olansa acenteler. Acentelerin koordine olması sektörümüzün de birçok sorununun önüne geçecek.

Koordinasyon zafiyeti

Niye 40 metrekarelik DASK’lar olsun! Bölgedeki 150 acentenin hiçbiri böyle eksik poliçe kesmezse nasıl yaptıracak sigortalı? Ama birbiriyle tanışmayan, birbirini kendine sadece rakip görenler, o 40 metrekare kesiyorsa ben de keserim diyor. Fakat iletişim, koordinasyon içinde olabilseler, ilke kararı alsalar gerçek metrekare üzerinden kesseler, her acente düşük metrekare DASK taleplerini reddetse sigortalı nasıl düşük metrekare poliçe alacak. DASK poliçesi sigortalılık oranı yüzde 50 ama bir o kadar da metrekareden kaybedildiğini düşünüyorum. Koordinasyonla eksik prim ve teminata engel olabilirdik. Böyle bir çalışmadan sonra acentelerin üretim kabiliyetinin de artacağını düşünüyorum.

Bizim artık başka şeyler söyleyip başka şeyler yapmamız lazım. Gölcük, Düzce, Van, Elazığ, İzmir ve bu depremden sonra yine aynı şeyleri yapıp başka sonuçları beklemek hepimiz için kelimenin tam manasıyla aptallık olur. Deprem ve diğer afetleri merkeze koyarak çalışma şeklimizi belirlememiz gerekir.

Şunu da söyleyeyim: Deprem bölgesinde karnım tok, ihtiyacı olanlara yardım edin diyenleri çok gördüm. O kadar yıkımın içinde insana dair hâlâ umut ışığı vardı, bunu da söylemeden edemeyeceğim.

Peki faydalı olamayacağınız bir yerden faydanız olacağını düşündüğünüz yere geldiniz, ondan sonra ne yaptınız?

Deprem bölgesini unutmamaya söz vererek İstanbul’a geldim. Yönetim Kurulumuzla bir toplantı yaptık. Öğlen başlayıp neredeyse gece yarısına kadar süren toplantımızda bölge izlenimlerimi arkadaşlarıma aktardım. Bölgenin anlık sorunlarını, gelecekte karşılaşacağı sorunları masaya yatırdık. SAB Derneği olarak acenteleri hemen işler hale getirecek ayni yardımlardan tutun da meslektaşlarımızı en az bir yıl ayağa kaldıracak, bölgede tutacak mali projemizi tüm meslektaşlarımız ve paydaşlarımızla paylaştık, paylaşıyoruz. Fakat depremi siyasi emelleri için kullananlarla paylaşma gereği duymadık. Tarihe not düşmek için o kişileri gördüğümüzü de bildiğimizi de bu söyleşide kayıt düşmek isterim.

Burada elimizdeki bilgisayarları formatlayarak, bir acentenin kullanabileceği hale getirerek bölgeye yakın acente arkadaşlarımıza gönderdik. Onlar da bilabedel 100-200 kilometre yol kat ederek depremzede acentelere teslim ettiler.

Altı bölgede sigorta acentelerini ve teknik personellerini önceleyen 40’ar ailelik çadırlar kuruluyor. Sigorta Acentesi Tek Yürek projesini Kocaeli’nden Necmi Bulut, Mersin’den Osman İnandıoğlu koordine ediyor. SAB olarak böyle anlamlı ve bir eksiği tamamlamaya yönelik çalışmaya çadır bedeli göndererek destek olduk. Deprem bölgesinden ayrılarak farklı illere giden arkadaşlarımızın geçici barınmayla ilgili ihtiyaçlarına da destek veriyoruz.

Bölgedeki acentelere sağlanan destekler

Bir çağrı merkeziyle anlaşarak deprem bölgesinde ulaşabildiğimiz tüm acenteleri aratarak ihtiyaçlarını kendilerinden öğrenip nasıl yardımcı olabileceğimizi belirliyoruz. Hızlıca dosya açmaya gerek duydukları ve müşterilerine ulaşamadıkları için Virtual i adlı Boğaziçi Üniversitesinden mezun bilişim firması yetkilisi Sinan Geylani’nin yaptığı program üzerinden sigortalılara ulaşabilecekleri altyapıyı hazırladık. Oradaki acentelere açtık, hatta tüm Türkiye’ye açmayı düşünüyoruz, çünkü sistem çok iyi. Acentenin uygulama üzerinden gönderdiği linke sigortalı hasarla ilgili tüm verileri yüklüyor. Acentemize sigorta şirketine aktarma ve dosyaya atanmış ekspere bilgi vermek düşüyor. Bu uygulama şirketin de eksperin de işini çok kolaylaştırıyor. Acente de en zor gününde sigortalısının yanında olmuş, hasarın sonuçlanmasının hızlandırmış soluyor.

Brokerler derneği ve TSB’ye yazı yazıp ellerinde bulunan atıl bilgisayarları talep ettik. Çünkü sizin de masanın üstünde gördüğünüz bu son partiyi de gönderdiğimizde elimizdeki bilgisayarlar bitecek. Oysa an itibariyle 70 bilgisayar talebi daha var.

SEDDK’dan da taleplerimiz oldu. Acente ailesini kaybeden gençlerimizin aile mesleklerini sürdürebilmeleri için acente yeterlilikleri oluşmamış genç meslektaşlarımız var. Annesini babasını kaybetmiş, öğrenimini yarım bırakmış genç meslektaşlarımız var. Üç yıl süreyle acente yeterlilik şartlarından muaf olmalarının gerekliliğini arz ettik. TOBB SAİK’ten de taleplerimiz oldu. Var olan sicil ve levha borçlarının silinmesi, sicil ve levha ücretlerinin işletilmemesini, vefat edenlerin hisse devirlerinin sicil kayıt ücreti alınmamasını, depremde ofislerini kaybeden acentelere bilgisayar yazıcı desteği sağlamalarının önemini ilettik.

Depremden büyük darbe alan bazı il ve ilçelerde uzunca bir süre bir-iki yıl sigortalanacak mal varlığı olmayacak. Mal varlığı olanlar da belki o bölgede kalmayacak. Ama acentelerin iş yapamasalar da bölgede kalan vatandaşlara hasar dosyalarında yardımcı olması gerekiyor. Bir proje hazırladık. Projemiz depremden direkt zarar görmeyen 70 vilayetteki acentelerin gönüllülük esasıyla en az bir yıl düzenli olarak her ay destek olacakları bir fonun oluşmasına çalışıyoruz. Meslektaşlarımıza bir yıl boyunca destek olacak, bölgede kalmasını sağlayacak güçlü bir fonun oluşacağına inancım yüksek.  Bu projemizi sektörümüzün tüm kurumlarıyla paylaştık. Türkiye Sigorta Birliği Başkanı Atilla Benli’nin TSB Yönetim Kurulunda gündeme getirdiğini, fonun daha da güçlenmesi için TOBB SAİK ile de temasa geçilmesine karar verildiğini biliyorum.

Bu yıkımın da üstesinden geleceğiz. Hep birlikte el ele verip tekrar normale dönmek için ne gerekiyorsa yapacağız. Birlikte güçlüyüz.