Tarihin sürdürülebilirliğinin önkoşulu: Eserlere sahip çıkmak

Tarihsel sürdürülebilirlik ulusların benliğini koruyup geliştirmeleri açısından önem taşısa da ülkemizin bu konudaki karnesi pek iyi değil. Padişah izniyle gönderdiğimiz Bergama kalıntılarından, müzelerden kaçırılan eserlere kadar ciddi oranda tarihî eser kaybediyoruz. Konuyu ArtDog İstanbul’da masaya yatıran gazeteci Birgül Göker Perdisa, Yorgun Herkül’ün evine dönüş hikayesi eşliğinde yapılması gerekenlere ışık tutuyor.

ArtDog İstanbul dergisinin Ocak/Şubat sayısında Birgül Göker Perdisa’nın hazırladığı haber, tarih bilincinin ve tarihsel sürdürülebilirliğin oluşabilmesi için sanat eserlerine özen gösterilmesi gerektiğini ortaya koyuyor. “Yorgun Herkül” heykelinin üst kısmının anayurdu Türkiye’ye nasıl kazandırıldığını aktaran Perdisa, araştırmacı gazeteci Özgen Acar’ın çabalarının vazgeçilmez önemde olduğunu vurguluyor: “Acar’ın Metropolitan Sanat Müzesi’ndeki Yorgun Herkül’ün üst kısmının, Antalya Müzesi’nde sergilenen heykelin parçası olduğunu fark etmesiyle başlayan süreç tam 21 yıl sürüyor. Yorgun Herkül’ün 1990 yılında başlayan dönüş öyküsü 2011 yılında son buluyor” diyor ve sözü Karun Hazinesi, Boğazköy Sfenksi gibi önemli pek çok tarihî eserin Türkiye’ye iadesinde rol oynamış gazeteci Acar’a bırakıyor:

Altı Alanya’da üstü New York’ta

“1990 yılının Eylül ayında New York’ta Metropolitan Sanat Müzesi’ne bir gidişimde de Shelby White-Leon Levy adlı bir Amerikalı çiftin özel koleksiyonu geçici olarak sergileniyordu. Önüme Yorgun Herkül’ün üst kısmı çıktı. Şaşırdım, ben bu heykeli biliyorum dedim. Serginin kataloğunu aldım ve heykelin fotokopisini çektim. Sonra da faksla Antalya Müze Müdürü Kayhan Dörtlük’e gönderdim ‘Bu senin müzeden mi?’ diye. On dakika sonra Kayhan telefon etti‘Ağabey nasıl bilmezsin? Kapıda duran yarım heykel altı var ya, bu onun üzeri,’ dedi.

Bunun üzerine Perge’de kazı yapan Profesör Jale İnan’la telefonla konuştuğumda dedi ki, ‘Bunlar genellikle düştüklerinde böyle kırılırlar, illa Antalya’dakinin parçası olmasına gerek yok’. Sonra sırf Jale Hoca’yla konuşmak için Türkiye’ye geldim. Jale Hanım fotoğrafları görünce, ‘Bu kesinlikle Antalya’daki Yorgun Herkül’e ait parça’ dedi. Ondan sonra baş savaşçı Jale İnan oldu. Mücadele uzun sürdü ama Yorgun Herkül Türkiye’ye kazandırıldı.”

İtalya tarihi eserlerini nasıl koruyor?

Birgül Göker Perdisa, tarihi eserleri korumak için yapılması gerekenleri ise şöyle özetliyor: “Öncelikle Kültür ve Turizm Bakanlığı’nda konunun uzmanı personel sayısının artırılması gerekiyor. Diyanet İşleri Başkanlığı yılda 2 bin kişi alırken, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın 10 kadar personel alması normal karşılanmamalı. Define kazıları, definecilik faaliyetleri İçişleri Bakanlığı, valilikler ve kaymakamlıklar tarafından engellenmeli. Üç kuruş için çalınıp yurt dışına kaçırılan eseri, devlet sonra 3 milyon dolara geri almak zorunda kalabiliyor.”

İtalyan halkının tarihi koruma konusundaki hassasiyetinin çok iyi bilindiğini belirten Perdisa, bu konuda şunları söylüyor: “Eserlerin İtalya’ya geri getirilmelerinde sadece İtalyan Kültür Bakanlığı değil, İtalyan Polis Teşkilatı da çok etkin. Polis teşkilatı içinde Kültürel Mirasın Korunması Birimi etkin olarak tarihi eser kaçakçılarıyla mücadele ediyorlar. Arkeoloji, sanat tarihi mezunu olup da polisliği meslek olarak seçmiş gençlerden, benzer bir polis birimi Türkiye’de de kurulmalıdır.”

Müzelerimizde güvenlik sorunu

Ancak Türkiye’nin sorunu sadece tarihi eser kaçakçılığıyla sınırlı değil. Müzelerde koruma altına alınan eserlerin bile korunamadığını söyleyen Perdisa sözlerini şöyle tamamlıyor: “Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı müze, kazı alanları ve özel müzelerden binlerce tarihi eserin çalındığı haberleri yakın zamanda medyaya düştü. Dolmabahçe Sarayı’ndan 92 kiloluk altın vazolar, Zeugma Müzesi’nden 9 milyon değerindeki 10 eser, MSÜ Müzesi’nde 404 eser, Resim ve Heykel Müzesi’nde 250 milyon dolar değerinde 302 tablo, Batman Müzesi’nde 20 altın sikke kaybolmuş. Görüldüğü üzere, Türkiye’nin müzelerindeki güvenlik sorunu da hafife alınacak türden değil.”